Neler oluyor

Eğitim#

bence de eğitim sart, evvela meclis de ki 600 vekili eğiterek başlamalı. evvela anayasamızı ezberlemeleri lazım, yüzlerce önerge veriliyor hep red ediyorlar. vekil maaşlarına zam önergesi gelse ne olur acep:)

Öncelikle herkese merhaba demek istiyorum bu benim ilk yazım olacak eğer admin tarafından kabul edilirse.. eğitim konusunu seçmek istedim çünkü bu sene tüm dünyayı etkisi altına alan "Corona virüs" eğitimde bu durumdan nasibini almış bulunuyor ilk okul orta okul lise üniversite derken herkes uzaktan eğitime makus kaldı burda dikkati öğretmenlere hocalara çekmek istiyorum öğretmenlerimiz okadar çok iş düşüyor ki öğrencilerin dikkatini toplamak kendine bağlamak gerçekten üstün derece özen gösteriyor eğer yazım kabul görürse bu konu hakkında daha fazla bilgilendirmeler de bulunacağım hepinize çok teşekkür ederim 😇

Hayatım da bir kaç kez denediğim ama hakkını veremediğim süreçler.. Ama bir gün tarih sınavda yanımdakine bakacağım diye bir baktım arkada oturan arkadaşım kağıdımı çekti aldı.. bu arada tarih en iyi olduğum dersti ve sınavda sınıfın en yüksek notlarını alırdım.. ba baktım kağıdım sınıfta geziyor.. hoca masasında sınıfta bir hareketlenme hissedince ayağa kalktı..bana o kadar güveniyor ki yanıma gelmedi bile gelse kağıdımın olmadığını görecek ve nerede kağıdın diyecek.. tam bana doğru geliyor ki boş bir kağıt çıkardım ve üzerine kapandım bakmadı bile.. neyse sınavın son 5 dk na girilirken kağıdım geldi ama ağzım burnum dağıldı.. 

Sonra tövbe ettim bir daha kopyaya yanaşmadım bile.. benim için çok heyecanlı bir deneyim olmuştu.. 

Öğrencilere tavsiyem kopya kağıtları hazırlayın sorun yok ama çekmeyin... zaten hazırlamakta bir çalışma gerektiriyor ve çalışırken ve yazarken zaten büyük oranda öğrenmişte oluyorsun.. ;)

14.12.2020 tarihinde, Mynet'teki bir haberde, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuyan bir öğrencinin, uzaktan eğitim sistemli sınavda, sistemi istismar edip dört arkadaşına soruları yaptırarak kopya çektiğine dair bir haber var idi. Bu, aslında bir haberden de öte bir problemin alameti, küçük bir yansıması gibi görünüyor. Hepsi olmasa da genel anlamda, "İnsanlar niçin okuyor?" sorusu akla geliyor. Sevdikleri ve hedefleri de olup bununla beraber yaşamlarını idame edebilecek standartlara erişmek için mi yoksa sadece asgarinin iki, üç basamak üzerinde olan orta seviye bir sosyal mesleğe ulaşıp rahat bir yaşam sürmek için mi?! Böylesi haberleri okuyunca ya da havadisleri duyunca, insanın aklına doğal olarak ikinci önerme geliyor. Bugün, İTÜ, ODTÜ gibi teknik okulları yahut Boğaziçi, Galatasaray gibi dilsel okulları bitiren kimseler içinden dahi spesifik bir konuya dair diyalog ve istişare etmek istemeyen, buna gönlü olmayan insanlar olabiliyor. Öyle garip kimselere denk gelmek mümkün ki, bunlara bakınca insanların okumayı severek değil, salt mesleği severek okumuş oldukları kaygısı doğuyor. Bir kimsenin, tıp gibi, hukuk gibi ciddi ve prestijli bölümlerde dahi kopya çekmeye teşebbüs etmesi ciddi bir umutsuzluk kaynağı olabilir istikbalde adına. Yarın öbür gün, böyle kimseler, iyi konumlara gelecek, ödüller alacak belki. Ve bu konumlarda, kendini geliştirmemiş, işini gerçek anlamda özümsememiş kimselerin adaletli ve problem çözücü olması oldukça zor görünüyor!

