Neler oluyor

Bilim ve Teknoloji#

Twitter da @cagrihoca var, çok samimi söylüyorum İngilizce için en doğru adres. Bir süre sonra “bunları bu kadar akıcı nasıl anlatabiliyorum” noktasına geliyorsunuz. Kolay kolay tavsiye etmem bir şeyi ama bu konuda üstüne hoca tanımam

  • Eca Proteus Premix 30 Kw Yoğuşmalı Kombi.
  • Demirdöküm Nitromix P-24 24KW 20000 Kcal/h Hermetik Premix Yoğuşmalı Kombi.
  • Buderus Logamax plus GB172i.
  • Bosch Condens 7000i W.
  • Baymak İdee 28 24 Kw 20640 Kcal/h Premix Yoğuşmalı Kombi

Merhaba arkadaşlar size geçen hafta yaptığım efsane bir alışverişi anlatayım. Benim emektar laptop yine arıza verdi. Ekranda zaten piksel hatası vardı bir de üzerine renkler tuhaflaşmaya başladı. Zaten pil sorunu da yaşıyordum bir süredir. Ümraniye’ye yakın laptop alan yerler araştırmaya başladım, koliva bilgisayarı buldum. Önce telefonla aradım tamir için de fiyat istedim. Benden birkaç fotoğraf istediler. Bana güzel de bir fiyat verdiler. Tamir için Cuma günü gelin 2 saatte yaparız dediler. Ama tamir mi ettirsem satıp yenisini mi alsam kararsızdım. Laptopu kaça alırsınız diye sordum, benden birkaç fotoğraf istediler. Marka falan istedikleri bilgileri whatsapptan yolladım. Anında fiyatı söylediler. Bu arada verdikleri fiyat çok iyi ama dedim cumaya kadar araştırayım, başka laptop alan yerler var mı diye. Çok yer var aslında ama cihazı görmemiz lazım falan diyorlar, hepsine tek tek gitmek mümkün değil. Telefonda fiyat vermiyorlar verenler de ölü fiyat veriyor. Laptopu satma koy dolaba kalsın yani. Zaten siteleri falan da çok güvenilir gelmedi. Neyse Koliva bana hem tamir hem satış için fiyat verince cuma günü otobüse atladım gittim, bu arada yerleri de çok iyi, otobüsten indim 5 dakika yürümedim diyebilirim. Neyse, tamir için bilgisayarı bırakacakken orada ikinci el laptopları gördüm. Benim laptoptan çok daha iyi olanlar da vardı. Dedim siz benim laptopu bi inceleyin de ben şu laptoplara bir bakayım. Tamir ettirmektense satıp yenisini almak daha mantıklı geldi. Dedim bu laptopu bu haliyle whatsapp ta söylediğiniz fiyata alacak mısınız? Görevli tabi dedi biz ne dediysek o siz almak istediğiniz laptopu söyleyin hallederiz. Benim evin hemen iki sokak arkasında da laptop alan yerler vardı geçerken görüyordum ama koliva bilgisayar bu işi bayağı profesyonel yapıyor açıkçası. Teknik servis kısımları falan da bayağı iyi, satış kısmında da her türlü yedek parça falan var. Kablo kulaklık mause ne dersen her markada var. Kullanılmış olanları da var ve inanılmaz uygun fiyata. Hatta bi tane oyuncu kulaklığı buldum laptoplara bakarken, piyasa fiyatının yarısına resmen. Az kullanılmış çizik bile yok. Bi tane laptop beğendim ama hemen almak istemedim, dedim eve gider araştırırım. Siz benim laptopu alın dedim. Adamlar bana bi çay söyledi, ben daha çayımı bitirmeden laptopu incelediler ve para hesabıma yattı. Şehir dışından falan da kargo ile laptop alıyorlarmış. Bu hızda hizmet almayalı çok olmuştu. Bi tane oyuncu kulaklığı alıp çıktım. Cumartesi günü arkadaşımla geri gittik, ben beğendiğim bir laptopu aldım, arkadaşım da kendi laptopunu tamir ettirdi. İki de iki mükemmel hizmet. Laptop alan yerler arayışınız varsa düşünmeden koliva bilgisayara sorun derim. Daha iyi fiyat verenini de bu kadar güvenilir iş yapanını da bulmak zor.

Günümüz bilgisayarlarına benzeyen ilk örnek Fark Makinesini tasarlayan İngiliz matematikçi olan Charles Babbage tarafından 1833-1871 seneleri arasında icat etmiştir. 

Ancak bir çok bilim insanı aslında ilk bilgisayar mantığının temelleri ilk olarak 1600'lü yıllarda kullanılan ABAKÜS'ler olduğunu düşür.

Yine de tam olarak ele alındığında bugün kullanılan dijital bilgisayarın atası Fark makinesi ise de ilk dijital örnek 2. dünya savaşı yıllarında yani 1945 yılında  Amerikalı bilim insanlarının ürettiği 162 m2 alanı kullanan ve 30 ton ağırlığındaki ENIAC'tır. 

ENIAC ( Elektronik sayısal entegreli hesaplayıcı)  elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip ilk bilgisayardır. 

Bu ilk bilgisayar 1941 yılında ABD’nin II. Dünya Savaşı'na katılmasıyla birlikte ordu tarafından gizli olarak Pennsylvania Üniversitesi'ne ait elektrik mühendisliği okulu Moore School of Electrical Engineering'da yapılmaya başlandı. 

Amaç daha isabetli uzun menzilli top ve füzelerin hesaplamalarında kullanılmak istenmesiydi. 

Bilim insanları John Mauchly ve Presper Eckert tarafından yaklaşık 4 yılda imal edildi. Ama bugünden bakıldığından esas bize ilginç gelecek olan maliyetinin yaklaşık 500.000 dolar olmasıdır

ENIAC ilk deneme çalışmasına 1945 yılında başladı. Gerçek anlamda çalışabilmesi ise 1947 yılını buldu. Ancak 2 Eylül 1945’te Japonya’nın teslim olmasıyla savaş sona ermişti ve böyle bir makine için ihtiyaç da kalmamıştı. ENIAC 1947 yılında basına tanıtıldı.

