Neler oluyor

Bilim ve Teknoloji#

Birçok tanımı yapılmış olan duygusal zeka  özetle kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtülerini kontrol ederek tatminini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, kendini başkasının yerine koyabilme ve ümit besleyebilme yeteneğidir. 

Duygusal Zeka’nın 4 alt başlığı vardır:

  1. Öz Bilinç
  2. Öz Yönetim
  3. Empati – Sosyal Bilinç
  4. İlişki Yönetimi

Bazı kaynaklarda bu 4 başlığın dışında bir de Kişisel Motivasyondan söz edilir, ancak bu yazıda sadece üstteki 4 kavrama odaklanacağız.

Öz Bilinç

Öz Bilinç kişisel farkındalık olarak da tanımlanabilir. En yalın haliyle, kişinin kendi duygularının, kendi güçlü ve zayıf yanlarının farkında olması olarak açıklanabilir. Duygusal Zeka açıklanırken ilk olarak bahsedilmesi gereken konunun Öz Bilinç olmaıs çok normaldir, çünkü her şey kişinin kendini tanıması ile başlar. Kendini tanımayan, kendi duygularının farkında olmayan bir kişi, başkalarının duygularını anlayıp, onları yönetemez.

Öz Bilinci yüksek kişi, kendi güçlü yönlerini bilir. Neyi yaparsa mutlu olacağını, hangi yönlendirip ön plana çıkarması gerektiğini bilir. Bu iş yaşamı için son derece önemlidir.

Kişinin kendi yeteneklerini bilmesi, güçlü yönlerinin farkında olması, kendisi için doğru işi seçmesi açısından da çok kritiktir. Ne yazık ki, mesleğimizi seçtiğimiz yaşta, bu farkındalıkların çoğunu henüz geliştiremiyoruz, ancak ebeveynlerin, öğretmenlerin kişileri yakından tanıması bu aşamada çok yardımcı olabilir. Bugün pek çok kişinin yaptığı işten memnun olması, dahası kendisine uygun olmayan bir işi yapıyor olmasının temelinde yatan sebep, Öz Bilinç sorunudur. Örneğin, detaylarla uğraşmayı hiç sevmeyen, rakamlarla arası pek iyi olmayan bir kişi, Muhasebe vb. iş yapar ise, o kişinin yaptığı işte çok mutlu ve başarılı olmayacağı gayet aşikardır.

Öz Bilinç güçlü yönlerimizin yanında zayıf yönlerimizin, moda deyimle –gelişim alanlarımızın- farkında olmamızı da sağlar. Zayıf yönlerimizin farkında olarak onları geliştirmeli ve dolayısı ile kendimizi geliştirmeliyiz. İnsanoğlunun sürekli tekamülden ibaret bir psikolojik varlıktan ibaret olduğunu düşünürsek bu da iş ve sosyal yaşamda çok önemlidir. Tabii ki sadece farkında olmak yetmez, mutlaka farkında olduğumuz bu yönlerimizi geliştirmek için ciddi çaba da harcamalıyız.

Bu aşamada kişisel gelişimin 4 önemli aşamasından bahsedebiliriz:

  • Bilinçsiz Yetersiz
  • Bilinçli Yetersiz
  • Bilinçli Yeterli
  • Bilinçsiz Yeterli
  • Bilinçsiz Yetersiz: Öz Bilincin, genel anlamda ya da sadece tek bir konuya özel olarak, yeterince gelişmediği durumları gösterir. Bu aşamada kişinin birtakım zayıf yönleri vardır ve kişi bunların farkında değildir. Tabii bu tüm zayıf yönlerimiz için geçerli değildir, sadece tek bir yönümüzle ilgili bilinçsiz yetersiz olabilir. Örneğin kendimizle ilgili pek çok şeyin farkında olabiliriz, ancak öfke yönetimi konusunda başarısız olabiliriz ve kendimizi bu konuda başarılı olarak görüyor olabiliriz. Ya da kendimizle ilgili olmamız gerekenden çok daha fazla olumluyuzdur ve genel anlamda zayıf yönlerimizin farkında değilizdir.
  • Bilinçli Yetersiz: Kişisel Gelişimin 1. aşamasında biliçsiz yetersiz iken, bu aşama artık bu konuda farkındalığımızın olduğunu gösterir. Örneğin öfke yönetimi konusunda kendimizi başarısız görmez iken, yakın çevremizin bizim bu konudaki gelişim alanımızı bize gösterir ve farkındalığımız artarak Bilinçli Yetersiz aşamasına geliriz. Yani, artık bir zayıf yönümüz vardır ve biz bunun farkındayızdır. Kişisel savunması çok güçlü, eleştiriye açık olmayan kişiler için durum bu kadar kolay olmayabilir. Bu kişiler, yakın çevresinden dahi olsa gelen bu tip eleştirileri almakta zorlanırlar, dolayısı ile hayatlarının sonuna dek bu zayıf yönlerini reddederek, bilinçsiz yetersiz kalabilirler. Bilinçli Yetersiz aşamasına geçebilmek için, yapmamız gereken pek çok önemli şeyin yanı sıra, en çok dikkat edilmesi gereken konu eleştiri alabilmektir. Tabii eleştirinin, kimin tarafından ve ne niyetle yapıldığı konuları çok önemlidir, ancak genel anlamda eleştiriye açık olabilmek önemli bir erdemdir.
  • Bilinçli Yeterli: Kişisel Gelişimin 2. aşamasında bilinçli yetersiz iken, artık zayıf yönlerinin farkındadır, ancak bu da yeterli değildir. Kişinin farkındalık geliştirdiği konu ile ilgili gelişmek istemesi de önemlidir. Yani kişi, gelişim alanının farkında olabilir, ancak “bu benim eksiğim, ben buyum.” diyerek gelişime kapalı bir tutum da sergileyebilir. O nedenle 3. Aşama kişisel gelişimin artık gerçek anlamda oluşmaya başladığı aşamadır. Bu adımda, kişi zayıf yönünün farkındadır ve o yönünü ortaya koyma aşamasında kendisini bilinçli olarak uyarır ve o davranışını yapmamak için kendini telkin eder. Örneğin kişi, eleştiriye açık değilse ve bunun farkında ise, eleştiri ile karşılaştığında, ilk içsel tepkisi bunu otomatik olarak reddetmek olacaktır, ancak bilinçli yeterli bir kişi, önce durumunda farkında olup, yutkunarak, eleştiriyi alma konusunda kendisini telkin eder, yani içsel olarak ilk tepkisi reddetmek olacak olsa da, kişi bilincini kullanarak eleştiriyi kabul etmeye çalışır.
  • Bilinçsiz Yeterli: Bu aşama ise, artık öğrenmenin tam olarak gerçekleştiği, davranış değişikliğinin olıuştuğu ve dolayısı ile kişisel gelişimin artık tam anlamı ile tamamlandığı aşamadır. 3. aşamada kişi, farkında olarak kendini durdururken bu aşamada her şey otomatik olarak gelişir. Bu aşamaya gelinmesi için, 3. yani bilinçli yeterli aşamasında ne kadar çaba sarf ettği önemlidir. 4. Aşamaya geçiş süresi, konuya ve kişiye göre çok değişir.

Duygusal Zekanın olmazsa olmazı ve başlangıç aşaması olan “Öz Bilinç” ile ilgili iletmek istediklerimiz şimdilik bu kadar. Şimdi de 2. Önemli konu olan Öz Yönetimden bahsedelim.

  1. Öz Yönetim: Öz Yönetim, kişinin duygusal tepkilerini kontrol edebilmesi, yani oto-kontrol olarak tanımlanabilir.

Duygusal tepkilerin kontrol edilmesi konusuna gelmeden önce hangi duyguları yaşadığımıza bakalım.

  • Öfke
  • Üzüntü
  • Korku
  • Zevk
  • Sevgi
  • Şaşkınlık
  • İğrenme
  • Utanma

Yukarıdaki herbir duygunun sonucu olarak verdiğimiz bir tepki vardır. Örneğin zevk duygusunun alt kümesinde bulunan mutluluk duygusu sonucunda gülebilir, duygusal paylaşımda bulunabiliriz. Üzüntü duyduğumuzda ağlayabilir, korktuğumuzda da kaçabiliriz.

Tüm bu duyguların arasında bizim için en yıkıcı tepkileri verdiğimiz duygumuz öfke duygusudur. O nedenle bu bölümde tek tek tüm duyguları incelemek yerine, sadece öfke duygumuza odaklanacağız. Öfke duygusu sonucunda, karşımızdaki kişi ya da kişilere fiziksel ya da duygusal zarar verebiliriz. Öfke duygusu sonrasında verilen tepkiler sonucunda, pek çok manevi ya da maddi kayıplar yaşayabiliriz, öfkemizi yönetemediğimizde, işimizi, eşimizi, sediğimiz insanları, paramızı, özgürlüğümüzü ve hatta ve hatta hayatımızı bile kaybedebiliriz. O nedenle öfke duygumuzun sonucunda vereceğimiz tepkileri mutlaka kontrol altına almalıyız. Duygusal zekası yüksek insanlar, öfkelendikleri zaman bunun farkına varıp, öfke yönetimini doğru yaparak, öfkenin getirdiği hasar ve zararlardan kendilerini ve çevrelerini koruyabilirler.

Peki nasıl öfkeleniyoruz? Öfkelenince beynimizde neler oluyor?

