Neler oluyor
- avantaj bilişim (1)
- weble gelsin zetta (4)
- mehduh bayraktara göre , ysk üyelerinin müebbet ile yargılanma ihtimali (14)
- grand ısias otel (6)
- ali babacan (11)
- fenerbahçe en son şampiyonlar ligi'ne katıldığında... (1)
- mcdonald's da patates dürüm satılması (5)
- karnesini öğretmeninin önünde yırtan öğrenci kimin eseri (24)
- altılı masa'da seçimin kaybedilmesine sebep olabilecek 3 temel sorun ne olabilir. (8)
- haluk pekşen'in göz göre göre ölüme gidişi (9)
- uı/ux alanında kendimi nasıl geliştirdim (3)
- atilla taşın cumhurbaşkanı adayı (12)
- 1 papua yeni gine kinası kaç tl (8)
- şirketlerde eğitim ve kurumsallaşmaya dair (4)
- çetin emeç (5)
- karanlıkların lordu inan kıraç (9)
- barış için müzik vakfındaki taciz skandalı (5)
- hastanelerden alınamayan randevu (1)
- gece yatmadan zeytinyağı içmek (1)
- sabah aç karna türk kahvesi tüketmek (2)
- benzinin 30 tl ye dayanması (1)
- açlık ve yoksulluk sınırı (2)
- uzun bacaklı ingiliz (1)
- abd'nin karanlık tarihinin bir parçası (1)
- 5 haziran dünya çevre günü (1)
- hurma çekirdeğinden türk kahvesi (1)
- bu güne kadar izlediğiniz en iyi belgeseller (2)
- eğitimde fırsat eşitliği (1)
- yağ yakmanıza yardımcı ara öğün kereviz sapı detoksu (1)
- dili doğru kullanmak 3 (2)
- okuma vakti (2)
- incir uyutması (6)
- bu garibin derdi varmış (1)
- ahmed el belhi (1)
- kış geliyor doğalgaz fiyatları uçtu (3)
- antalya seo (2)
- 850’li numaralardan bıktık (14)
yunusemreyucebas neler yazmış
Genelde dikkat edilmez. Hatta, insanlar, oluşan bir samimiyetten ötürü karşıdaki kişiye, "Dostum!" diye hitap dahi edebilir. Ama aslında, arkadaş ile dost kavramları farklı gibi gelir bana. Arkadaş olmak, dost olmaya nispeten daha kolay gibi duruyor. Arkadaş düşünceni paylaştığın, dost ise paylaştığın düşüncede anlaştığın; arkadaş beraber yemek yediğin, dost ise yediğin yemeği bölüştüğün kişi belki de.
Pek fazla gündeme gelmese de, geçtiğimiz yılın nihai günlerinde A. 101, 10.001'inci şubesini açtığını Twitter'daki bir hesaptan duyurmuş. Buna mukabil, birçok sivil ise, "Küçük esnafı batırdınız!" gibi sözlerle tepkilerini dile getirmiş. 2008'den sonra kurulan bir marketin, bu derece hızlı ilerlemesi insanı biraz şaşırtmıyor değil tabi. Marketin, kitap kültürü ve yeni kitapları uygundan vermeyi bir tarz haline getirmesi, Nimet markası altındaki mantı, patates kızartması, pizza gibi ürünleri, Vince markası altındaki beyaz frambuazlı çikolatası gibi güzel şeyleri olsa da, yine de bu derece fazla şubesi olması, özellikle kent ve sokak görünümü açısından güzel bir görüntü oluşturur mu, emin değilim.
Zenginler ve fakirler arasındaki yaşamsal farklar, sanıyorum sosyolojinin de önemli bir teması olsa gerek. Peki, neler olabilir bu farklar? Aklıma bir tane geldi: Evvela, düşünce farkları olabilir, diye düşünüyorum...
Muhtemelen, birinci kötü tarafı fazla resmiyete sürüklenecek -Hakim ve savcı kadar olmasa da- olmak. İkinci kötü tarafıysa insanların çatışmalarının içinde devamlı olarak bulunmak ve huzurlu bir meslek ile uğraşıyor olmamak. Örneğin, bir arkeolog kazı yapar, bir heykeltıraş heykel inşa eder, bir marangoz mobilya yapar. Uğraştıkları işler stresli değil, bilakis zevkli ve üretici taraflıdır. Oysa, bir avukat, çoğunlukla çatışma temalı şeylerin ortasında bulur kendini.