Artık aldığınız KİTAPLARI OKUYUN ! 📖

Evet, alıp alıp raflarda, çantalarda, masa üzerlerinde, kutularda, depolarda, yani her yerde beklettiğiniz kitapları okuyun ki bir faydası olsun hem kendinize hem de içinde yaşadığımız bu koca ama ufacık dünyaya.

Eğitimler, programlar, seminerler, özellikle de sosyal medya ve daha nice sebeplerle TOPLADIĞIMIZ kitapları okumaya, içindeki dönüşüm tetikleyicisi bilgileri yaşamaya başlamak ne güzel olacak.
Biriktirmek...
Sürekli toplamak...
Bu bir bağımlılık.

Doktora çalışmam sırasında okuma teorileri ve insan beyni, çıktısı olarak da psikolojisi üzerindeki etkilerini inceledim. Neticede şu sonuca ulaştım:

‘İnsanlık çoğu zaman bir bilgiyle karşılaştığında, bir kitabı alıp okumadan bir rafa koyduğunda, hatta okurken parmak, kalem veya başka bir nesneyle satırları takip ettiğinde, anlama oranı, dolayısıyla da yaşamsal etki ve dönüşüm oranı %5’e bile ulaşmıyor !

Beynimiz, kitabı alıp ‘sahiplenmenin’, satırları okurken kullandığımız parmak ya da kalemin hareketine kapılarak ‘okuma, yani takip işlevi tamamlandığında’ o kitapta ya da sayfada olan bilginin artık kendisinde olduğuna inanıyor... Ve bu yanılsama nedeniyle ‘bilmek öğrenmenin düşmanı’ olarak şeytani görevini her seferinde tekrar yerine getiriyor.’

Evet, kitap alalım,
Yalnız, lütfen o aldığımız kitapları okuyalım, tekrar okuyalım, bir daha okuyalım, başkalarıyla içeriğindeki muhteşem bilgiyi paylaşıp onların da kitap alıp okumasına katkı sağlayalım.

Paylaşımlarda ne yazdığını tam okumayıp beğenme davranış kalıbına evrildiğimiz bu dönemde mevcut paylaşımı okumayanlar baştaki ifadeyle öfkelenebilecek ve olumsuzluklarla doldurabilecekler o güzelim zihinlerini. Oysa tamamını okuyup derdimizi ve mesajımızı anlayanlar sadece beğenmekle kalmayıp yeniden paylaşacak ya da destek yorumları bırakacaklar altına. Bu arada, şimdi yaptığıma Nöro-Linguistik yönlendirme etkisi deniyor

1841 yılında yazılmış olan bu romanda küçük bir çocuğun ve dedesinin başka bir yere taşınmaları,
taşınırken yolda yaşadıkları zorlukları ve o dönemde yaşanan toplumsal sıkıntıları anlatır.

KPSS ortaöğretim sınavına giren yüzbinlerce kişi sınav sonucunu merak ediyor,kaç puan aldım acaba bir yere yerleşebilecek miyim bu Pandemi döneminde sırtımı devlete yaslayabilecekmiyim endişesi hakim
Bu dönemde devlet kaç kişiyi alacak ne kadar yatırım yapacak özellikle orta öğretim mezunlarından memur alımı kaç kişi olacak gibi akıllarda bir sürü soru var.
24 Aralık 2020 tarihinde sınav sonucu açıklanacak açıklamaya göre de alınacak ortaöğretim mezunu memur sayısı devlet kurumları tarafından sırayla açıklanacak...

Biraz risale okuyarak da olabilir. En azından kelimelerin anlamlarını öğrenmiş olmak için

Ah bir de okuya bilsem.. ama inş öğreneceğim şu Osmanlıcayı.. 