ENIAC, 6 kadın operatör tarafından programlanıyordu. Programlama yöntemi elle takılıp çıkarılan fişler, kablolar ve kumanda edilen düğmelerdi.

ENIAC, 8 yıl boyunca (1947-1955) hizmet verdi. Ancak çalışma masrafları kendisinden sonra geliştirilen çocukları diyebileceğimiz, EDVAC ve ORDVAC’dan fazla olmaya başlayınca, 2 Ekim 1955 yılında saat 11:45'te elektrik bağlantıları kesildi. Böylece dünyanın ilk elektronik bilgisayarı görevini tamamlamış olarak tarihteki yerini aldı. 

ENIAC’ın parçaları şu anda Washington’daki Amerikan Ulusal Müzesinde sergilenmektedir...

Evden çıkmamalara müptela olduğumuz bu hafta sonlarına özel soru cevap bilgiseli yapalım mı?

Bakalım kim okuyup cevabı uazacak.

Günümüz Teknoloji dünyasının bir numaralı aktörü olan Bilgisayarların ve onları daha işlevsel hale getiren programların ilk mucidi kimdir.?


Etkileşimleri bekliyorum.

İsmi bulan umarım kişi hakkında kısa bir bilgi paylaşımı da yapar :))))


Bu en kısa gündüz de akşamın hakkını vermek gerek. 

Evrende nasıl bir nizam varsa, günlerin sürelerinin farklı olmasının, mevsimlerin oluşumu, dünyanın eğik ekseni ve hatta dünyanın kendi şeklinin (kutuplardan basık ekvatordan şişik) bile bir nedeni vardır... 

Bu nizam ve intizam karşısında hayran olmamak ve iman etmemek için kör olmak gerek. Dünyada ki tüm canlıların yaşamı için bu dengelerin her biri bir nedene dayandırılarak insanlık için sonsuz şekilde nimetlendirilmiş. 

Bilmeyenler yada merak edenler her zaman sorgulamıştır gece ve gündüz süreleri neden hep değişir ve hem kuzey hemde güney yarım kürelerde farklı tarihlerde gerçekleşir..

Bu tamamen dünyanın güneş etrafındaki pozisyonundan ve eğik olan ekseninden kaynaklanıyor. 

Eksen eğikliği 23 derece 27 dk'dır

Yıl içindeki gece ve gündüz süreleri dünya güneş etrafında dönerken EKSEN EĞİKLİĞİ'ne bağlı olarak değişir. Gece ve gündüzün oluşması dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesine bağlıdır fakat gece gündüz sürelerinin uzunluğunu eksen eğikliği ve dünyanın güneşin etrafındaki pozisyonu yani dönmesi belirler. 

Bu açıklama ışığında 21 Aralık en uzun gece ve en kısa gündüz iken 21 Haziran en uzun gün gündüz ve en kısa gece anlamına gelir..

Birde bu büyük firmaların kendi tedarikçilerini kendilerine mahkum etmeleri konusu var.. 

Örneğin Apple’ın uygulama pazarında, küçük şirketleri kendi ağır şartlarına ve ödeme koşullarına mahkum bırakan tekelci politikları söz konusu. Ki bu da, Epic Games CEO’sunun Apple’a dava açmasının temel sebebi olarak biliniyor. Yani, Epic Games bu raporu da arkasına alarak bastıracak olursa, büyük ihtimal davayı kazanacaktır. 

Yani artık üç kuruşluk plastikten üretilen telefonları araba fiyatına veya aylarca sömürülen emek karşılığı satma döneminin sonuna yaklaşıyoruz gibi görünüyor..  sevgili Tim, sen ne diyorsun bu konuda.. 

Amazon, Apple, Facebook, Google,  veya Microsoft gibi ülke ekonomisi büyüklüğünde ki firmalar tek başına tüm dünyaya meydan okuyabilecek dev şirketlere dönüştüler ve bu durum yıllardır ABD'ki daha küçük işletmeleri ve ABD kongresini endişelendirmeye başladı.

Bu büyüklük karşısında ABD'li dev teknoloji firmalarının küçük firmalara bölünmesi konusunu siyasetçiler dile getirmeye başladı. Teknoloji şirketlerinin tekel piyasa kurduğu iddiasını araştıran Adalet Bakanlığı komisyonunda çok çarpıcı bir rapor yayınlandı. Demokrat parti üyelerinin kaleme aldığı 449 sayfalık raporda, Apple, Google, Facebook, Amazon, Microsoft gibi dev teknoloji şirketlerinin küçük şirketlere bölünmesi için baskı yapılması tavsiyesi yer aldı. Bu gibi büyük firmaların CEO'ları kendilerini kanundan üstün görerek bir çok kanunu görmezden gelme eğilimindeler.. 

Şirketlerin bu denli büyümesi nasıl bir sorun doğurabilir ki diye düşünebilirsiniz. Bu dev şirketler zamanla hükumetlere ve hatta devletlere hükmeden büyük güç odaklarına dönüşebiliyor. 

Ayrıca dev bir şirketin beklenmedik şekilde ekonomik krize girmesi halinde milyonlarca çalışanı ve altındaki sayısız küçük tedarikçisiyle, sosyal bir çöküş yaşanmasına neden olabiliyorlar. Ve bu çöküş ulusal bazda sınırlı kalmayıp tüm dünyaya dalga dalga yayılabiliyor. Daha önce dev petrol şirketi ExxonMobil’in batması nedeniyle dünya ekonomisi bu olumsuzluktan 10 yıl boyunca etkilendi.. 

Şu an bir delikanlı gelse beni ilm-i simam ona her şeyi söyler.. şuan ki modum herkese karşı çözülmeye müsait bir hal.. 

İlmi olarak bakarsak Erzurumlu İbrahim Hakkı hocası Efendimizin amcası Hz. Abbasın soyundan gelen Tillo'lu şeyh Fakirullah'ın himmeti ve öğretisi ile kaleme aldı "Mağrifetname" bu konuda çok değerli bir eserdir. 

