Neler oluyor

Politika#

Türkiye'nin süriye'de yıllardır süren iç savaş ortamında ve rejim her geçen zaman kendini güçlendirmiş ve rusya tarafından açıkça desteklendiği bir durumda bataklığa girmek için sanki birileri ile yarış halinde idi.. ve sonunda girdiği o topraklarda hiçbir kazanım elde edemeyeceğini bile bile kendi ayağına sıktı desek hata etmiş olmayız.. 

sadece sınırlarımızın güvenliği deyip karşı tarafa girip hele bir de sorumlu olduğun sözde bir alan yaratıp o alan için de adamlar gelip seni vuruyorsa, sen güçlü bir devlet olmaktan çıkarsın ki zaten niyetleri seni madara etmek.

Esed bir zalim evet ama bizi çok büyük oranda sevmeyen araplar için neden kendi kanımızı dökelim.. en başta bu iç savaş biz ve batı tarafından desteklenmeseydi, şimdiye kadar sorun çözülürdü, hee esad byük zülüm yapar ve tüm muhalifleri katlederdi ama bu muhaliflerin bize de bir faydası yok ki!.. madem o kadar sahipleniyoruz bu muhalifleri, iç kesimlerde yaptıkları savaşı gelip bizim sınır güvenliğimizi sağlayacak şekilde konumlandırsaydık.. 

şimdi deniyorki 33 şehit var ama 100'ün üzerinde olduğu da konuşuluyor ve yüce devletim hemen bir karartma yaparak sosyal medyayı kısıtladı.. neden çünkü batı devletleri de yapıyormuş, ben asıl nedenini söyleyeyim çünkü batı devletleri yedikleri bokun farkındalar da, insanlar öyle her şeyi duymasınlar diye karartma yapıyorlar.. yoksa zaten dünyayı bir korku algısı ile yönetmeyi onlar keşfetti. 

Bu ülkede eğer bişeyler yapılmak isteniyorsa milliyetçilik veya dindarlık ile değil vatanın her karış toprağına eşit mesafede gören gerçek VATANSEVER'ler tarafından yapılacaktır..


İngiltere Başbakanı Boris Johnson İskoçya ile Kuzey İrlanda'yı birbirine bağlamak için 20 milyar sterlin meliyetinde dev bir köprü inşaa etmeyi planlıyor. 

Uzmanlar, Johnson'ın iki ülke arasında inşaa etmeyi planladığı köprünün ekonomik olarak "gerçekçi" olup olmadığını tartışıyor.

Tıpkı "Kanal İstanbul" gibi ama iki ana karayı köprü ile birleştirmek başka bir şey, kanal ile ayırmak bambaşka bir şey..  

Başbakan Johnson, söz konusu köprünün 35 kilometre uzunluğundaki Kuzey Kanalı'nda inşa edileceğini ve Kuzey İrlanda ile İskoçya'yı köprü ile birleştirmeyi hedeflediğini belirtiyor.

Uzmanlar ise, İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın 35 kilometre uzunluğundaki köprü planını "gerçekçi" bulmuyor.

İngiliz bir mühendis, Johnson'ın iki ülkeyi köprü ile birleştirme planını, "Dünya'dan Ay'a bir köprü yapılması daha gerçekçi" sözleriyle eleştirdi.

Johnson'ın Kuzey Kanalı'nı köprü ile geçme planının önünde başka bir engel daha var. İkinci Dünya Savaşı'nda bu bölgeye çok sayıda bomba atıldığı ve oradaki bombaların çoğunun patlamadan durduğu ifade ediliyor. İnşaat sırasında beklenmedik felaketler olabileceği belirtiliyor.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın 20 milyar sterline mal olması beklenen köprü için ön çalışma emri verdiği de ifade ediliyor.

Aynı bizim başkan, "ben dedim oldu" anlayışı ile çok yaşamaz..

Uygur soykırımı konusunda dünya basınında çıkan bir habere ilişkin yorumlarımı paylaşmak istiyorum.. 

Fransa'nın Le Monde gazetesi, hafta sonu baskısının editöryal yazısında Çin, Hindistan ve Myanmar'da "zulüm ve her türlü işkence gören Müslüman azınlıklara karşı dünyanın sessizliği ve tepkisizliğine" dikkat çekti

Le Monde'un editöryel yazısı cuma günü "Bu ülkelerdeki Müslüman azınlıkların durumu göz önüne alındığında ne Batı'nın seçici öfkesi, ne de Arap ülkelerinin ilgisizliği haklı gösterilemez" ifadeleriyle yayımlandı.

Editörler, "Çin'deki Uygurları, Hindistan'daki Müslümanları, Myanmar'daki Rohingyaları gerçekten kim önemsiyor?" sorusu sorarak bu üç Asyalı azınlığın ortak noktalarının "Müslüman olmaları, zulme uğramaları ve neredeyse unutulmaları" olduğunu ifade etti.