Beynimizde bulunan bir bölge olan Amigdala, bizi ani tepkiler vermemiz gereken durumlara karşı koruma altına alıyor. Bu sadece dışarıdan fiziki bir tepki geldiğinde değil, anlık olarak tepki vermemiz gereken her durum için geçerli br korumayı kapsıyor. Örneğin trafikte yayalar içinde kırmızı ışık yandığında, bir yaya olarak düşünmemize fırsat kalmadan duruyoruz, ve neden durduğumuzu bilmeden bu eylemi gerçekleştiriyoruz, bu süreçte düşünme ile ilgili hiçbir eylem gerçekleştirmiyoruz. Çünkü, anlık olarak durmamız gereken yerde, düşünme merkezimizin devreye girmesini bekleyip tepki vermeye çalışırsak, kırmızıda durmayıp ya da geç durup tehlikeli bir durumda karşılaşabiliriz. Bu durum aynı şekilde başkaları tarafından istemediğimiz bir davranışla karşılaştığımızda, kötü bir söz işittiğimizde, ani olarak tepki vermemizi gerektiren herhangi bir fiziki savunma durumunda da geçerlidir.

Amigdala’nın asıl amacı bizi bu tip ani tepki vermemiz gereken durumlarda, düşünmeden tepki vererek korumak olmakla birlikte, özellikle öfke anlarında düşünmeden verdirdiği tepkiler nedeniyle zor durumda kalmamıza neden de olabiliyor. Gördüğümüz ya da duyduğumuz bir şey o anda hiç vakit kaybetmeden amigdala tarafından algılanıp hemen anlık olarak tepki göstermemize neden olur. Amigdala’nın devrede olduğu anda, beynin düşünce merkezi devre dışıdır. O nedenle anlık olarak verdiğimiz ilk tepki düşünce ürünü değildir, ve genellikle de doğru değildir. O ilk tepkiyi verdikten 8 saniye sonra da, amigdala’nın işlevi biter ve artık beynimizin düşünce merkezi devreye girer, diğer bir deyişle artık bilinçsizce verdiğimiz tepki sona erer ve biz düşünmeye başlarız. O nedenle ilk tepki verdiğimiz anda biliçsizce rahatlar, 8 saniye sonra düşünce merkezimiz devreye girince ise, söylediğimiz ya da yaptığımızdan dolayı pişmanlık duyarız.

Bunun için yapmamız gereken en önemli şey, öfkelendiğimizi ve öfkemizden dolayı tepki vereceğimizi fark ettiğimiz anda bu tepkiyi vermemek için kendimizi kontrol altına almaktır. Bunun için 1’den 10’a kadar sayabilir, bir yudum su içebilir, sevdiğimiz birinin fotoğrafına bakarak dikkatimizi başka yöne çekebiliriz. Eğer uygun bir ortamda ise, o anda ortamı terk edebilir, telefonda konuşuyor isek, telefonu uygun ifade ile kapatabiliriz. Bütün bu yapabileceklerimizin arasında yapabileceğimiz en etkili şeylerden biri de diyafram nefesi almaktır. Diyafram nefesi diyaframımızı şişirerek burnumuzdan nefes alıp ağzımızdan yavaş yavaş nefes vererek yapılabilir.

Zihinsel ve ruhsal süreçler ile fiziksel süreçler arasındaki ilişkiyi ele alan bir psikoloji dalıdır; zihin ve vücut arasındaki etkileşim üzerine bilimsel bir çalışmadır. Psikofizyoloji alanı doktorlar, psikologlar, biyokimyacılar, nörologlar, mühendisler ve diğer bilim adamlarının çalışmalarından yararlanır. Psikofizyolojik bir bozukluk, kısmen duygusal etmenler ile uyarılan fiziksel belirtilerle karakterizedir. Hastalık oluşumundan sorumlu olan yaygın duygusal durumlar arasında kaygı, stres ve korku yer alır. Yaygın psikosomatik hastalıklar arasında migren baş ağrıları, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu (DDHB), artrit, ülserli kolitler ve kalp hastalığı vardır.  

Psikosomatik hastalıkların tedavileri hem alopatik hem de alternatif tıp dünyasından yöntemleri sentezler. Yöntemler, ilaç tedavisi ve biofeedback’den, meditasyon, yoga ve masaj terapisinin kullanımına kadar değişiklik gösterir. Çoğu tedavinin etkili olduğu kanıtlanmıştır; bireyler hangi tedavilerden kendileri için en fazla faydayı sağlayacaklarını keşfetme sorumluluğuna ve özgürlüğüne sahiptir. Bir kişi için etkili olan tedavi başka biri için aynı sonucu vermeyebilir. Zihin/beden tedavisi arayan kişilere; seçeneklerini, uygulayıcıları ve kişisel ihtiyaçlarını değerlendirmeleri önerilir. Psikofizyoloji alanı, müşterilerin ulaşabileceği bilgileri arttırmak amacıyla araştırmalar yürütür. Genel anlamda, tedavi kişinin beden/zihin ilişkisi üzerine bilinçliliğini güçlendiriyor ve tamamlıyorsa seçilir. Genel sıhhat durumuna ulaşmada, zihnin beden üzerindeki –ve tam tersi– etkileri ele alırken böyle uygulamalar daha etkilidir. Örneğin zihin merkezli bir faaliyet olan meditasyon ve bir tür terapötik beden çalışması olan Rolfing, bu bilinçliliği yaratmada etkinliği ispatlanmış olan iki disiplindir. Hem fizyoloji, hem de psikoloji ile eşzamanlı olarak çalışan tedaviler en faydalılarıdır. Bu yaklaşım birbirini tamamlayan modelleri eşleştirerek sağlanabilir. Psikoterapi ile beden çalışmasının; meditasyon, görselleştirme ya da yoga ile bazı ilaç tedavilerinin birleşimleri örnekler arasındadır.