Öyle herkesin okuyup anlaya bileceği bir eser değildir.. Ben sadeleştirilmiş bir versiyonunu okudum ama bir çok yerinde zorlandım diyebilirim.. 

Şeyh Fakirullah bir gün öğrencisin İbrahim Hakkı hz'lerine; "Sen bu tillo'nun sokaklarını nasıl avucunun içi gibi biliyorsan bende fezayı (uzayı) o derece bilirim" demiştir.. Bu da onun Astroloji ve yıldızlar konusunda ne kadar maharetli olduğunu göstermiştir.

Rabbim şeyh Fakirullah'tan ve Erzurumlu İbrahim Hakkı hz'lerinden razı olsun.. 

İlmi sima kısa tanımıyla vücut yapısından hareketle karakter analizi yapılmasını ifade eder. Vücut yapısı ve karakter arasında doğal bir irtibat olduğu inancı ile ortaya çıkan ilmi sima batıda ve bilimsel terminolojide fizyonomi, doğu terminolojisinde ise ilmi feraset, ilmi kıyafet gibi isimlerle bilinir. Bilimsel temelden yoksun olduğu eleştirileri yapılsa da özellikle istihbarat ve güvenlik, satı ve pazarlama alanlarında ilmi sima verilerinden faydalanılmaktadır.


Filozoflar bu alana ilişkin açıklamalar yaparken, İslam âleminde bazı ulema ilmi sima bilgilerini kullanmışlardır. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname isimli kapsamlı eserinde ilmi sima konusuna da temas etmiştir:
‘Allah insanı en güzel şekilde süsleyip nurlandırmıştır. Bunun yani sıra, insanları şekil ve karakter olarak değişik yaratmıştır. Sonra lütuf ve inayeti ile şekli karakterin ve azayı(organları) da ahlakın belirtisi kılmıştır. Böylece, insan önce kendi görünümünden kendi karakterini tanımlayarak ihtimam ile ahlakını güzelleştirir.’
Eski Yunan’da da bu alana ilişkin çalışmalar olsa da fizyonominin temellerinin Çin’de atıldığı görüşü kabul görmektedir. Çinliler yüz biçimlerine göre karakter özelliklerini ve başarı düzeylerini tespit etmeye çalışmışlardır. Çin’den sonra fizyonomi ile ilgili farklı görüşler ortaya çıkmış olsa da Çin ekolünde önemli bir yer kaşlar, gözler, ağız, burun ve kulaklar diğer ekollerde de önemli yere sahiptir.
Yüz okuma ile;
  •          Duygusal durumlar,
  •          Arkadaşlık,
  •          Ketumluk,
  •          Karar verme becerileri
  •          Merhamet ve zalimlik gibi özelikler hakkında bilgi edinmek mümkündür
Okuma Önerileri
  • İskender Fahreddin, Fizyonomi (Eski bir eser)
  • Erol Göka-Murat Beyazyüz, Gerçek İnsanın Yüzünde Yazar mı?
  • Halid Ziya Uşaklıgil, Ruhun Lisanı: İlmi Sima
  • Mustafa Bin Bali, Yüzler Hali söyler
  • Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname 18.yy.
  • Mehmet Ali Bulut - Elfabe

İki büyük kurşun levha arasında çok küçük bir yarık bulunuyor, bu yarığa elektron bombardımanı yapılıyor. Doğal olarak levhaya takılmadan geçen elektronlar, ikinci levhada bir çizgi oluşturması gerekiyor. Deney sonunda çarpan elektronlar sensör ile algılanıyor ve beklenildiği gibi ikinci levhada elektronlar bir çizgi oluşturduğu görülüyor. Buraya kadar sıkıntı yok

Ancak Tomas Young'ın 1803 yılındaki orijinal deneyinde gerçekleştirilen “Çift Yarık”, diğer bir adıyla “Çift Delik” deneyi, maddenin doğasında yer alan bu ikiliği ortaya koymak için yapılan başlangıç çalışmalarından biridir. Young, deney düzeneğinde tek ışık kaynağı olarak, iğne deliğinden geçen güneş ışığını kullanmıştır.  İğne deliğinden yayılan ışık, üzerinde birbirine yakın iki iğne deliği bulunan ve deliklerin ilk kaynağa uzaklıkları eşit olacak şekilde yerleştirilen saydam olmayan bir engele düşürülür. Birinci iğne deliğinden herhangi bir anda çıkan ışık, diğer iki iğne deliğinden aynı anda geçeceği için, iki iğne deliğinden çıkan ışık o anda aynı fazda olur ve ekranda girişim saçakları gözlemlenir. 

Kuantum fiziği, atom altı parçacıkların ve ışığın davranışlarını izleyen ve gözlemleyen fiziğin bir alt dalıdır. 

Kuantum fiziği dediğimiz şey bizim bildiğimiz fizikten çok farklıdır. Hatta kuantum fiziğinde olup biten olayları incelediğimizde, gördüğümüz fiziğe çok ters düştüğünü ve bizlere saçma geldiğini görürüz. 

Bildiğimiz fizik, bizlere hemen her şeyi açıklayabiliyor. Bizleri aydınlatabiliyor. Bir makaranın ağırlığın %50’sini azalttığından tutun da sıvıların kaldırma kuvvetine kadar, yer çekiminde tutun da yıldızların ve gezegenlerin oluşumuna kadar bir çok olayı açıklayabiliyor. Hatta fizik dediğimiz şey bize atomu parçalamayı da gösteriyor. Atomları birleştirmeyi yani füzyon yapmayı da anlatıyor. 

Ancak kuantum fiziğine geldiğimiz zaman bildiğimiz her şeyi unutmamız gerekiyor. Çünkü kuantum fiziğinin işlemesi bütün fizik kurallarına ters düşüyor. Atomu oluşturan parçacıkların alt kademelerine indiğimiz zaman yani kuantum evrenine girdiğimiz zaman işlerin normal fizik ile açıklanamadığını hatta bir çok fizik kuramına ters düştüğünü görüyoruz. 