Son zamanlarda, bazı mecralarda yer alan haber ve bilgilere göre, olduğu yönünde beyanlar bulunan fiil. Artık, buna dair yazacak pek bir şey bulamıyor insan.
Bugün, Rus yetkilileri, koronavirüs salgınından ölenlerin 55 bin küsur değil, 186 bin küsur olduğunu açıklamıştır. Bu durum, Rusya Federasyonu'nu, Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya'nın ardından en fazla ölü veren üçüncü ülke yapar ve Rusya'nın Hindistan, Meksika, İtalya, Birleşik Krallık, Fransa gibi ülkeleri geride bırakması anlamına gelir. Bu konu, buna ilaveten Çin'in korona ölü sayılarını sakladığı kuşkularını da yeniden akla getiriyor. Bir de, bu salgının sanılandan çok daha ciddi olduğunu gözler önüne seriyor adeta!
Elektrikli eşyalar konusunda sanırım iki önemli kuruluş, Koç Holding ve Zorlu Holding gibi. Birinin Altus, Arçelik, Beko, Grundig gibi eşyaları, diğerinin ise Vestel ve bunun etrafında toplanmış olan Finlux, Nexon, Regal, Seg gibi markaları var. Vestel'in telefon konusunda Venüs'ünün olması da ciddi bir etki paradigması gibi. Öyle bir an, akşam vakti düşünürken aklıma geldi de. İki kuruluş, yerel anlamda elektrikli ev eşyaları konusunda güçlü gibi. Ama yine de Zorlu biraz daha ağır basıyor gibi geliyor bana.
Zlatan İbrahimoviç, bir gün önce kendisinden iyi olan tek futbolcunun Maradona olduğunu ifade ediyordu. Bir bakıma, bu asrın en iyi futbolcusunun da kendisi olduğunu iddia ediyordu. Diğer yandan, aynı güç içinde Ronaldo'nun da asrın futbolcusu seçildiğine dair haberler vardı. İkisinin aynı günde olması hayli manidar geldi bana.
Nüfusun ve kurumların çoğalması ile avukatlık, hekimlik gibi pek çok meslek, eskisi kadar para kazandırmak özelliğini kısmen de olsa kaybetmiş gibi görünüyor. Ayrıca, futbolculuk taban isteyen ve belli bir yaş sonra icra etmenin mümkün olmadığı bir iş iken, sanatçılık da bedeller ödemeyi gerektiren, kişi tutulur ise kitle endeksi ise ciro getirmesi mümkün bir iş gibi görünüyor. Pilotluk, belki cazip bir fikir olabilir. Ancak, onun da kotası ne kadar muamma.
Zaman zaman üzerinde düşündüğüm konulardan biri de bu olmakta. Zengin bir hanımefendi ile fakir bir beyefendi arasında, hiçbir çıkar ve kırıcı unsur olmaksızın, salt fikri ve hissi uyum gibi sebeplerden ötürü, sağlam bir evlilik müessesesi inşa edilemez mi?
2020 senesinin son periyoduna girmiş bulunurken, bu sene yaşanan önemli olaylara dair de bir başlık açmak içimden geldi. Gerçi, bu konuya dair deftere günlük de tutacağım. Ancak, buraya da aklıma gelen önemli hadiseleri not düşmek isterim: Ülkemiz açısından Elazığ Depremi, koronavirüs salgınının yayılması Mart dalgası, Süper Lig'deki son sıra takımlarının küme düşmemesi, Yörsan'ın iflas etmesi, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Öğretim Fakültesi Psikoloji Bölümü'nün tartışmalı şekilde kapatılması, İzmir Depremi, Kadir Şeker cinayeti, eski devlet insanlarından Mesut Yılmaz'ın vefat etmesi aklıma gelen başlıca önemli olaylar... Dünyada ise, Amerika Birleşik Devletleri ile İran'ın sözlü savaşları, koronavirüs salgını, Avustralya'daki orman yangınları, Azerbaycan Ermenistan savaşı, Bayern Münih'in Barcelona'yı deplasmanda 2-8 gibi tarihi bir skorla yenmesi, Amerikan başkanı Donald Trump'un seçimleri kaybetmesi ve yerine Joe Biden'in seçilmesi aklıma gelen belli başlı önemli olaylar...