Zihin/Beden 

Meditasyon zihni sakinleştirme, duyguları yatıştırma ve fizyolojiyi dengeleme konusunda oldukça büyük bir potansiyeli olan eski bir yöntemdir. Doğu halkları ve onların gelenekleri asırlardır meditasyon sanatına yoğunlaşmaktadır. Meditatif teknikler kişinin dikkatini nefesine vermesinden, bir mantra (önceden belirli bir biçimde saptanmış bir sözcük ya da deyim) okumasına ya da kişinin belirli, değişmeyen bir imgeyi seyretmesine (görselleştirme tekniği) kadar farklılık gösterir. Bilinci bedensel algılara odaklamak sağlıksız düşünce kalıplarını kesebilir ve böylelikle stresin fizyoloji üzerindeki etkilerini azaltabilir ya da önleyebilir. Deneyimsel olgular kadar bilimsel araştırmalar da meditasyonun kan basıncını, kas ağrısını ve kolesterolü düşürdüğünü, sindirimi iyileştirdiğini, kaygıyı ve depresyonu azalttığını, bağışıklığı güçlendirdiğini ve enerji seviyelerini artırdığını göstermiştir. Meditasyon kişinin sonunda kendisini hem psikolojik hem de fizyolojik olarak tanımasına yol açabilir. Bu, iyileşmenin gerçekleştiği huzur ve dikkat halidir.

Beden/Zihin

Beden çalışmalarının bazı türleri, vücut üzerinde çalışılması ile zihni başarılı biçimde etkiler. Duygular, düşünceler ve hisler, zihinde olduğu kadar bedende de bulunurlar. Örneğin bunalımlı bir kimsenin bedeni, kamburlaşmış omuzları, asık yüz ifadesi ve yavaş hareketleri ile duygusal durumunu yansıtabilir. Psikoloji, gülümseme ye da dik vücut duruşu gibi olumlu fiziksel deneyimleri benimseyerek, kişinin zihninde bunların ölçülebilir etkilerini de yaşayacağını göstermiştir. Bu ilişki, psikofizyoloji bilimi vasıtasıyla tecrübe edilerek onaylanmıştır. Beden çalışması esnasında, şifacı bedenin yapısını manipüle ederek hem psikolojik, hem de fizyolojik sağlığı doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Bu terapi türünün faydaları hem psikolojideki yeni değişimlerden hem de fiziksel olarak var olan modellerin farkında olmayla ilgili değişimlerden kaynaklanır. Beden/zihin ilişkisinin farkına varılması ile şifacı ve alıcı; fiziksel dokudaki, zihindeki ve duygulardaki eski modelleri bozabilir. Genel beden/zihin özgürlüğü gelişirken, bu beraberinde holistik bir sağlık durumunu da getirebilir.

Yüz Analizine Dair Birkaç Küçük Bilgi

• Yüzün sol tarafı kişinin dış dünyadan gizlemek istediği iç dünyasını, gerçek karakterini, daha duygusal tarafını ve mizacını temsil eder.

• Yüzün sağ tarafı kişinin dış dünyaya ‘filtrelerle seçerek yansıttığı’ duygu- düşüncelerini, sosyal ve profesyonel ilişkilerini temsil eder. Bu anlamda yüzün sağ tarafına 'sosyal maske' denir.

• Yüzün üst kısmı, yani alın kısmı, çocukluğu (daha çok da ergenlik dönemini), geçmişi ve ebeveynlerle (özellikle de anneyle) olan ilişkiyi temsil eder.

Kişinin saçına ne kadar iyi baktığı ve ne yönde taradığı da kişilik üzerinde etkiye sahiptir. Örneğin, kişinin saçı doğal haliyle farklı yönlere gidiyorsa, ya da kişi öyle bir tarama stili seçiyorsa, özellikle de bir eşiyle veya karşı cinsle ilişki sorunu olarak değerlendirilebilir.

Saç anten gibi işlev gördüğünde , farklı yönlere giden kıvırcık saçlar çok fazla dış ilgi çekebilir ve böyle bir saça sahip kişinin dikkati daha kolay dağılabilir.

Saçta kelleşme de kişinin davranış eğilimlerine dair bir işarettir.

Saçları başın ön tarafından dökülerek kelleşmelerde YİN yaklaşımı yani ‘analitik eğilimler ve çok düşünce’ söz konusuyken, saçları tepeden veya arkadan dökülen kişilerde YANG kişilik eğilimi, yani fevrilik, tepkisel ve rekabetçi yaklaşımlar daha baskındır.

Kellik aynı zamanda sorunlu (aşırı ve gereksiz) düşüncenin bir sonucu da olabilir. Örneğin, işle ilgili artan gerginlik duygusu veya bir iş ilişkisinde sorun yaşayan birine baktığınızda, bu tür bir kellik gözlemleme olasılığınız yüksektir.