Kuantum evreninde mantığın olmadığını görüyoruz. Eski zamanlarda maddenin en küçük biriminin atom olduğu söylendi. Sonra bunun öyle olmadığı, atomdan daha küçük elektronların, protonların, nötronların olduğu söylendi. Zamanla birlikte bu durum da değişti ve aslında nötronların ve protonların başka parçacıklardan oluştuğu söylendi. Yalnız elektronlar tek parçadır.

Nötronların ve protonların bosonlardan, kuarklardan, leptonlardan vesaire oluştuğunu öğrendik. Bu kadar küçük parçacıkların olduğu kuantum evreninde, kurallar hiç bir şekilde tahmin ettiğiniz biçimde işlemiyor. Bizim dünyamızda belli başlı durumlar var ve her zaman aynı sonuçlar doğuruyor; ama kuantum evreni dediğimiz yerde böyle bir durum söz konusu değil. 

Yani bir işlem gerçekleştiğinde her seferinde aynı sonuca varmıyorsunuz. Bu durumu da bildiğimiz fizikle açıklayamıyoruz. Bu sebeple kuantum fiziği diye bir kavram kullanıyoruz. Kuantum fiziği, bildiğimiz fizikten çok farklıdır. Örneğin fizik bir insan aynı anda iki yerde olamaz derken, Kuantum fiziği bir parçacık aynı anda bir çok yerde olabilir, der. Gerçekte bu durumun olduğu 1900’lerin başlarında yapılan çift yarık deneyinde görüldü. Bu deneye Bohr, Einstein gibi bir çok ünlü bilim adamı katıldı.

Çin teknolojide iddialı olmaya devam ediyor ve teknolojik üstünlüğünü yakalanamaz boyutlara taşıyor.. 

Dünya 40 yıldır kuantum bilgisayarı yapmaya çalışıyor. Bu konuda şuan Google ve IBM öncü kabul ediliyordu ancak Çin bu konuda da tahminlerin üzerine çıkarak yen bir denge oluşturdu.. 

Çin'de üretilen bir bilgisayar kuantum üstünlüğüne ulaştığı bilgisi paylaşıldı. 

Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nde görev alan araştırmacılar kuantum üstünlüğünü bu bilgisayar ile yakalamış oldu.

Ekibin geliştirdiği i cihazın dünyadaki en etkili süper bilgisayarın  neredeyse 100 trilyon katı hızda hesaplama yapabildiği belirtiliyor.

Google geçtiğimiz yıl mevcut en hızlı süper bilgisayarların 10 bin yılda yapacağı işlemleri 200 saniyede bitiren ve kuantum üstünlüğüne sahip bilgisayar yaptıklarını duyurmuştu.  

Çin'de geliştirilen cihaz Google'ın makinesinden 10 milyar kat daha hızlı.

Yaklaşık 40 yıl önce Richard Feynman tarafından kuramsal olarak ortaya atılan kuantum bilgisayarları geçtiğimiz yıl üretilebilmişti.

Konvansiyonel bilgisayarlardaki ikili kodlama sisteminde birimler 0 ve 1 ile ifade ediliyor. 0 ve 1'lerin dizilimi ise kodun oluşmasını sağlıyor.  Kubitler ise 0 ile 1 değerini almanın yanında her iki değeri de temsil edebiliyor.  

Başka bir deyişle makineler, dijital veriyi 1'ler ve 0'larla kodlayan geleneksel bitleri, kübit olarak da bilinen kuantum bitleriyle değiştirerek çalışıyor. 

Benim ki hangisi acaba.. kısa saçımı hafif dağıtarak krem falan sürüyorum ve öyle bırakıyorum.. ama saç stillerinin insanların kişiliğini yansıttığına dair 5  6 yıl önce bir makale okumuştum.. İtalyan bir saç tasarımcısı yazmıştı da pek aklımda bişey kalmadı.. ama pek benlik olmadığını ve saçlarla temiz tutmak dışında çokta ilgilenilmemesi gerektiğini hatırlıyorum.. 

Hayata geçtiğinde bir çok kampanya ve fırsatın yer alacağı bir platform olacak inş... 

Bireysel kullanıcılar hem izin yönetimlerini bu panelden yapabilecek hem de bir çok fırsata erişme şansları olacak.. Az kaldı.. 

Fikir babasından dinledim çok iyi bir proje olacak.. ve herkes kazanacak.

Açılımı Türkiye'nin Otomobil Girişim Grubudur,
Türkiye'nin %100 elektrikli üreteceği otomobilin ortaklarının oluşturduğu girişim grubu
her birisi kendi içinde kendi ürettiği teknoloji ve ürünle zirvede yer alan şirketlerdir.
İlk üretiminin %60'ı ve kritik parçaları yerli olacak otomobilin 3 versiyonu tanıtılmış,
İlk seri üretimin SUV modeli olması ise ciddi rakipler karşısında
büyük risk olarak değerlendirilmiştir.
2023 yılı itibari ile seri üretime başlanacak olan aracın yıllık üretim miktarı
ilk yıl için 75.000 adet olarak hedeflenmiştir.