Çin'in Doğu Türkistan'da bir milyon kadar Müslüman Uygur'u gözaltı merkezlerinde tuttuğunu hatırlatan Le Monde, Çin'in "Terörle mücadele maskesi altında kitlesel bir hapis politikası güttüğünü" söyledi.

Yazıda, Hindistan'da Pakistan, Afganistan ve Bangladeş'ten gelen altı dini azınlığa mensup kişilere vatandaşlık yolunu açan, ancak aynı kapsamdaki Müslümanları saf dışı bırakan vatandaşlık yasası değişikliğinin parlamentonun alt kanadında kabul edildiği belirtildi.

Myanmar'daki Müslümanlara gelince, 750 bin Arakanlı Müslümanın, cinayet, tecavüz ve evleri yıkmakla suçlanan "güvenlik güçleri" tarafından benzeri görülmemiş şiddet eylemleriyle Bangladeş'e sürüldüğü ifade edildi.

Avrupa Parlamentosu ve ABD'nin zaman zaman Doğu Türkistan'daki, Birleşmiş Milletler'inse Myanmar'daki insan hakları ihlallerini kınadığına yer verilen yazıda, giderek Çin'den daha fazla finansal kaynak almaya başlayan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Uygurlar konusunda ihtiyatlı ve sessiz kalmayı tercih ettiği belirtildi.. BM malesef asli görevini bir çok zaman yerine getirmediğini biliyoruz..

Sessizliğin nedeni:  Ekonomik sınırlar

Özellikle Çin ve Hindistan'ın Müslümanlara yönelik insan hakları ihlallerine Batılı güçlerin "sağır kalması"nın nedenini Le Monde, dünyanın en büyük iki pazarını gücendirmeme isteğine dayandırıyor. bunun ise iki yüzlülük olduğunu söylememe gerek yok sanırım..

Le Monde, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Mısır, Cezayir gibi Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ülkelerin bu "drama" karşı ilgisizliğinin "daha sorunlu" olduğu yorumu yapıyor... hatta bazı mütedeyyin çevrelerce yarardan çok zarar verdikleri de konuşuluyor.. Türkiye'nin ise bu coğrafyalar hakkında çok nadiren cılız ses veren ülkelerden biri olmaktan öte değil..

Arap ülkelerinin kendileri gibi Müslüman olan Uygurlar, Hindistanlı Müslümanlar ve Arakanlılar ile dayanışma eksikliğinin "Ekonomik hesaplardan kaynaklanıyor olabileceği" belirtiliyor. Yazıda, bu ülkelerin Çin ile ekonomik bağlantılarına vurgu yapılıyor. Son dönemde Türkiye de bu ülkelerden biri oldu malesef.. Türkiye'nin orta vadede çin ile 50 milyar dolarlık bir anlaşma yaptığı konuşuluyor..

Yazı, "İnsan hakları bölünemez ve Müslüman azınlıklar yalnızca kendi dininden olanların değil, bu değerleri savunduğunu söyleyen tüm devletlerin, insan haklarına saygısını garanti eden tüm uluslararası kuruluşların korumasına güvenmelidir" şeklinde son buluyor.

Tek kelime ile yazık oldu kıza.. geldikleri ülkelerde Türkiye bir umut onlar için ancak düşünsenize gurbette tecavüze uğra ve öl.. ne kadar acı.. ve daha acısı bunu sırf uçkur sevdasına bir milletvekili yapacak ve babası olan eski içişleri bakanı mehmet ağar da gelip oğlunu oradan kaçıracak.. olacak iş mi?
Neden üzeri kapatılıyor.. bu kadının sığındığı jandarma karakolunda bir tane vicdanlı ve şerefli asker yok mu?

Bir büyüğün dediği gibi bunlar "paraya ve kadına inanılmaz düşkün. hemde tapar boyutundalar" Allah bu tür münafıklarla bizi haşretmesin.. 

Yarab sevdiğin ve razı olduğun kulların ile bizi haşreyle..

Tek kelime ile yazık oldu kıza.. geldikleri ülkelerde Türkiye bir umut onlar için ancak düşünsenize gurbette tecavüze uğra ve öl.. ne kadar acı.. ve daha acısı bunu sırf uçkur sevdasına bir milletvekili yapacak ve babası olan eski içişleri bakanı mehmet ağar da gelip oğlunu oradan kaçıracak.. olacak iş mi?
Neden üzeri kapatılıyor.. bu kadının sığındığı jandarma karakolunda bir tane vicdanlı ve şerefli asker yok mu?

sosyal ve yazılı medyada geçtiği üzere olay sırası ile şöyle vukuu buluyor.. 

eski İçişleri Bakanı, Mehmet Ağar’ın oğlu tarafından tecavüz edildikten bir gün sonra evinde ölü bulundu.