Hoşgörülü İnsanların Ortak Yüz Özelliklerinden Birkaçı

Bitiş kısımları aşağı, başlangıç kısımları ise biraz yukarı doğru eğimli kaşlar (yani YİN kaşları), büyük ve net bakan gözler, büyük, baştan ayrık ve dolgun kulak memeleri, hoşgörülü ve açık fikirli kişilerdeki ortak bazı özelliklerdir.

Bu özelliklere sahip biri, insanların farklılıklarını hoşgörüyle karşılar. Böyle bir kişinin aynı zamanda geniş ve yüksek bir alnı varsa, farklı görüş ve inançları olan insanlara da geçinebilirler.

Hoşgörüsüz olma eğilimi olan bir kişinin kaşları arasında dikey bir çizgi görebilirsiniz. Başlangıç kaşları burnun dağ köküne (yani iki kaş arasına) doğru ve aşağı yönde (öfkeli bir bakış oluşturan) bir açıdaysa ve kulak memeleri küçük ya da yok gibiyse, kaşlarından keskin açılı bir yapı varsa ve kaşlarla gözler arasında kısa ya da hiç mesafe yoksa, bu kişilerin sabırsızlıkları ve hoşgörüsüzlükleri de artabilir. Bu kişilerin küçük, birbirlerine yakın gözleri, çökük yanakları ve kenarları aşağı doğru olan ağızları varsa hoşgörüsüzlük aratacaktır.

Çenedeki çukurluklar doğumdan önce oluşur. Alt çenenin iki tarafı fetal gelişim sırasında tamamen birleşmediğinde ortaya çıkar.

Çene çukuru veya gamzesi bir ateş elementi özelliğidir ve Çin tıbbı ışığında yapılan yüz okuma çalışmalarında ‘dikkat çekme arzusu, eğlenceli flörtüz kişilik eğilimleri, normalden çok fiziksel temas ihtiyacı ve eğlenceli cinsellik arzusu göstergesidir.

Bu kişilerin duygu düşüncelerini bir sahne sanatçısı ustalığında ve çoğu zaman olduğundan farklı gösterebilme becerileri vardır. Eski Çin’de bu tür yüz belirteçleri olan kişilere ‘tiyatrocu’ denirmiş. 

İnsan Okuryazarlığı ve Saçlar:

Saç, kişinin fiziksel gücü ile cinsellik arzu ve potansiyeline işaret eder.

Bu hususlar üzerinde etkin faktörler saçın rengi, kalınlığı ve dalgalılık oranıdır:

‘Saç ne kadar kalınsa, fiziksel güç de o kadar fazla olur. Saç ne kadar kıvrımlıysa da cinsellik arzusu o kadar

Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetnameye göre şu şekilde açıklıyor;

Saçı sert olan keskin zekalı olur.

Saçı yumuşak olan arsız olur.

Saçı sarı olan kişinin aklı fikri kibir ve azaltır.

Saçı siyah olan sabırlıdır.

Saçı kumral olan kendi de huyu da güzeldir.

Saçı seyrek olan arif ve zarif olur.

Saçı kalın kadın anlayışsız olur.

Sakalı uzun olan hünersiz olur.

Sakalı sık olan sakil olur. Sözü uzatmayı severler.

Sakalı değirmi (yuvarlak) olan olgundur.

İnsan okuryazarlığı eğitiminin bir parçası olan ‘yüz okuma, davranış ve kişilik analizi yöntemleri, 'kişinin genel hayat algısını ve daha özel kişilik ve davranış eğilimlerini incelerken, yüzdeki belli bazı özelliklerin organlarla ilişkisini dikkate alır. Öyle yapar, çünkü ‘dışarısı içeriye, içerisi de dışarıya’ ait verilerle doludur. Bu verileri sağlıklı prensip ve yöntemlerle değerlendiren uzman, bu sayede kişi hakkındaki tespitlerindeki isabet oranını artırır.

Örneğin, dudağın üst dokusu mideyle ilgilidir. Ayrıca, özellikle üst dudak kıvrımı, spesifik olarak cinsel organlarla ve kadınların dişilik eğilimleriyle ilgilidir. Alt dudak ise kalın bağırsağa, böbreğe ve erkeklerde de prostata dair verileri işaret eder. Bu anlamda dudakların şekli, incelikleri veya kalınlıkları, dirilik ya da cansızlıkları, dolgunluk veya yumuşaklıkları, filtrumla mesafeleri, gülme çizgileriyle mesafe ve temasları gibi daha birçok hususla birlikte kişiye ait olası baskın duygu-düşünce-davranış kalıplarını tespitte kullanılır.

Kimoki ile kendimi japoya'da hissetim bak.. heyecanla bekliyorum..

Adı ne güzel bir site.. uzak doğu havası var ve malum teknolojide uzak doğu bir ekol olduğundan kimoki ismi havalı bir seçim olmuş.. 