  • Empati: Sosyal Bilinç olarak da adlandırılabilen Empati, kişinin kendini karşıdaki kişinin yerine koyması olarak tanımlanabilir. Duygusal Zekanın gelişmiş olması için, kişinin önce kendisini tanıması, güçlü yönlerini bilmesi, gelişim alanlarının farkına varması, nerede nasıl tepki vereceğini bilebilmesi gerekir. Kişi kendini tanıdıktan sonra, kendi duygusal tepkilerini kontrol edebilmeli, daha sonra da karşısındaki kişilerle iletişim kurmalıdır. Karşımızdaki kişi ile doğru iletişim kurabilmenin en önemli yolu, kişinin kendisini onun yerine koyarak, ne hissettiğini anlamaya çalışmasıdır. Kişinin empati yapabilmesi için, o kişinin genel profilini ve o anki ruh halini biliyor olması gerekir. Empati yapmak çok kolay gibi görünmekle birlikte, aslında tamamen kendi kimliğimizden sıyrılarak o kişinin, bakış açısı, profili ve o anki ruh haline bürünerek o kişi ile duygudaşlık yapmak o kadar da kolay değildir. Bizim için önemli olmayan bir konu, karşımızdaki kişi için çok önemli olabilir. “Boş ver”, “takma kafana” gibi, sözler zaman zaman moral vermekten çok empatiden uzak ifadeler olarak bile algılanabilir. Bunun için karşımızdaki kişiyi gerçekten iyi anlamaya çalışmak, onun değerleri, bakış açısı, o anki ruh hali gibi pek çok şeyi birlikte dikkate alarak kişiyi anlamaya çalışırsak empati konusujnda başarılı bir adım atmış oluruz.
  1. İlişki Yönetimi: Duygusal zeka için en önemli konulardan biri insanlarla iyi iletişim ve ilişki kurabilme becerisidir. Yukarıda açıkladığımız 3 başlık da İlişki Yönetimi konusundan ayrı düşünülemez. Kendinin farkında olmayan, kendi duygusal tepkilerini doğru şekilde yönetemeyen ya da empati becerisi olmayan kişilerin diğer insanlarla iyi iletişim kurması düşünülemez. İlişki Yönetimi çok geniş bir konudur ancak en basit anlamda, kişinin kendisini açık ve net şekilde ifade edebilmesi ve aynı zamanda başkalarını etkin bir şekilde dinleyerek onları anlama becerisi olarak tanımlanabilir.

Bir kişiyi anlayabilmenin ilk adımı o kişiyi dinlemekten geçer. Dinlemek çok basit göründüğü halde aslında çok da kolay yapamadığımız bir eylemdir. Herkes dinlemeye çalışır, ancak çok az insan gerçekte dinler.

Etkin dinlemede:

  • Dinliyormuş gibi yapma
  • Zihin okuma
  • Söz kesme
  • Kendi söyleyeceğini tasarladığı için sıra bekleme
  • Gündüz rüyaları

Vb. pek çok iletişim engeli vardır. Kişinin karşı tarafı etkin şekilde dinleyip anlayabilmesi için öncelikle ön yargılardan uzak, kendi söyleyeceklerini düşünmeden, tamamen karşıdaki kişiye odaklanarak dinlemesi gerekir, ama dediğimiz gibi günümüz yoğun yaşam şartlarında bunun mükemmel şekilde yapılması her zaman mümkün olmayabilir.

Etkin dinleme yaptıktan sonra kişinin, karşı tarafı iyi anlamasından sonra, önemli 2. adım ise, kendini doğru ifade etmesidir. Bunun için doğru beden dilini kullanmak, uygun ses tonu ile konuşmak, olumlu iletişim dilini kullanmak son derece önemlidir.

İlişki Yönetimi başlığı çok derin konuları içerdiğinden sadece dinleme ve ifade etme olarak açıklanamaz, aynı zamanda kişilerin bu şekilde kurmuş oldukları ilişkileri uzun süre sürdürebilemeleri de yine bu başlık altında incelenebilir.

Birçok tanımı yapılmış olan duygusal zeka  özetle kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtülerini kontrol ederek tatminini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, kendini başkasının yerine koyabilme ve ümit besleyebilme yeteneğidir. 

Duygusal Zeka’nın 4 alt başlığı vardır:

  1. Öz Bilinç
  2. Öz Yönetim
  3. Empati – Sosyal Bilinç
  4. İlişki Yönetimi

Bazı kaynaklarda bu 4 başlığın dışında bir de Kişisel Motivasyondan söz edilir, ancak bu yazıda sadece üstteki 4 kavrama odaklanacağız.

Öz Bilinç

Öz Bilinç kişisel farkındalık olarak da tanımlanabilir. En yalın haliyle, kişinin kendi duygularının, kendi güçlü ve zayıf yanlarının farkında olması olarak açıklanabilir. Duygusal Zeka açıklanırken ilk olarak bahsedilmesi gereken konunun Öz Bilinç olmaıs çok normaldir, çünkü her şey kişinin kendini tanıması ile başlar. Kendini tanımayan, kendi duygularının farkında olmayan bir kişi, başkalarının duygularını anlayıp, onları yönetemez.

Öz Bilinci yüksek kişi, kendi güçlü yönlerini bilir. Neyi yaparsa mutlu olacağını, hangi yönlendirip ön plana çıkarması gerektiğini bilir. Bu iş yaşamı için son derece önemlidir.

Kişinin kendi yeteneklerini bilmesi, güçlü yönlerinin farkında olması, kendisi için doğru işi seçmesi açısından da çok kritiktir. Ne yazık ki, mesleğimizi seçtiğimiz yaşta, bu farkındalıkların çoğunu henüz geliştiremiyoruz, ancak ebeveynlerin, öğretmenlerin kişileri yakından tanıması bu aşamada çok yardımcı olabilir. Bugün pek çok kişinin yaptığı işten memnun olması, dahası kendisine uygun olmayan bir işi yapıyor olmasının temelinde yatan sebep, Öz Bilinç sorunudur. Örneğin, detaylarla uğraşmayı hiç sevmeyen, rakamlarla arası pek iyi olmayan bir kişi, Muhasebe vb. iş yapar ise, o kişinin yaptığı işte çok mutlu ve başarılı olmayacağı gayet aşikardır.

Öz Bilinç güçlü yönlerimizin yanında zayıf yönlerimizin, moda deyimle –gelişim alanlarımızın- farkında olmamızı da sağlar. Zayıf yönlerimizin farkında olarak onları geliştirmeli ve dolayısı ile kendimizi geliştirmeliyiz. İnsanoğlunun sürekli tekamülden ibaret bir psikolojik varlıktan ibaret olduğunu düşünürsek bu da iş ve sosyal yaşamda çok önemlidir. Tabii ki sadece farkında olmak yetmez, mutlaka farkında olduğumuz bu yönlerimizi geliştirmek için ciddi çaba da harcamalıyız.