Ne güzel bir lisan unutuldu ve unutturuldu.. 

Arapçada Görme Çeşitleri:
•Gözle görmek: Ru'yet رُؤْيَةٌ
•Fikirle görmek: Nazar نَظَرٌ
•Kalple görmek: Basîret بَصِيرَةٌ
•Hissederek görmek: Şu'ur شُعُورٌ
•Ruhla görmek: Sevgi حُبٌّ
•Anlayarak görmek: İdrak إِدْرَاكٌ
•Tüm benlikle görmek: Kulluk عِبَادَةٌ

Arapçada Konuşma Çeşitleri
•Gözle konuşmak: Îmâ إِيمَاءٌ
•Fikirle konuşmak: Münâzara مُنَاظَرَةٌ
•Kalple konuşmak: Mahabbet مَحَبَّةٌ
•Dil ile konuşmak: Kelâm كَلَامٌ
•Yürekle konuşmak: Sıdk صِدْقٌ
•Anlayarak konuşmak: Nutuk نُطْقٌ
•Tüm benlikle konuşmak: Zikir ذِكْرٌ

Arapçada Sevme Çeşitleri
•Akılla sevmek: Hevâ هَوَى
•Kalple sevmek: Aşk عَشْقٌ
•Gönülle sevmek: Sevgi حُبٌّ
•Nefisle sevmek: Heves هَوَسٌ
•Sadakatle sevmek: Vefâ وَفَاءٌ
•Tüm benlikle sevmek: Îmân إِيمَانٌ

Arapçada Yöneliş Çeşitleri
Cihet جِهَةٌ : Fizîki yöneliş
Sıla صِلَةٌ : Kalbî yöneliş
Kıble قِبْلَةٌ : Fizîkî ve Kalbî yöneliş

Arapçada Düşünme Çeşitleri

تَذَكُّرٌ
Geçmişe yönelik düşünmek

تَدَبُّرٌ
Geleceğe dair derin düşünmek

تَعَقُّلٌ
Sebep ve sonuç arasında bağ kurarak

تَفَقُّهٌ
Lehinde ve aleyhinde olanı düşünmek

تَفَكُّرٌ
Olaylar ve deliller üzerinde düşünmek

تَأَمُّلٌ
Ümit ederek düşünmek

Huzurun Reçetesi
مَنْ صَبَرَ بَصَرَ : Sabreden görür
مَنْ بَصَرَ شَعَرَ : Gören hisseder
مَنْ شَعَرَ سَجَدَ : Hisseden secde eder
مَنْ سَجَدَ وَجَدَ : Secde eden bulur
مَنْ وَجَدَ صَمَتَ : Bulan susar
مَنْ صَمَتَ نَجَا : Susan kurtulur
مَنْ نَجَا سَعِدَ : Kurtulan mutlu olur


Dilimizde kullandığımız Arapça kelimelerin aslî kullanımlarına dair örnekler, unutmayalım , dil medeniyetin temelidir.

Dirâyet دِرَايَةٌ : Akılla anlamak
Rivâyet رِوَايَةٌ : Nakille anlamak
Hidâyet هِدَايَةٌ : Yürekle anlamak
Firâset فِرَاسَةٌ : Düşünerek anlamak
Kırâat قِرَاءَةٌ : Okuyarak anlamak
İbâdet عِبَادَةٌ : Tüm benlikle hissederek anlamanın zirvesi

Arapçada İncelik Çeşitleri
•Gözde incelik: Dikkat دِقَّةٌ
•Gönülde incelik: Rikkat رِقَّةٌ
•Anlamada incelik: İdrak إِدْرَاكٌ
•Ruhta incelik: Mahabbet مَحَبَّةٌ
•Hissetmede incelik: Şu'ur شُعُورٌ
•Tüm benlikte incelik: İtaat إِطَاعَةٌ

Dört önemli ve kıymetli süs nedir?
1- Dünyanın süsü, insandır
2- İnsanın süsü, ilimdir.
3- İlmin süsü, ameldir.
4- Amelin süsü, ihlâstır.



