Neler oluyor

Politika#

Yunanlı siyasetçiler arkasına AB'yi alarak atar gider yapıyor.. şimdide sözde bir cesaret göstererek ön koşulsuz görüşmeye hazırız diyor.. kansızlar önce o işgal ettikleri ve silahsız olması karşılığı bırakılan adaları geri teslim etsinler..

Dünya bir kez daha savaş tehdidi ile karşı karşıya! Dünyanın en büyük nüfusuna sahip olan iki ülkesi Çin ve Hindistan, Ladakh'daki Galwan Vadisi'nde gerilim yaşayınca çatışma çıktı. İddialara göre Çin ve Hindistan ordusunda kayıplar var. 

Hint tarafında 20, Çin tarafında 43 ölünün ve ağır yaralıların olduğu konuşuldu.. 

Çin ve Hindistan arasındaki 3 bin 500 kilometrelik sınır hattının büyük bölümü, iki ülke arasında egemenlik tartışmalarına neden oluyor.

Pekin yönetimi, "Güney Tibet" olarak adlandırdığı Hindistan'ın Arunaçal Pradeş eyaletindeki 90 bin kilometrekarelik toprakta hak iddia ederken, Yeni Delhi yönetimi ise Aksai Chin platolarını kapsayan 38 bin kilometrekarelik alanın Çin tarafından işgal edildiğini savunuyor.

Stratfor, 1996'da, Teksas'ın Austin kentinde kurulan özel bir istihbarat platformu.  Gölge CIA olarak dile getirilen, yayınladığı analiz ve verdiği haberlerle hep bir adım önde bulunan, birçok konuda ABD savunma bakanlığına danışmanlık veren, eski istihbaratçıların çalıştığı bir kurum. Kurucusu meşhur siyaset bilimci George Friedman. 

Yaşanan krizi Türkiye'nin fırsata çevirebilir, tabi akıllı düşünürse.

Türkiye Yunanistan politikasında bazı değişiklikler yapmalı. Türkiye'nin Yunanistan tarafından tartışmalı adalara asker göndermesini fırsat olarak değerlendirip Lozan Antlaşması'ndaki ilgili maddeleri gerekçe göstererek Ege ve Akdeniz'deki ada ile kayalıklara el koyduğunu ve bunun anlaşmalara aykırı olduğu açıklaması gerekir.

silahsız statüde olması gerekirken silahlandırılan 12 Ada'nın Türkiye tarafından istenebileceğini ve bu yönde bir politika izlenmesi gerekir. Ayrıca, Herkesle kavgalı görünen dış politikamızın derhal gözden geçirilmesi ve milli menfaatler temelinde yeniden düzenlenmesi gerekir... 

Mavi Vatandan vazgeçilmemeli..

Corona tedavisi için hastaneye kaldırılmış. kendisine şifa diliyorum.. DEVA Partisi umarım Türkiye'nin aradığı devayı bulur. 

iki farkı partinin çıkması iyi oldu zannımca ama umarım ömürleri uzun olur.. ama ülkede yaşayanlar bilmeli ki kesinlikle bir değişim gerekli.. o yüzden tercihler gözden geçirilmeli ve alternatifler belirlenmeli ama şuan ki hükümet dışında.. 20 yıl yönettiler ve durum ortada.. en azından tazelenmek için ara vermeliler.. 

Yarın seçim olsa anlayışı ile yapılan anketlerin bir çoğu toplum mühendisliğini hedef alıyor.. siyasi partiler büyük oranda bu araştırmalara dahil olup kamuoyunu kendi çizgilerine mahkum etmeye çalışıyorlar.. demek ki neymiş.. çok partili siyasi hayat her zaman lazımmış. ki sistem kendi içinde bir otokontrol oluştursun..

şuan bakıyorum da devleti yada kurumlarını ve siyasi partileri ve yerel yönetimleri sayıştay denen kurumun denetlemesi gerek ama başındaki adamı hükümet atarsa yani partili cuhmur başkanı o zaman o sayıştay hükümeti denetler mi hiç.. 