Bu aşamada kişisel gelişimin 4 önemli aşamasından bahsedebiliriz:

  • Bilinçsiz Yetersiz
  • Bilinçli Yetersiz
  • Bilinçli Yeterli
  • Bilinçsiz Yeterli
  • Bilinçsiz Yetersiz: Öz Bilincin, genel anlamda ya da sadece tek bir konuya özel olarak, yeterince gelişmediği durumları gösterir. Bu aşamada kişinin birtakım zayıf yönleri vardır ve kişi bunların farkında değildir. Tabii bu tüm zayıf yönlerimiz için geçerli değildir, sadece tek bir yönümüzle ilgili bilinçsiz yetersiz olabilir. Örneğin kendimizle ilgili pek çok şeyin farkında olabiliriz, ancak öfke yönetimi konusunda başarısız olabiliriz ve kendimizi bu konuda başarılı olarak görüyor olabiliriz. Ya da kendimizle ilgili olmamız gerekenden çok daha fazla olumluyuzdur ve genel anlamda zayıf yönlerimizin farkında değilizdir.
  • Bilinçli Yetersiz: Kişisel Gelişimin 1. aşamasında biliçsiz yetersiz iken, bu aşama artık bu konuda farkındalığımızın olduğunu gösterir. Örneğin öfke yönetimi konusunda kendimizi başarısız görmez iken, yakın çevremizin bizim bu konudaki gelişim alanımızı bize gösterir ve farkındalığımız artarak Bilinçli Yetersiz aşamasına geliriz. Yani, artık bir zayıf yönümüz vardır ve biz bunun farkındayızdır. Kişisel savunması çok güçlü, eleştiriye açık olmayan kişiler için durum bu kadar kolay olmayabilir. Bu kişiler, yakın çevresinden dahi olsa gelen bu tip eleştirileri almakta zorlanırlar, dolayısı ile hayatlarının sonuna dek bu zayıf yönlerini reddederek, bilinçsiz yetersiz kalabilirler. Bilinçli Yetersiz aşamasına geçebilmek için, yapmamız gereken pek çok önemli şeyin yanı sıra, en çok dikkat edilmesi gereken konu eleştiri alabilmektir. Tabii eleştirinin, kimin tarafından ve ne niyetle yapıldığı konuları çok önemlidir, ancak genel anlamda eleştiriye açık olabilmek önemli bir erdemdir.
  • Bilinçli Yeterli: Kişisel Gelişimin 2. aşamasında bilinçli yetersiz iken, artık zayıf yönlerinin farkındadır, ancak bu da yeterli değildir. Kişinin farkındalık geliştirdiği konu ile ilgili gelişmek istemesi de önemlidir. Yani kişi, gelişim alanının farkında olabilir, ancak “bu benim eksiğim, ben buyum.” diyerek gelişime kapalı bir tutum da sergileyebilir. O nedenle 3. Aşama kişisel gelişimin artık gerçek anlamda oluşmaya başladığı aşamadır. Bu adımda, kişi zayıf yönünün farkındadır ve o yönünü ortaya koyma aşamasında kendisini bilinçli olarak uyarır ve o davranışını yapmamak için kendini telkin eder. Örneğin kişi, eleştiriye açık değilse ve bunun farkında ise, eleştiri ile karşılaştığında, ilk içsel tepkisi bunu otomatik olarak reddetmek olacaktır, ancak bilinçli yeterli bir kişi, önce durumunda farkında olup, yutkunarak, eleştiriyi alma konusunda kendisini telkin eder, yani içsel olarak ilk tepkisi reddetmek olacak olsa da, kişi bilincini kullanarak eleştiriyi kabul etmeye çalışır.
  • Bilinçsiz Yeterli: Bu aşama ise, artık öğrenmenin tam olarak gerçekleştiği, davranış değişikliğinin olıuştuğu ve dolayısı ile kişisel gelişimin artık tam anlamı ile tamamlandığı aşamadır. 3. aşamada kişi, farkında olarak kendini durdururken bu aşamada her şey otomatik olarak gelişir. Bu aşamaya gelinmesi için, 3. yani bilinçli yeterli aşamasında ne kadar çaba sarf ettği önemlidir. 4. Aşamaya geçiş süresi, konuya ve kişiye göre çok değişir.

Duygusal Zekanın olmazsa olmazı ve başlangıç aşaması olan “Öz Bilinç” ile ilgili iletmek istediklerimiz şimdilik bu kadar. Şimdi de 2. Önemli konu olan Öz Yönetimden bahsedelim.

  1. Öz Yönetim: Öz Yönetim, kişinin duygusal tepkilerini kontrol edebilmesi, yani oto-kontrol olarak tanımlanabilir.

Duygusal tepkilerin kontrol edilmesi konusuna gelmeden önce hangi duyguları yaşadığımıza bakalım.

  • Öfke
  • Üzüntü
  • Korku
  • Zevk
  • Sevgi
  • Şaşkınlık
  • İğrenme
  • Utanma

Yukarıdaki herbir duygunun sonucu olarak verdiğimiz bir tepki vardır. Örneğin zevk duygusunun alt kümesinde bulunan mutluluk duygusu sonucunda gülebilir, duygusal paylaşımda bulunabiliriz. Üzüntü duyduğumuzda ağlayabilir, korktuğumuzda da kaçabiliriz.

Tüm bu duyguların arasında bizim için en yıkıcı tepkileri verdiğimiz duygumuz öfke duygusudur. O nedenle bu bölümde tek tek tüm duyguları incelemek yerine, sadece öfke duygumuza odaklanacağız. Öfke duygusu sonucunda, karşımızdaki kişi ya da kişilere fiziksel ya da duygusal zarar verebiliriz. Öfke duygusu sonrasında verilen tepkiler sonucunda, pek çok manevi ya da maddi kayıplar yaşayabiliriz, öfkemizi yönetemediğimizde, işimizi, eşimizi, sediğimiz insanları, paramızı, özgürlüğümüzü ve hatta ve hatta hayatımızı bile kaybedebiliriz. O nedenle öfke duygumuzun sonucunda vereceğimiz tepkileri mutlaka kontrol altına almalıyız. Duygusal zekası yüksek insanlar, öfkelendikleri zaman bunun farkına varıp, öfke yönetimini doğru yaparak, öfkenin getirdiği hasar ve zararlardan kendilerini ve çevrelerini koruyabilirler.