Çocuğuna doğru eğitimi vermek isteyen anne - babalar çoğu zaman bilmeden türlü hata yaparlar, çünkü çocuğun yetişme süreci oldukça uzun ve zorlu bir süreçtir. Bu konuda bir çok bilimsel çalışma mevcuttur. 

Anne ve babalar kendini çocuk psikolojisi konusunda geliştirmiş olsa bile hiç kimse bu konuda profesyonel olmadığı için hatalar yapılacaktır. Bu noktada önemli olan sıfır hata yerine minimum hata yapmayı hedeflemektir. 

Kısacası ebeveynler çocuğa ne kadar doğru yaklaşırsa, çocuğun ileride daha güçlü ve kendine yeten yetişkin bir birey olma ihtimali de o denli artacaktır. 

Çocuk yetiştirirken en çok yapılan hatalar:

  • Çocuğu görmezden gelmek
  • Çocuğa her istediğini vermek
  • Net kurallar belirlememek
  • Ebeveynlerin disiplinsiz olması
  • Çocuğu başkalarına benzetmek ve kıyaslamak
  • Çocuğu fazla övmek ya da yermek
  • Duygularını önemsememek
  • Hatalarından ders çıkarmasını sağlamamak
  • Anne ya da babayı canavar gibi göstermek
  • Çocuğu motive etmemek
  • Çocuğu suçlamak
  • Çocukla konuşmamak
  • Her şeyi birden çok kez tekrar etmek


VGM yükseköğrenim burs başvuru sonuçları ne zaman açıklanacak araştırılıyor. VGM bursunu alabilen öğrencilere okul dönemi boyunca 9 ay burs verilecek... geçtiğimiz yıllardaki açıklanma süresini baz alırsak yeni yılda açıklanabileceğini düşünüyorum.

Geçtiğimiz aylarda yapılan VGM üniversite bursu başvuruları 30 Ekim tarihine kadar devam etmişti. 

Peki 2020 VGM yükseköğrenim burs ücreti ne kadar? 

VGM'ye başvuru yaparak burs almaya hak kazanan öğrenciler, okul sezonu boyunca VGM bursunu alacak. Yükseköğrenim öğrencilerine 300 TL, Türkiye'deki eğitim kurumlarında okuyan yabancı uyruklu yükseköğrenim öğrencilerine ise 600 TL burs verilecek. 

Zorlandığım dersler ;

Zorla okutulan yalan yanlış bilgiler içeren adı Tarih olan ancak aslında olmamış bir çok hikaye mizanseninin canlandırıldığı başkaları tarafından yazılmış sözüm ona Tarih dersiydi !

Bir diğeri ise yine pek sevemediğim Coğrafya dersiydi, onu da hocasından dolayı sevmezdim.
Emekliliği dolalı yıllar olmuş, bunama derecesini aşalı 10 yıl olmuş ne kadar garip tiplemeler varsa herhalde bizim dönemimize denk gelmişti !

Hele ki İnkılap tarihi dersleri !
AMAN ALLAH'IM !
Genelde emekli askerlerden olan İnkılap Tarihi hocaları bizlere zorla masallar anlatır veya dinlettirirdi !

Ne günlerdi !

Şimdilerde Kaynaklara olan rahat ulaşım ve doğru bilgiler sayesinde anlıyoruz ki ;

BİR ÇOĞU KOSKOCA YALANLARDAN OLUŞAN MASALLARI BİZE TARİH DİYE YUTTURMAYA ÇALIŞMIŞLAR !

Yazık....

Eğitim hayatı sürerken bir çok çocuk bu süreçte sıkılır veya zorlanır.. hele sabahları erkenden kalkıp okula gidenler daha bir çekilmez olur.. 