Twitter'da tüm ülkeleri tek tek hedef alan bir hesabın attığı belli tweetler baz alınarak, en çok nefret edilen ülkeler listelendi. Listede ilk sırada, açık ara farkla koronavirüsün çıkış noktası olarak bilinen Çin bulunuyor.

Çin 81 bin 933 oy ile ilk sırayı alırken, işgal rejimi İsrail 26 bin 523 oy ile 2. sırayı işgal ediyor.

Araştırmanın az sayıda takipçiyle yapılması bazı sosyal medya kullanıcılarını tatmin etmezken, daha yüksek bir katılım ile sıralamanın değişebileceği yapılan yorumlar arasında...

İşte o nefret listesi...

1. Çin
2. İsrail
3. Endonezya
4. İspanya
5. İran

6. Mısır
7. Tayvan
8. ABD
9. Türkiye
10. Sudan
11. Fransa
12. Suudi Arabistan
13. Hindistan
14. Peru
15. Kuzey Kore
16. Nijer
17. İngiltere
18. Rusya
19. Karadağ
20. İtalya

ZÜLFÜ LİVANELİ'NİN, DENİZ BAYKAL'IN ERDOĞANLA GİZLİ GÖRÜŞMESİNİ ELEŞTİREN 13 YIL ÖNCEKİ YAZISI,PAYLAŞIM 

Livaneli’nin 13 yıl önceki o mektubu neden paylaşım rekorları kırıyor?
Zülfü Livaneli 2007 yılında bir yazı kaleme aldı. Yazı Vatan gazetesinde yayınlandı. Çok çarpıcı iddialarda bulunulan yazıda Livaneli, Deniz Baykal’a hitaben yazılmış bir mektup aslında.

25 Nisan 2020 Cumartesi 21:56
Livaneli’nin 13 yıl önceki o mektubu neden paylaşım rekorları kırıyor?
"Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!” başlıklı son günlerde whatsapp gruplarında, sosyal medya hesaplarında ve gruplarında paylaşım rekorları kırıyor. Neden ve ne için bu mektup yeni gündeme getirildi bilinmez ama mektup o döneme tam anlamıyla ışık tutuyor.

İşte "Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!” başlıklı o yazı;

"Seçimler öncesi CHP'ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.

Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.

Bunu bir borç olarak görüyorum:

Deniz Bey lütfen hatırlayın:

19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen'in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.

Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan'ın ise Meclis'e girme umudu kalmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili olmadan başbakan olma" önerisini reddetmişti.

Türkiye'nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz "Tayyip Erdoğan başbakan olacak!" diye tutturdunuz.

Sizi "Çok tehlikeli bir oyun bu!" diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, "Hayır!" dediniz "İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz."

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: "Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan'ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye'yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek."

İki ay dayanamaz iddianızı, "görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar." tezine oturttunuz.

Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan'la seçim öncesinde Beylerbeyi'nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: "Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?"

Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.

Ve düşünün; Meclis grubunda "Erdoğan'ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!" diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Erdoğan'la Beylerbeyi'nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan'ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP'nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.

Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa'yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan'ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.

Size o gün söylediğim gibi, Türkiye'nin kaderini değiştirdiniz.

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. "Öyle değildi. Böyle konuşmadık." deyin.

Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.

Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.

Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

Tayyip Erdoğan'ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.

Daha önce Refah Partisi'nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti..

Tayyip Erdoğan'ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek'lerin en büyük şansı sizdiniz.

CHP'nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP'lileri, eski ANAP'lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca "Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!" dememize rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis'e sokarken, İsmet Paşa'nın Avrupa Konseyi'nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan'ı Meclis dışında bıraktınız.

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.

Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.

Bad-el harab-ül Basra!"