Peki nasıl öfkeleniyoruz? Öfkelenince beynimizde neler oluyor?

Beynimizde bulunan bir bölge olan Amigdala, bizi ani tepkiler vermemiz gereken durumlara karşı koruma altına alıyor. Bu sadece dışarıdan fiziki bir tepki geldiğinde değil, anlık olarak tepki vermemiz gereken her durum için geçerli br korumayı kapsıyor. Örneğin trafikte yayalar içinde kırmızı ışık yandığında, bir yaya olarak düşünmemize fırsat kalmadan duruyoruz, ve neden durduğumuzu bilmeden bu eylemi gerçekleştiriyoruz, bu süreçte düşünme ile ilgili hiçbir eylem gerçekleştirmiyoruz. Çünkü, anlık olarak durmamız gereken yerde, düşünme merkezimizin devreye girmesini bekleyip tepki vermeye çalışırsak, kırmızıda durmayıp ya da geç durup tehlikeli bir durumda karşılaşabiliriz. Bu durum aynı şekilde başkaları tarafından istemediğimiz bir davranışla karşılaştığımızda, kötü bir söz işittiğimizde, ani olarak tepki vermemizi gerektiren herhangi bir fiziki savunma durumunda da geçerlidir.

Amigdala’nın asıl amacı bizi bu tip ani tepki vermemiz gereken durumlarda, düşünmeden tepki vererek korumak olmakla birlikte, özellikle öfke anlarında düşünmeden verdirdiği tepkiler nedeniyle zor durumda kalmamıza neden de olabiliyor. Gördüğümüz ya da duyduğumuz bir şey o anda hiç vakit kaybetmeden amigdala tarafından algılanıp hemen anlık olarak tepki göstermemize neden olur. Amigdala’nın devrede olduğu anda, beynin düşünce merkezi devre dışıdır. O nedenle anlık olarak verdiğimiz ilk tepki düşünce ürünü değildir, ve genellikle de doğru değildir. O ilk tepkiyi verdikten 8 saniye sonra da, amigdala’nın işlevi biter ve artık beynimizin düşünce merkezi devreye girer, diğer bir deyişle artık bilinçsizce verdiğimiz tepki sona erer ve biz düşünmeye başlarız. O nedenle ilk tepki verdiğimiz anda biliçsizce rahatlar, 8 saniye sonra düşünce merkezimiz devreye girince ise, söylediğimiz ya da yaptığımızdan dolayı pişmanlık duyarız.

Bunun için yapmamız gereken en önemli şey, öfkelendiğimizi ve öfkemizden dolayı tepki vereceğimizi fark ettiğimiz anda bu tepkiyi vermemek için kendimizi kontrol altına almaktır. Bunun için 1’den 10’a kadar sayabilir, bir yudum su içebilir, sevdiğimiz birinin fotoğrafına bakarak dikkatimizi başka yöne çekebiliriz. Eğer uygun bir ortamda ise, o anda ortamı terk edebilir, telefonda konuşuyor isek, telefonu uygun ifade ile kapatabiliriz. Bütün bu yapabileceklerimizin arasında yapabileceğimiz en etkili şeylerden biri de diyafram nefesi almaktır. Diyafram nefesi diyaframımızı şişirerek burnumuzdan nefes alıp ağzımızdan yavaş yavaş nefes vererek yapılabilir.

Zihinsel ve ruhsal süreçler ile fiziksel süreçler arasındaki ilişkiyi ele alan bir psikoloji dalıdır; zihin ve vücut arasındaki etkileşim üzerine bilimsel bir çalışmadır. Psikofizyoloji alanı doktorlar, psikologlar, biyokimyacılar, nörologlar, mühendisler ve diğer bilim adamlarının çalışmalarından yararlanır. Psikofizyolojik bir bozukluk, kısmen duygusal etmenler ile uyarılan fiziksel belirtilerle karakterizedir. Hastalık oluşumundan sorumlu olan yaygın duygusal durumlar arasında kaygı, stres ve korku yer alır. Yaygın psikosomatik hastalıklar arasında migren baş ağrıları, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu (DDHB), artrit, ülserli kolitler ve kalp hastalığı vardır.  

Psikosomatik hastalıkların tedavileri hem alopatik hem de alternatif tıp dünyasından yöntemleri sentezler. Yöntemler, ilaç tedavisi ve biofeedback’den, meditasyon, yoga ve masaj terapisinin kullanımına kadar değişiklik gösterir. Çoğu tedavinin etkili olduğu kanıtlanmıştır; bireyler hangi tedavilerden kendileri için en fazla faydayı sağlayacaklarını keşfetme sorumluluğuna ve özgürlüğüne sahiptir. Bir kişi için etkili olan tedavi başka biri için aynı sonucu vermeyebilir. Zihin/beden tedavisi arayan kişilere; seçeneklerini, uygulayıcıları ve kişisel ihtiyaçlarını değerlendirmeleri önerilir. Psikofizyoloji alanı, müşterilerin ulaşabileceği bilgileri arttırmak amacıyla araştırmalar yürütür. Genel anlamda, tedavi kişinin beden/zihin ilişkisi üzerine bilinçliliğini güçlendiriyor ve tamamlıyorsa seçilir. Genel sıhhat durumuna ulaşmada, zihnin beden üzerindeki –ve tam tersi– etkileri ele alırken böyle uygulamalar daha etkilidir. Örneğin zihin merkezli bir faaliyet olan meditasyon ve bir tür terapötik beden çalışması olan Rolfing, bu bilinçliliği yaratmada etkinliği ispatlanmış olan iki disiplindir. Hem fizyoloji, hem de psikoloji ile eşzamanlı olarak çalışan tedaviler en faydalılarıdır. Bu yaklaşım birbirini tamamlayan modelleri eşleştirerek sağlanabilir. Psikoterapi ile beden çalışmasının; meditasyon, görselleştirme ya da yoga ile bazı ilaç tedavilerinin birleşimleri örnekler arasındadır.