Okul döneminde hoca derse gelmese de ders boş geçse diye dualar edilirdi. yada kar yağsa da evden çıkmasak veya hasta olsam da 3-5 gün yatsam diye bir çok çocuk bu düşünceleri aklından geçirmiştir.

E tabi bir de dersler konusu var, yine bir çok öğrenci bazı dersleri sever, hocası veya içeriğinden dolayı, bazısı da yine hocası veya içeriğinden dolayı dersi sevmez ve o dersten bir kere geri kaldı mı bir daha toparlayamaz ve o derse olan tüm ilgisi kaybolur.. 

Benimde zorlandığım dersler genel de düzenli bir çalışma alışkanlığı edinemediğim için sayısal dersler olmuştur. ama genel anlamda çok başarısız bir öğrenci değildir, ortalamaya yakın bir öğrenim hayatın vardı ama yıllar geçti ve her insan gibi geçmişe bazı keşkelerle bakıyoruz. Şimdiki aklım olsa mutlaka araştırmacı veya Bilgisayar mühendisi olmaya çalışırdım.. 

Türkiye özeline gelirsek bu sorunun büyük oranda cevabı ya sayısal dersler olarak gelir yada tarih dersi derler..  gire bir yaşadığım anılar mevcut..

Gezinirken gördüğüm bir sayfa.. sizin de bakmanızı istedim.. belki yararlı olur.. 

Bu arada ben sayısal bir zekaya sahipmişim..

https://hergun1yenibilgi.com/hangi-zekaya-turune-sahipsin/ 

Son yıllarda bireysel olarak toplumlar çok ciddi verimsizlik ve üretkenlik sorunu yaşar hale geldi.. 

insan zihnini meşgul eden etkenler çoğaldıkça odaklanma ve zihinsel-psikolojik sorunlar artmaya başladı. Bu da verimsizliği beraberinde getirdi.. 

Son zamanlarda başarılı insanların hayatlarına dokunduğumuzda ortaya çıkanları değerlendirmek ve sizinle paylaşmak istiyorum..

Öncelikle başarı için "disiplin" ve "zaman yönetimi" önemli.. ve bu yolda ""bahanelere yer molmadığı gerçeğini bilinç altına işlemek gerek..

üretkenliği arttırmak adına bazı tavsiyeler vereceğim..

  • ilk olarak zamanın kıymetini bilmek, zamanınıza bir değer atfetmek ve bu sayede zamanı doğru yönetmek üretkenliğinizi  arttıracaktır..  yani "zaman yönetimi".. 
  • ikinci olarak reel ve ulaşılabilir hedefler belirlemek. bu hedefler ailevi, finansal, mutluluk veya iş ile ilgili olabilir.
  • üçüncü olarakta bu hedeflere ulaşmak için akıllıca çalışmak. bu konuda da farklı yöntemler mevcut ve iyi bir araştırma ile en verimli çalışma yöntemini seçip düzenli ve hedefe ulaşmak için disiplinli akılcıl çalışmayı sürdürmek..
  • dördüncü ve belkide en önemli sonuç alınacak yöntem, 80'e /20 kuralı...  basit tanımı; çabanın yada yatırımın %20’sinin, sonucun yada karın %80’ine yol açmasıdır. Başka bir ifade ile “Nedenlerin %20’si, sonuçların %80’ine yol açar!” işte o % 20 yi bulun ve hayatını değişsin.. yani sizin sonuçlarınızın %80'i, yatıklarınızın %20'si tarafındandır ve çalışmalarınızı bu kurala göre dizayn ederseniz üretkenliğiniz istediğiniz düzeyde gelişir..
  • beşinci olarak planlı ve düzenli çalışmak adına ve disiplini elden bırakmama noktasında "Ajanda tutmak" çok değerli ve geçerli olabilir.. günü, haftayı veya ayı planlamak sizi hedeflerinize daha yaklaştıracaktır.. bu şekilde üretkenliğinizi maximize edebilirsiniz..
  • son olarak yine doğru zamanlama ve hedefleme yolunda hergün için bazı "günlük rutinler oluşturmak" sistematik olarak günlük neler yaptığınıza bakarak onlar içinden gerekli olanları başkaca mikro alışkanlıklar da ekleyerek yine ulaşmak istediğiniz hedefe doğru üretkenliğinizi ciddi oranda attıracaktır..