Vel hasıl Kelam 

siyasette neler olur bilinmez KILIÇDAROĞLU şuan normal gibi görünsede yarının ne getireceği bilinmez 

VESSELAM

Sayın Milletvekillerine ithaf olunur- Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti.
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi.
Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım. Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken -birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.
Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.
Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alınteriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.
Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.
Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum.


demekki siyasette böyle güzel insanlar varmış ... VESSELAM  


NUR İÇİNDE UYU SAYIN HASAN CELAL GÜZEL

Keşke o saraya yapılan ve devam eden masraflar ile yurt dışına kaçan araştırma görevlisi bilim insanları için bir bilim kampüsü kurulsaydı.. veya bizim gibi star-up firmalarına yatırımlar yapılsaydı da katma değeri yüksek projeler üretilseydi.. 

Devletin ihtişamı için yapılan saraylardan bahsediyorsak eğer ;

Beyaz Saray 1800'de yapıldı, Buckingham Sarayı 1837'de, Bellevue 1785'te, Versailles ise 30.000 işçi ile 1670 yılında yapıldı !!!

Küçücük bir hatırlatma ;

Paris'teki sarayın havuzlarında bir bayram günü kullanılan su miktarı paris'te 600.000  evde kullanılan su miktarı kadar !

Sene 2020 olmuş ve biz daha yeni bir başkanlık sarayı yaptık !!!

NEDEN BU TARZ KONULARDA AVRUPAYI 300 YIL GERİDEN TAKİP EDERİZ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL !!!

İSRAF İSRAF :)))))))))))

ABD Ticaret Bakanlığı, Sincan Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türkleri'ne yönelik insan hakları ihlallerinde pay sahibi olduğu gerekçesiyle 11 Çinli şirketi kara listeye aldı. Business Insider'da yer alan habere göre bölgedeki müslüman azınlığa yönelik ‘baskı, zorla çalıştırma, geniş çaplı tutuklama, biyometrik verilerin izinsiz toplanması ve genetik analizi' gibi uygulamalar nedeniyle bu firmalara yaptırım uygulanacak.

DÜNYAYA CORONA VİRÜSÜ TESTİ DAĞITAN BGI DA LİSTEDE

Kara listeye eklenen şirketler arasında en dikkat çekenlerden biri BGI. Gen konusunda önde gelen biyoteknoloji firmalarından biri olan BGI, salgın sırasında dünyaya on milyonlarca corona virüsü testi dağıtmıştı.

TOPLAM SAYI 20 OLDU

ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross, “Bu kararla, Amerikan malları ve teknolojisinin, Çin Komünist Partisi'nin savunmasız Müslüman azınlıklara yönelik alçak saldırılarda kullanılmamasını sağladık” ifadelerini kullandı. Bu 11 şirket, ABD tarafından yaptırım uygulanan ilk firmalar değil. Daha önce da mayıs ayında 9 Çinli kuruluş kara listeye alınmıştı.


Acaba yönetimler KORONAYI koz olarak kullanarak hedef mi saptırıyor.Acaba AMERİKA şu sıralar seçim gündemi varken Uygur TÜRKLER ini düşünüyor edasıyla algı mı oluşturmaya çalışıyor.

Zamanla göreceğiz işin içerisinde neler var !!!!!!


VESSELAM 

bizim sarayında 1150 odası vardı dimi.. ayrıca bir kara delik.. ne harcadığı belli olmayan bir delik.. 

başbakanlık konutu olarak düşünüldüğü günleri biliyorum.. sonra muhterem CB olmaya karar verince CB lığı külliyesi oluverdi.. hani kendisi için yapmıyordu.. siyaseten emekli olunca tapusunu kendi üzerine yapsa vallahi şaşırmam.. yapamaz da yapsa hani bu ülkede onun için hakkıdır diyecek bir kitle çıkmazsa ben bişey bilmiyorum..

Adalar elden gitmiş, başkan Ayasofya'yı açıp kime hava atıyor... egemenlik hakkımız değil mi zaten istediği an yapabilirdi.. 18 yıl neyi bekledi, ama diğer taraftan yine bir egemenlik hakkı elden göz göre göre gidiyor. adalarımızı gasp ediyor hemde burnumuzun dibinde, ama başkan ve tayfası başka konularla meşgul sanırsak..