2020 senesinin son periyoduna girmiş bulunurken, bu sene yaşanan önemli olaylara dair de bir başlık açmak içinden geldi. Gerçi, bu konuya dair deftere günlük de tutacağım. Ancak, buraya da aklıma gelen önemli hadiseleri not düşmek isterim: Ülkemiz açısından Elazığ Depremi, koronavirüs salgınının yayılması Mart dalgası, Süper Lig'deki son sıra takımlarının küme düşmemesi, Yörsan'ın iflas etmesi, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Öğretim Fakültesi Psikoloji Bölümü'nün tartışmalı şekilde kapatılması, İzmir Depremi aklıma gelen başlıca önemli olaylar... Dünyada ise, Amerika Birleşik Devletleri ile İran'ın sözlü savaşları, koronavirüs salgını, Avustralya'daki orman yangınları, Azerbaycan Ermenistan savaşı, Bayern Münih'in Barcelona'yı deplasmanda 2-8 gibi tarihi bir skorla yenmesi, Amerikan başkanı Donald Trump'un seçimleri kaybetmesi ve yerine Joe Biden'in seçilmesi aklıma gelen belli başlı durumlar...
18 Ağustos 2020 tarihli bir habere göre, normal maaşların çok çok altında çalışan, asgari ücrete, velev ki bu rakamın da altına 1.336 liraya çalışan akademisyenler olduğu söyleniyor idi. Bir iki ay sonra, başka bir yerde okumuş olduğum Arel Üniversitesi ile ilgili bir habere göre ise, bu üniversitede de akademisyenlerin düşük maaş aldığı ve maaşların yükselmesi durumunda kadroda daralma meydana geleceği yazıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Doğrusu, kalifiye bir çalışanın bile asgari ücret zammı için ısrar ettiği 2020'nin şu son periyodunda akademisyenin bu derece maaşlar alması oldukça düşündürücü bir durum gibi görünüyor!
Sağcının da solcunun da çok fazla sevmeyeceğini zannettiğim, ulusalcı ve liberal karışımı tespitini yapmanın da belki doğru bir yakıştırma olacağı, enteresan bir devlet insanı.
Başlığı açarken kafamdan karmaşık birtakım şeyler geçse de bunlara dair net bir beyan içine giremedim. Mehmet Cengiz'e istinaden, "Her zengin burjuva mıdır?" diye bir soru akla geliyor doğal olarak.
Türk bir doçentin, konuya istinaden mutasyonların rutin bir şey olduğu, spekülasyon yapıldığı demecini verdiği durum.
Haziran 2020'deki bir habere göre, en çok şubesi olan market 9.000 binden fazla sayı ile A. 101 imiş. Onu; 8.640 şube ile BIM, 7.436 şube ile Şok izlemiş. Doğrusu, tekelleşme olduğu düşüncesiyle, özellikle orta halli esnaf ve onlara yakın insanların karşı çıkacağı bir tablo olsa da, bu kadar marketin ciddi bir istihdam yarattığı da hesaba katılabilir. Hayır mı, şer mi, ne desem bilemedim.
Eğitimin ne olduğunu da düşünerek hareket etmek söz konusu olursa, eğitimin şart olduğunu söylemek daha anlamlı bir hal alır diye düşünüyorum. Nitekim, sınavları kopya çekerek ya da ezberleyerek geçmek ve nihayetinde bir mesleğe nail olmak, mutlak eğitim anlamı taşıyor ise, yeryüzünde meydana gelen bunca sorunun niçin halen çözümlenemediği sorunu doğuyor.
15 Aralık 2020 tarihindeki bir habere göre, 9 sene okuyan bir hekim, 4.452 lira maaş alıyormuş ve bunu sosyal medyadan paylaşmış. Daha önceden de kadın bir hekimin doktor maaşına istinaden sosyal medyadan yakınması olmuş ancak kimisi buna inanıp destek verirken, kimisi ise inanmamıştı. Bu şaşırtıcı ve düşündürücü durumun, bazı avukatlarda da vuku bulması söz konusu.
Doğrusu ticaret, son derece karmaşık bir şey. İlk bakışta, toplumun ve sosyal yaşamın tam merkezinde olan, herkesçe malum bir olgu gibi görünse de aslında derinine inildikçe karmaşıklaşan, anlaşılması derin bir bilgi ve idrak kabiliyeti gerektiren bir satranç kombinezonu gibi. Bu konuda aklıma takılanlardan biri de anonim ve limited şirketleri arasındaki önemli farkların ne olduğu. Bazısı, yapılan değişimler ile aralarında eskisi kadar fark kalmadığını ifade etse de, kafası karışık olan ben, bu konuda tereddüt ve merak içindeyim.