Umarım faydalı olmuştur..

Mezunu olduğum, AÖF'den zamanında tekel olduğu için köşeyi dönen,çok güzel bir kampüsü olan,kendisinden ayrılarak iki tane daha üniversite (Osmangazi ve Eskişehir Teknik Üniversitesi) kurulan, eski karizması kalmamış üniversitedir.

Devlet yani şimdiki hükümet, her türlü yolsuzluğu hiç yüzü kızarmadan yaparken. 

Okuduğu dönemde "öğrenim kredisi" kullanan ve ödeyemeyen, muhtemelen büyük çoğunluğu işsizdir, bu gençler devletleri tarafından icraya verildi.. 

Kaldı ki öğrenim kredisi kullanıp ödeyemeyen öğrenci sayısı 5 milyon civarı olduğu biliniyor. cengiz ve türev yandaşların milyonlarca vergi borçları tek hamlede siline bilirken, bu mezun kardeşlerimizin borçları neden silinemiyor.. 

Dünya Üniversite Sıralamaları 2021’e göre dünyanın en iyi 20 üniversitesi

  1. Oxford Üniversitesi
  2. Stanford Üniversitesi
  3.  Harvard Üniversitesi
  4. California Teknoloji Enstitüsü
  5.  Massachusetts Teknoloji Enstitüsü
  6. Cambridge Üniversitesi
  7. California Üniversitesi
  8. Yale Üniversitesi
  9. Princeton Üniversitesi
  10. Chicago Üniversitesi
  11. Imperial College London Üniversitesi
  12. Johns Hopkins Üniversitesi
  13. Pennsylvania Üniversitesi
  14. Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü
  15. California Üniversitesi Los Angeles (UCLA)
  16. UCL (University College London)
  17. Columbia Üniversitesi
  18. Toronto Üniversitesi
  19. Cornell Üniversitesi
  20. Duke Üniversitesi


Bu değerlendirmelerde ilk 1000 üniversite içinde Türkiyeden sadece 11 üniversite girdi, ayrıca bu 11 üniversitenin sadece iki tanesi ilk 500 üniversite içinde.. ilk 500 deki üniversitelerimiz, Çankaya ve Koç üniversiteleri.. 

Bu tabloya göre muhtemelen eğitimde dünyanın ilk 50 ülkesi içinde değilizdir.. ve bu tablo ile 2023 te biz en büyük 10 ekonomi içine girmeyi hayal ediyorduk.. tabi hayal bedava olunca kur kurabildiğin kadar..

AÇIK ÖĞRETİM VE PSİKOLOJİ

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde psikoloji açık öğretim lisans programı kurulması kararı ile ilgili görüşlerimi aşağıda kısaca özetlemek istiyorum. Bu yazımın alınan kararın değişmesiyle ilgili bir etkisi olacağını pek sanmıyorum; ama tarihe bir not düşmek adına yazmayı görev bildim.

İstanbul Üniversitesinin bu kararı maalesef toplumumuzun hâkim eğitim anlayışı olan “malumat ezberleme ve sınavda hatırlayarak doğru cevabı verme” görüşü ile uyumlu görünmektedir. Psikoloji eğitimi de genel anlayışa uygun olarak “birikmiş olan malumatı ezberlemek ve sınavda hatırlayarak doğru cevabı vermekten” ibaret görülüyorsa Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde psikoloji açık öğretim lisans programı açılabilir. Ama psikoloji eğitim anlayışı bilgi edinme, gözlem yapma, sorunu görme, araştırma, teşhis koyma ve çözüm yöntemlerini geliştirip uygulama, alanda deneyim kazanmayı kapsıyorsa, malumatı ezberlemek yetmez, sınıf ortamında yoğun bir öğrenci-akademisyen etkileşimi ile süpervizyon gerektirir.