Artık uzak doğu ülkeleride takip ederler kimoki'yi

inoslab ventures tarafından duyurulan teknoloji haber sitesi. dünyaca ünlü teknoloji markalarına dair gelişmelerin yer alacağı siteyi heyecanla bekliyoruz. 

Dünyanın İlk Katlanabilir Bilgisayarı. klavyesi yok, tablete benziyor. klavyeyi haricen kullanıyorsunuz bluetooth ile. 

mesela ben de kızınca dudaklarımı ısırırım.. bir de bazen can sıkıntısından 

Gözlerin altındaki mor, koyu mavi ya da siyah koyulaşma gözlemleniyorsa, bu kişilerin hayatlarının durgunlaştığı inancında oldukları ifade edilir. Bu insanlar, kendilerini biraz ağır hissedebilirler ve bir şeyler yapma dürtüsünden yoksun olabilirler.

Bu durum aşırı yang davranışların ve beslenmenin bir işaretidir. Yağlı, tuzlu beslenme, yetersiz uyku, fazla çalışma ve stres tüketerek ulaşılan bu hal sağlık için büyük risk teşkil eder...


Geleneksel tıp prensipleri doğrultusunda incelendiklerinde, dudaklarda görünen derin dikey izlet bir YANG dokusu işaretidir ve kişisel zorlukların, uzun süreli stresin veya aşırı çalışmanın sonucu ortaya çıkabilir.

Dudaklardaki bu durum, aşırı YANG beslenmeden yani et, yumurta, tuz ve pişmiş yiyeceklerin çok tüketilmesinden de kaynaklanıyor olabilir.

Bu tür bir beslenme ve yaşam şekli kişilerin tahammül sınırlarını daraltabilir, davranış kalıplarını daha keskin çerçevelere çekebilir.

Birinin alt dudağını ısırması, YANG ağırlıklı bir davranış kalıbıdır. Bu davranış kişinin kendisini aktif ve dinamik hissettiğini gösterir.

Çoğu zaman, işi gereği yoğun konsantrasyon süreçleri yaşayan insanlar alt dudaklarını ısırırlar ve bu onlara motivasyon artışı sağlayabilir.

Bu davranış - bedende ve yüzde teyit eden başka veriler de gözlemlendiğinde - cinsel uyarılma göstergesi olarak da değerlendirilir.

Çocuklar içinde bulundukları ortamda gergin veya utangaç hissettiklerinde üst dudaklarını ısırabilirler.

Mısır’da 1898 yılında Sir Flinder Petrie adlı bilim insanının ortaya çıkarttığı Kahoun Papirüsü ile 1862 yılında bulunan Smith Papirüsü ve 1873 yılında bulunan Ebers Papirüsü’nde gebelik, idrar hastalıkları, varisler ve gebelik testleriyle ilgili bilgiler yer alıyor. Müzelerde sergilenen papirüslerde yer alan bilgilere göre, hamile şüphesi olan bir kadın her gün sabah idrarıyla biri buğday, diğeri arpa dolu iki torbayı sularmış. Hamilelik şüphesi olmayan bir başka kadın da yine ayrı ayrı buğday ve arpa torbalarını idrarıyla sularmış. Hamilelik şüphesi olan kadının idrarla suladığı buğday ve arpa dolu torbalar, diğer kadının suladığı torbalardan daha önce çimlenirse, hamile olduğu anlaşılırmış. İki kadının suladığı buğday ve arpalar aynı anda çimlenirse hamilelik olmadığı ortaya çıkarmış. Hamile olan kadınların sabah idrarlarında aşırı miktarda hormon bulunduğu için, buğday ve arpa torbaları diğer normal idrarlarla sulananlardan çok daha önce yeşerirmiş. Günümüzde meyve ve sebzenin daha erken sürede yetiştirilmesi için hormon kullanılması da aynı yöntemin bir benzeridir.