14.12.2020 tarihinde, Mynet'teki bir haberde, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuyan bir öğrencinin, uzaktan eğitim sistemli sınavda, sistemi istismar edip dört arkadaşına soruları yaptırarak kopya çektiğine dair bir haber var idi. Bu, aslında bir haberden de öte bir problemin alameti, küçük bir yansıması gibi görünüyor. Hepsi olmasa da genel anlamda, "İnsanlar niçin okuyor?" sorusu akla geliyor. Sevdikleri ve hedefleri de olup bununla beraber yaşamlarını idame edebilecek standartlara erişmek için mi yoksa sadece asgarinin iki, üç basamak üzerinde olan orta seviye bir sosyal mesleğe ulaşıp rahat bir yaşam sürmek için mi?! Böylesi haberleri okuyunca ya da havadisleri duyunca, insanın aklına doğal olarak ikinci önerme geliyor. Bugün, İTÜ, ODTÜ gibi teknik okulları yahut Boğaziçi, Galatasaray gibi dilsel okulları bitiren kimseler içinden dahi spesifik bir konuya dair diyalog ve istişare etmek istemeyen, buna gönlü olmayan insanlar olabiliyor. Öyle garip kimselere denk gelmek mümkün ki, bunlara bakınca insanların okumayı severek değil, salt mesleği severek okumuş oldukları kaygısı doğuyor. Bir kimsenin, tıp gibi, hukuk gibi ciddi ve prestijli bölümlerde dahi kopya çekmeye teşebbüs etmesi ciddi bir umutsuzluk kaynağı olabilir istikbalde adına. Yarın öbür gün, böyle kimseler, iyi konumlara gelecek, ödüller alacak belki. Ve bu konumlarda, kendini geliştirmemiş, işini gerçek anlamda özümsememiş kimselerin adaletli ve problem çözücü olması oldukça zor görünüyor!
Burada, muhtemel alıcılar da Amerikalılar idi yanlış hatırlamıyorsam. Ancak, yine de bir ülkenin ellerindeki kültürel değer ifade eden objeleri satmayı düşünecek bir görüntü vermesi, dramatik.
Şampiyonlar Ligi'ndeki maçlarda, 14-15 sene öncesinden kalan Buffon'un kadroda olduğunu görmek, Cristiano Ronaldo, Karim Benzema kişilerin ise goller attığını görmek güzel bir his uyandırıyor insanda. Buffon'un yaşının yarısı kadar bir yaşa sahip olan Kylian Mbappe ise yepyeni bir jenerasyonun temsilcisi ve alışmak zaman alabilir.
2020 pandemisi, Dünya'nın asırda bir defa göreceği türden bir olaydı belki de. Ancak, salgının kontrolü konusunda en başından beri çelişkili durumlar gözden kaçmadı değil. Sözgelimi, Dünya'dan tamamen bağımsız bir şekilde Amazon ormanlarında yaşayan bir kabileye sıçramış olması, salgının sadece temas ile yayılacağına dair görüşler ile bir tezat içeriyor gibi. Bunun dışında, benim aklıma takılan bir diğer şey ise bundan birkaç ay önce, New York'ta vakaların önemli bir kısmının eve kapananlar içinden çıktığına dair bir haberin Mynet'te çıkmış olmasıydı. Her iki duruma karşılık, bugün salgının sadece temas yahut dışarıda durma ile yayılacağına dair genel inanç azalmış değil. Paradokslar ortada aslında. Bunların da ötesinde, en son geçen gün DSÖ'nün, kış mevsiminin gelmesi ve kapalı ortamlarda durma ile vakaların daha da artacağını söylemesi de yine eve kapanma çabaları ile çelişiyor gibi. Gerçekten her taraftan yayınlanan farklı haberler, farklı demeçler olan bir salgın süreci yaşanıyor.
arkadaş ile dost arasındaki fark
Genelde dikkat edilmez. Hatta, insanlar, oluşan bir samimiyetten ötürü karşıdaki kişiye, "Dostum!" diye hitap dahi edebilir. Ama aslında, arkadaş ile dost kavramları farklı gibi gelir bana. Arkadaş olmak, dost olmaya nispeten daha kolay gibi duruyor. Arkadaş düşünceni paylaştığın, dost ise paylaştığın düşüncede anlaştığın; arkadaş beraber yemek yediğin, dost ise yediğin yemeği bölüştüğün kişi belki de.