Ülkemizde psikoloji eğitimi ve çalışma alanı temelde 2 sebeple sorunludur:

Psikologların çalışma esaslarına dair bir yasa (klinik psikologların hastanelerde çalışabilmelerine dair yasal düzenleme dışında) bulunmamaktadır.

Ayrıca halen örgün öğretimdeki 102 psikoloji lisans programından sadece 12’si YÖKAK ( Yükseköğretim Kalite Kurulu) tarafından yetkilendirilen Türk Psikologlar Derneği Akreditasyon Üst Kurulunca akreditasyon almış durumdadır.

Dolayısıyla bence öncelik psikoloji eğitiminin Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde açılmasındansa, psikologların çalışma esaslarını düzenleyen yasanın çıkarılmasına ve halen akreditasyon alamamış ancak öğrenci eğitmeye devam eden 90 psikoloji lisans programının akreditasyon alabilir duruma getirilmesine verilmelidir. Benzer uygulamalar psikoloji yüksek lisans programları açısından da yapılmalıdır.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Açık öğretim Türkiye’de pek çok kişiyi eğitimle buluşturuyor. Bu pek çok kişi için güzel bir olanak, alkışlıyorum. Açık öğretimle psikoloji okuyanlardan yaşam deneyimi yüksek olan, az sayıda yetenekli ve kendini geliştirmeye önem veren, başarılı “psikologlar” da çıkabilir. Ancak konunun bütününe bakıldığında, alanın bu kadar kolay ulaşılabilir ve kontrolsüz olması, psikolojinin ve bu mesleği icra edenlerin saygınlığını azaltacak ve ülkemizde ruh sağlığını riske atacaktır.

Bilime, insana, kaliteye, liyakata önem veren bir toplum olmamızı dileyen ve o yönde çabalayan bir Doğan Cüceloğlu olarak İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde psikoloji açık öğretim lisans programı kurulması kararına olumlu bakamıyorum; hayır diyorum.

ALINTI....

Kumsalda yürüyen bir adam, avlanan balıkçıya yaklaştığında kova, içerisindeki yakalanmış yengeçleri görür. Kovanın üstü açıktır, kapağı yoktur. Bu durum onu şaşırtır, çünkü yengeçlerin kaçabileceğini düşünür. 


Balıkçıya sorduğunda "Evet, tek bir yengeç olsaydı, kesinlikle kaçardı. Ancak, pek çok yengeç varsa, biri kaçmaya çalıştığında diğerleri onu yakalar, kaçamıyacağından emin olur, geri kalanlar da aynı kaderi yaşarlar." yanıtını alır. Tek yengeç kapaksız kovadan rahatlıkla çıkabilirken sayı arttıkça kaçış imkansızlaşır. Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engellerler. Sonunda kimse kazanamaz. Bu durum, Yengeç Sepeti Sendromu'nun çıkış noktasıdır.


Filipinliler arasında popüler olan kavram, ilk olarak aktivist yazar Ninotchka Rosca, tarafından kullanılıyor. "Ben sahip değilsem, sen de olamazsın.", "Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın." anlayışını ifade eder. Bazı insanlar, bencilce davranarak hırslarını, ön plana alarak başarmanın yolunun başkalarını geride tutmak olduğunu düşünürler. Kendileri ulaşamıyorsa, sizin de hayalleriniz, hedefleriniz uzak olmalıdır. İstekleri budur. Rekabetçi duygularla, hasetlik ve kıskançlıkla çabalarınızı sabote etmeye çalışırlar. 


Kurbana dönüşmemek için: 


Zamanınızın çoğunu birlikte geçirdiğiniz insanlara dikkat edin. 

"İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır.". Yakınlarınız size yengeç sepeti sendromu yaşatan kişiler olabilir. Durumun farkına varmanız gerekiyor...

13