Hafta, Farsça heft kelimesinden türer ve 7 anlamına gelir.
.
özellikle ingilizcede kullanılan gün isimlerinin nerden geldiğini merak ettiniz mi hiç ? Sun-Day, Moon-Day.. Gökyüzü insanoğluna her daim ilham kaynağı olmuştur.. İnsanlık her işini gezegenlere göre düzenlemiştir. Bugün modern insanın gündelik karmaşa, hayat gailesi içinde arada bir denk gelipte şaşırdığı, aaa bu ne kadar ilginçmiş dediği Kadîm bilgileri biraz taradığımızda her tarafından irfan ve hikmet ışıklarının parladığını görebiliriz.
.
Ben size şimdi kısaca haftanın 7 gününden bahsetmek istiyorum.. Öncelikle hangi gün hangi gezegene karşılık geliyor onu diyeyim, sonra bunu bilmenin ne faydası olacağını..
.
Pazar : Güneş Günü
Pazartesi : Ay Günü
Salı : Mars'ın Günü
Çarşamba : Merkür'ün Günü
Perşembe : Jüpiter'in Günü
Cuma : Venüs'ün Günü
Cumartesi : Satürn'ün Günü
.
Mesela Pazar Günü, haftanın ilk günü sayılmış ve yeni işlere başlamak için uygun görülmüş.
.
Mesela Perşembe - Thursday - aslında Thor'un Günü anlamından gelir. C.tesi Saturn-day'dir.
.
Bugünlerde bu gezegenlerin etkilerinin yüksek olduğunu ve onlara göre hareket edilmesi, işlerin onlara göre düzenlenmesi gerektiğini düşünüyordu eskiler. Bizler şimdi bu tür bir temelden yoksun olduğumuz için her türlü iş için her türlü zamanı kullanılır zannediyoruz. Tıpkı her türlü işi herkesin yapabileceğini sandığımız gibi.. Halbuki kainat ve insanı, birbirinden ayrı düşünmek, birbirinin iz düşümlerini görememek, beşer hamakatinin ulaştığı noktayı bize göstermektedir.
.
Yukarda ne varsa aşağıda da o vardır, evet, ama aşağıdaki de yukarıdakini etkiler. Elimizde, yüzümüzde, vücudumuzda, organlarımızda.. hepsinde gezegenleri görebiliriz..
.
Kadîm Bilgelikten, irfânî gelenekten beslenmeye ve dünyayı kadîm temeller üzerine inşa etmeye mecburuz..

Allahu teala kainati muazzam bir nizam üzerine kurmuştur. Gökteki yerdekilerin kuvveti birbirini etkiler. Sıcak ve soğuğun birbirini etkilediği gibi. Ateş, hava, su ve toprak hepsi birer kuvvet olup denge üzerinde tutulmuştur. Hem insanoğlu kendi elleriyle bu nizami bozmaya çalışır. Unuttuğu bir şey vardır, yine kendi eliyle kendi doğallığını bozmaktadır.

Kaşların birbirine yakınlığı, kişinin bir hiyerarşi içinde çalışırken sorun yaşayabileceğini, emir almaktan hoşlanmayacağım gösterebilir.

Bu tür kişiler için memuriyet, sıkıcı veya tahammülü zor bir meslek alanı olabilir, çünkü kendilerine daha geniş bir özgürlük alanı verilmesi beklentileri yüksektir. Kısıtlamalar bu insanları huzursuz ve mutsuz edecektir

            Yüz Okuma, Davranış ve Kişilik Analizi Yöntemleri

Yüz Algısı 

İnsanlar başka yüzlerde ne arıyor?

İnsan, evrimsel sürecin 'hayatta kalma temel güdüsü' çerçevesinde oluşturduğu bazı davranış eğilimlerine sahiptir. Bir başka deyişle insanın önceliği her zaman 'hayatta kalmak ve yaşamını devam ettirmektir.'

Beynimizde bu ihtiyacımıza hizmet eden ve 'insan yüzünü tanıma' işlevi olan bir bölüm bile vardır. 'FUSİFORM YÜZ BÖLGESİ'

Önce, gördüğü yüzün bir insan yüzü olduğunu tespit eden beynimiz, ardından bir başka işleve sahip beyin bölgesinde bu yüze ait duygu belirteçlerini tespit eder. Karşısındaki insan mutlu mu, şaşırmış mı, korkmuş mu, öfkeli mi vb...

Bütün bu sürecin tek amacı GÜVENLİK' tir 

İnsan beyni güvende miyim, tehdit altında mıyım? gibi soruların cevabına odaklanır.

Bu alanda yapılan çalışmalar göstermiş ki, beynimiz güvenli insan yüzüne dair bazı ön planlama ve parametrelere sahiptir. Örneğim anormal olmayan düzeyde uzun bir yüz geniş bir yüze daha güvenilir algılanmaktadır. Bu durumda geniş yüzlüler kötüdür gibi bir anlam çıkartmak ciddi bir yanılsama olacaktır. Burada algıya etki eden unsurlardan sadece biri incelenmiştir ve sadece örnektir. 

 

  • Filtrum - Burunla üst dudak arasındaki oluk, üreme, doğurganlık ve yaratıcı düşünceleri temsil edildiği bölgedir.

Geniş, derin ve uzun filtrumlar geleneksel tıp yaklaşımlarında sağlıklı bir gösterge olarak kabul  edilir.

Genelde ileri yaşlarda neredeyse görünmez olabilen filtrum, kişinin estetik ve sanatsal eğilimlerine de işaret eder.

Derinlik ve genişlikle birlikte uzun ya da kısa olarak sınıflandırılan filtrumun uzunluk kısalık kriteri ' kişinin irisi (yani gözbebeği etrafındaki renkli hali) yüksekliğidir.' Bu ölçüden kısası kısa, uzunu uzun filtrum kategorisinde değerlendirilir. ( Modern çalışmalarda ortalama ideal filtrum için bir uzunluk kısalık ölçüsü belirlenmiş. Kadınlarda 11-13 milimetre erkeklerde ise 13-15 milimetre.)