ABD yakında dağılır o zaman.. bir bağımsız devletler topluluğuda orada çıkar.. darısı Çin'in bşına.. gerçi bu kadar otoriterken zor..

15 Temmuz ve Destan bence bir araya gelmemesi gereken 2 kelime,açıklarmısınız neresi Destan?.

Bu destan tek kelime ile vatanına ve milletine olan sevgisini büyük bir reflex gösterip,  tepkisini ortaya koyan halka aittir. 

Çok kısa bir analiz yapmak istiyorum..

bir süredir yazamıyordum ama içimden de gelmiyordu.. neden mi? ülke öyle bir yer haline gelmiş ki yazmak, anlatmak, yaşamak artık bir anlam ifade etmiyor.. 

Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da yıllardır süren bir terör dalgası herkesin malumu, bana kalırsa birileri ki bunlar içer de, ve bazı devletler tarafından bile isteye finanse edilen paralı askerler dışında, birde o bölgelerde devletin gömleğini sırtına geçirmiş, kendince adaleti sağlayan ucube şahsiyetler bile isteye ve sanırım derinler de yönetilen bir politika çerçevesinde sistematik olarak bölge insanı ve halkı devlete düşman edildi..  

Şimdide ülkede bir adalet ve insan hakları ihlalleri almış başını gidiyor.. daha önce duyduklarım ve okuduklarım üzerine, az önce de bir siyasi parti millet vekili ki hangi parti olduğu zerre önemi yok. adı ömer faruk gergerlioğlu bir yazısında başta hamile olmak üzere bir çok kadının çırılçıplak soyularak arandığını ve ifadeler alınırken uygulanan işkenceleri anlattı ve insanlığımdan utandım.. ve okuduğum bazı detayları yazmaktan geri duruyorum o kısımlar herkesin kaldırabileceği türden işkenceler değil.. 

Şimdi düşünüyorum da bir zaman yan yana kol kola olan topluluklar şimdi kanlı bıçaklı olmuş durumda. bunu sadece çıkar çatışması olarak açıklamakta bence kolaycılık olur.. 

Zannımca yine o derin yapılar kendi politikaları çerçevesinde sistematik işkence ve ihlallerle devlete düşman bir kitle daha oluşturuyorlar ki, bu topraklar hiçbir zaman nefes alamasın hep karışık olsun ve Türkiye içinde bulunan bu düşmanlar birileri tarafından gaza getirilerek kullanıma hazır beklesinler.. malum terörist yaftası artık herkese ve tüm muhaliflere gayet kolay atılıyor.. 

Acilen bu halkın uyanması ve istikbali gözlemesi gerek.. ki üzerimizde oynanan oyunları ve gerçeği görebilsin..

Oradaki Müslüman kardeşlerimiz için varız. Oradaki darbecilere karşı durmak için varız. Darbeci geleneğin bittiğini dünya ya göstermek için varız. Darbeci Hafter'in zulmünü bitirmek için varız. Libya'da meşru hükümet olan BM'de tanınmış UMH'in çağrısı üzerine yardımda bulunmak için varız. Osmanlı 'nın geri geldiğini göstermek ve dengeleri değiştirmek için varız. Doğu Akdeniz' de bize karşı oynanan oyunu bozmak için varız. MAVİ VATAN 'ı korumak için varız. Küçük beyinle bunları algılamak zor olmalı. 

George Floyd’un ırkçı polisler tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestoların şiddetli geçtiği Seattle şehrinde eylemciler, Cal Anderson Parkını'nın içinde yer aldığı Capitol Hill Mahallesi'nde polisin ve orduya bağlı Ulusal Muhafızların çatışmalardan sonra çekilmesinin ardından “özerkliklerini” ilan etmişlerdi. 

Seattle'ın Belediye Başkanı Jenny Durkan, "Şehrinizi geri alın. Almazsanız, ben alırım" diyen Donald Trump'a "Sığınağına dön" yanıtını verdi.

Ayrıca bölgeye girildiğinde “Şu anda Amerika’yı terk ediyorsunuz” ve “Capitol Hill Özerk Bölgesine Hoşgeldiniz” pankartları dikkat çekiyor. 