Zihin/Beden 

Meditasyon zihni sakinleştirme, duyguları yatıştırma ve fizyolojiyi dengeleme konusunda oldukça büyük bir potansiyeli olan eski bir yöntemdir. Doğu halkları ve onların gelenekleri asırlardır meditasyon sanatına yoğunlaşmaktadır. Meditatif teknikler kişinin dikkatini nefesine vermesinden, bir mantra (önceden belirli bir biçimde saptanmış bir sözcük ya da deyim) okumasına ya da kişinin belirli, değişmeyen bir imgeyi seyretmesine (görselleştirme tekniği) kadar farklılık gösterir. Bilinci bedensel algılara odaklamak sağlıksız düşünce kalıplarını kesebilir ve böylelikle stresin fizyoloji üzerindeki etkilerini azaltabilir ya da önleyebilir. Deneyimsel olgular kadar bilimsel araştırmalar da meditasyonun kan basıncını, kas ağrısını ve kolesterolü düşürdüğünü, sindirimi iyileştirdiğini, kaygıyı ve depresyonu azalttığını, bağışıklığı güçlendirdiğini ve enerji seviyelerini artırdığını göstermiştir. Meditasyon kişinin sonunda kendisini hem psikolojik hem de fizyolojik olarak tanımasına yol açabilir. Bu, iyileşmenin gerçekleştiği huzur ve dikkat halidir.

Beden/Zihin

Beden çalışmalarının bazı türleri, vücut üzerinde çalışılması ile zihni başarılı biçimde etkiler. Duygular, düşünceler ve hisler, zihinde olduğu kadar bedende de bulunurlar. Örneğin bunalımlı bir kimsenin bedeni, kamburlaşmış omuzları, asık yüz ifadesi ve yavaş hareketleri ile duygusal durumunu yansıtabilir. Psikoloji, gülümseme ye da dik vücut duruşu gibi olumlu fiziksel deneyimleri benimseyerek, kişinin zihninde bunların ölçülebilir etkilerini de yaşayacağını göstermiştir. Bu ilişki, psikofizyoloji bilimi vasıtasıyla tecrübe edilerek onaylanmıştır. Beden çalışması esnasında, şifacı bedenin yapısını manipüle ederek hem psikolojik, hem de fizyolojik sağlığı doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Bu terapi türünün faydaları hem psikolojideki yeni değişimlerden hem de fiziksel olarak var olan modellerin farkında olmayla ilgili değişimlerden kaynaklanır. Beden/zihin ilişkisinin farkına varılması ile şifacı ve alıcı; fiziksel dokudaki, zihindeki ve duygulardaki eski modelleri bozabilir. Genel beden/zihin özgürlüğü gelişirken, bu beraberinde holistik bir sağlık durumunu da getirebilir.

Yüz Analizine Dair Birkaç Küçük Bilgi

• Yüzün sol tarafı kişinin dış dünyadan gizlemek istediği iç dünyasını, gerçek karakterini, daha duygusal tarafını ve mizacını temsil eder.

• Yüzün sağ tarafı kişinin dış dünyaya ‘filtrelerle seçerek yansıttığı’ duygu- düşüncelerini, sosyal ve profesyonel ilişkilerini temsil eder. Bu anlamda yüzün sağ tarafına 'sosyal maske' denir.

• Yüzün üst kısmı, yani alın kısmı, çocukluğu (daha çok da ergenlik dönemini), geçmişi ve ebeveynlerle (özellikle de anneyle) olan ilişkiyi temsil eder.

Kişinin saçına ne kadar iyi baktığı ve ne yönde taradığı da kişilik üzerinde etkiye sahiptir. Örneğin, kişinin saçı doğal haliyle farklı yönlere gidiyorsa, ya da kişi öyle bir tarama stili seçiyorsa, özellikle de bir eşiyle veya karşı cinsle ilişki sorunu olarak değerlendirilebilir.

Saç anten gibi işlev gördüğünde , farklı yönlere giden kıvırcık saçlar çok fazla dış ilgi çekebilir ve böyle bir saça sahip kişinin dikkati daha kolay dağılabilir.

Saçta kelleşme de kişinin davranış eğilimlerine dair bir işarettir.

Saçları başın ön tarafından dökülerek kelleşmelerde YİN yaklaşımı yani ‘analitik eğilimler ve çok düşünce’ söz konusuyken, saçları tepeden veya arkadan dökülen kişilerde YANG kişilik eğilimi, yani fevrilik, tepkisel ve rekabetçi yaklaşımlar daha baskındır.

Kellik aynı zamanda sorunlu (aşırı ve gereksiz) düşüncenin bir sonucu da olabilir. Örneğin, işle ilgili artan gerginlik duygusu veya bir iş ilişkisinde sorun yaşayan birine baktığınızda, bu tür bir kellik gözlemleme olasılığınız yüksektir.


Hoşgörülü İnsanların Ortak Yüz Özelliklerinden Birkaçı

Bitiş kısımları aşağı, başlangıç kısımları ise biraz yukarı doğru eğimli kaşlar (yani YİN kaşları), büyük ve net bakan gözler, büyük, baştan ayrık ve dolgun kulak memeleri, hoşgörülü ve açık fikirli kişilerdeki ortak bazı özelliklerdir.

Bu özelliklere sahip biri, insanların farklılıklarını hoşgörüyle karşılar. Böyle bir kişinin aynı zamanda geniş ve yüksek bir alnı varsa, farklı görüş ve inançları olan insanlara da geçinebilirler.

Hoşgörüsüz olma eğilimi olan bir kişinin kaşları arasında dikey bir çizgi görebilirsiniz. Başlangıç kaşları burnun dağ köküne (yani iki kaş arasına) doğru ve aşağı yönde (öfkeli bir bakış oluşturan) bir açıdaysa ve kulak memeleri küçük ya da yok gibiyse, kaşlarından keskin açılı bir yapı varsa ve kaşlarla gözler arasında kısa ya da hiç mesafe yoksa, bu kişilerin sabırsızlıkları ve hoşgörüsüzlükleri de artabilir. Bu kişilerin küçük, birbirlerine yakın gözleri, çökük yanakları ve kenarları aşağı doğru olan ağızları varsa hoşgörüsüzlük aratacaktır.

1 24 5 6 7 8