Yaşla birlikte artan filtrum uzunluğunda derinlik ve dirilik de gözlemleniyorsa kişinin üreme işlevinin hala devam edeceği inancı vardır. Uzun filtrum, diğer bazı verilere ek olarak, kişide uzun konuşma eğilimine ve kısa filtrumlu kişilere göre daha az hassas olduklarından şaka kaldırma ve şakalaşma eğilimlerine işaret eder. Kısa filtrum ise, küçük şakalara bile aşırı duyarlı tepkiler veren bir kişiliği gösterir. Alıngan olan bu insanlar yapılan şakaları kişiselleştirip kırabilir ya da gereğinden fazla tepkisel davranabilirler.


Çelişkili durumları herkes gibi gözlemliyorum.. tam olarak kaynağı bile açıklanmadı.. insan yapımımı, veya yiyeceklerden mi bulaştı hiçbir şey bilinmiyor.. son dönemde çevremde çok iyi korunduklarını düşündüğüm akrabalarım bile yakalandı.. ben virüsü geçirmiş bile olabilirim ama bu haberleri alınca tekrar yakalanacağım diye düşünüyorum.. sadece temas ile değil havadan yiyeceklerden ve içme sularından da bulaşmadığını söyleyemeyiz.. 

Newyork'ta kendini eve kapatanlarda bile göründüğünü bende okumuştum.. kendini o kadar izole et ama evinde yakalan olacak iş değil.. 

Esasen tahmin ettiğim gibi, belki de esas amaçlanan birkaç milyar insanı yok etmek. netice de dünyada atıl durumda olan ve birçok ülkenin ekonomik verilerini olumsuz etkileyen milyonlarca insan var.. birey olarak değerlendirilen ama hayatı boyunca sömürülen ve hiç değer görmeyen ve değer yaratmadığı düşünülen kişiler hedeflenmiş durumda.. tabi istisnalar kaideyi bozmaz.. 

Şirket 'i ilk kez 2018 yılında duyduğum ve 2020 mart ayı içinde  izinver.net Startup projesini duyuran firma. Proje'nin günümüz de bir örneği olmaması en avantajlı yanlarından biri. Diğer projelerini de yakında takip ediyor olacağım.

2020 pandemisi, Dünya'nın asırda bir defa göreceği türden bir olaydı belki de. Ancak, salgının kontrolü konusunda en başından beri çelişkili durumlar gözden kaçmadı değil. Sözgelimi, Dünya'dan tamamen bağımsız bir şekilde Amazon ormanlarında yaşayan bir kabileye sıçramış olması, salgının sadece temas ile yayılacağına dair görüşler ile bir tezat içeriyor gibi. Bunun dışında, benim aklıma takılan bir diğer şey ise bundan birkaç ay önce, New York'ta vakaların önemli bir kısmının eve kapananlar içinden çıktığına dair bir haberin Mynet'te çıkmış olmasıydı. Her iki duruma karşılık, bugün salgının sadece temas yahut dışarıda durma ile yayılacağına dair genel inanç azalmış değil. Paradokslar ortada aslında. Bunların da ötesinde, en son geçen gün DSÖ'nün, kış mevsiminin gelmesi ve kapalı ortamlarda durma ile vakaların daha da artacağını söylemesi de yine eve kapanma çabaları ile çelişiyor gibi. Gerçekten her taraftan yayınlanan farklı haberler, farklı demeçler olan bir salgın süreci yaşanıyor.

Herhangi birine düşüncelerinizi kabul ettirmek veya karşımızdakinin düşüncelerini değiştirmek kolay mıdır?

Herkesin ikna becerisi aynı düzeyde olabilir mi?

  • Robert Cialdini'ye göre ikna etmenin 7 temel kuralı vardır.

1.Karşılık yaratmak ( Borçlandırma Tekniği) En basit haliyle bize yapılan iyiliği karşılıksız bırakmama isteği.

2.Azlık(Kaçırmamak Tekniği) İnsanlar az olan şeyleri daha çok sever ve isterler (altın, pırlanta ,yakut vb.) (şansı kaçırma korkusu)

3.Otorite (Söylenen Değil Söyleyen Önemli) Güvenilir, bilgili ve uzman olan kişilerin söyledikleriyle daha kolay ikna oluruz.

4.Tutarlılık (Güven) İnsanlar herhangi bir konudaki ilk söylemlerine ya da davranışlarına sonrasında da (kendisiyle çelişme korkusundan) uyum sağlamak ister.

5.Beğenme / Sevme İnsanlar beğendikleri/ sevdikleri kişilerin önerilerine/taleplerine daha kolay bir şekilde evet derler. Başka bir ifadeyle, insanlar ancak kendileri gibi olan kişilerle rahat empati kurarlar. Empati de ikna etmek için altın bir anahtar gibidir.

6.Sosyal/Toplumsal Kanıt '' Sürü Psikolojisi '' olarak adlandırılır. İnsanlar kararsız kaldıklarında, kendilerinden önce çoğunluk ne yaptıysa aynını yapma eğilimine girerler.

7.Önce Kendiniz İkna Olun Aklınızdaki  en ufak şüphe ikna durumunuzu zedeler.

1 2 35 6 7 8