Ne diyelim darısı diğer eyaletlerin başına..

Aslında Tayvana saldırırız demişlerdi. Tayvan generali de her şere hazırız demişlerdi. 

Sebepte Çin hala Tayvan'ı resmi olarak tanımıyor.. kendi meclislerinde bununla ilgili karar bile almışlar.. 

Bu Çin ne saçma sapan bir ülke, bunları tanımamak gerek..

Hong Kong malum 1999 da ingiliz sömürgesinden ayrılarak özerk kalmak koşulu ile Çin'e bağlandı. Ancak Çin son 3  5 yıldır Hong Kong'un iç işlerine müdahalelerde bulunarak ülkeyi karıştırmakta. önce suçluların iadesi konusu çok büyük eylemlere konu oldu, şimdide son bir kaç aydır Çin Milli Marşı yasa tasarısı görüşmesi yapıldı ve Çin Milli Marşı'nın aşağılanmasını suç haline getiren ve demokrasi yanlılarının bölgenin özerk yönetim yapısına aykırı olduğunu savunduğu tasarının, Yasama Konseyinde (Yerel Meclis) yapılması beklenen görüşmesi öncesinde tasarıya karşı çıkan yüzlerce protestocu bir araya geldi. Ancak Çin rahat durmuyor ve geçenler de gerekirse saldıraya geçeceklerini söylediler ve bunun üzerine Hong Kong askeri kanadından her türlü hazırlığa sahibiz buyursun gelsinler diye bir açıklama geldi.. cesaretleri takdire şayan.. muhtemelen dünya yalnız bırakmaz..

Son dönemde yaşanan corona sürecini şöyle bir değerlendirme fırsatım oldu.. baştan sona..

Ve dünyada salgının ilk gününden düne kadar dünyada ki elit tabakanın en çok sesi çıkan kişisi Bill Gates olduğunun farkına vardım.. 

Sonra internette dolanan bir videoya dikkat ettim, bu videoda konuşan türk doktor dünyada 1200 doktorun oldu bir plartforma üye ve konuşulanları videoda bizlere aktarıyor ve söylendiğine göre Bill Gates başta olmak üzere yeni bir dünya düzeni ve büyük ülkelerin yarışına sahne olan bu süreçte dünyanın isyan eden belli gruplar ve özellikle akdeniz havzasında bulunan ve belli ülkelerin, belli kan gruplarının özellikle B+ ve AB+ gibi ve belli bölge ve kıtaların hedef alındığını belirtti.. 

kaynak

Doktora göre Afrika kıtasını bu süreçte büyük bir kıyım bekliyor, zaten hergün yoksulluk, açlık ve susuzluktan onbinlerce insanın öldüğü bir kıtada ölümler çok daha büyük ama sessizce olacak. 50-60  yıl sonra sular altında kalacak ülkeler, kendi topraklarına sığamayan çin gibi ülkeler yeni kara parçalarına ihtiyaç duyuyor ve bunu zor yolla elde etmek istiyorlar.. 

Bu yaşatılanlar büyük bir oyunun parçası ve Bill Gates yardım vakfının arkasına saklanmış aslında bir melek değil bir cani imiş. 

Yakın bir zaman önce Çin ile ilgili bir filmde çin askerlerinin tıbbi bilgilerini kopyalayan bir casus, yabancı bir labrotuar'a çine ait bilgileri satar ve ilgili labrotuar da sözüm ona sadece çinlileri öldüren genetik içerikli bir  kimyasal bomba geliştirdi.. 

şimdi bunu düşünen Çin sineması muhtemelen bu fikri havadan almadı.. mutlaka çin'de bu yönde çalışmalar var.. çinli dışındaki tüm insanları yok eden bir silah geliştirmek istediklerine adım gibi eminim.. 

Dünya nereye gidiyor bakalım.. çok merak etmiyorum çünkü gidişat korkutucu... ve iyi değil..

1 2 35 6 7 8 9