Kırgız gazeteci Yeldana Kaharman, Elazığ’da Kanal 23 TV’de çalışıyordu.

İletişim Fakültesi Öğrencisi olan Yeldana,27 Mart 2018 tarihinde Mehmet Ağar’ın oğlu Tolga Ağar tarafından röportaj bahanesiyle Dersim/Pertek ilçesine çağırıldı 

Ağar’ın oğlu burada Yeldana’ya tecavüz ediyor.Yeldana,yarı çıplak halde kaçarak Pertek Jandarma Karakol’una sığınıyor

Yeldana, karakolda iken Mehmet Ağar’a haber veriliyor. Ağar, oğlunu helikopter göndererek bölgeden çıkartıyor. 

Yeldana’da eve gönderiliyor. Bir gün sonra Yeldana evinde ölü bulunuyor. 

Olay haberlerde “şüpheli ölüm” “intihar” diye geçiyor. Ancak mahkemelerde herhangi bir düzeltme veya bir yargılama söz konusu değil.. 

Elazığ’da yaşayan herkes bu olayı bu şekilde biliyor ancak devletin korkusundan kimse konuşmuyor. 

Tabi mehmet ağarın yakın türkiye tarihinde bıraktığı izlerde ortada.. 

Son olarak kazakistanı ziyaret eden abd li bakan pompeo çinin sincan bölgesinde yaşananlar için "insan onurunu koruyun" açıklaması geldi ve özellkle kazakistan olmak üzere bölge ülkelere türkistandan gelen uygur türklerine kapılarını açmalarını söyledi.. 

Bizimkilere duyrulur... ulan gereksiz yalakalar birde kalk çin'e yardım gönder. şimdi burda yaşayan uygurlara ve her türlü tecavize maruz kalmış o kadınlara nasıl anlatırsınız bunu merak ediyorumçç

İsrail medyası, Türkiye'nin geçen yıl Filistin'e açtığı Osmanlı arşivlerinin, ülkelerini tedirgin ettiğini gündeme getirirken, Filistinli yetkililer, arşivlerin İsrail işgaline karşı en güçlü "silahları" olduğunu vurguluyor. 

Ayrıca İsrail, uzun yıllardır Filistin'de bulunan tapu kayıtlarıyla ilgili arşivleri yok etmeye çalışıyor. 

Türkiye, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan, Filistin'e dair tapu kayıtları ile belge ve dokümanları içeren Osmanlı arşivlerinin elektronik kopyasını geçen yıl Filistin'e vermişti. 

Eğer Türkiye bu konuda dediğini yapar ve israile karşı durursa çok büyük bir iş başarmış olacak..


Milli yüzücümüz Alper Sunaçoğlu, Egedeki “Yunanistan işgali altında” dediği adaya yüzerek geçti. Alper Sunaçoğlu, son olarak yüzerek geçtiği Ege Denizi’ndeki adada gördüklerine ilişkin açıklama yaptı. 

Gördükleri için, “dehşete düştüm” dedi ve “İşgalci Yunan askeri, füze bataryaları yerleştirmiş ve Füzelerin yönü Türkiye’ye dönük” ifadelerini kullandı.

2004 yılından beri Yunan işgali altında olan adalara çıkarak Yunan işgalini protesto ediyor ve işgali kabul etmiyoruz.

Adaya her çıkışımda farklı görüntülerle karşılaşıyorum.

Burnumuzun dibindeki üstelik yüzme mesafesinde olan adalarımıza son çıkışımda gördüğüm manzara karşısında dehşete düştüm ve bu uyarıyı yapmayı görev bildim.

Yunan Özel kuvvetlere bağlı komandolar adaya üs kurmuş konuşlanmış durumdalar tabiri caizse kuş uçurtmuyorlar itiraf edeyim ilk kez bu kadar zorlandım adaya çıkarken 4 saat beklemek zorunda kaldım denizin içinde.

İşgalci Yunan askeri ,füze bataryaları yerleştirmiş ve Füzelerin yönü Türkiye’ye dönük.

İsterlerse Ankara’yı vurabilecek menzile erişmişler. Radar üssü ve Havaalanı inşa etmişler. Bu durum Lozan Barış Antlaşmasının adalarda silahsızlanma maddesine aykırıdır. Hem işgal etmişler hem füze bataryaları kurarak ulusal Güvenliğimizi tehditte üst sınıra ulaşmışlar. Bakınız bu adalar Lozan Barışında kaybettiğimiz 12 adalar değil bunlar 16 ada ve 156 adacık dediğimiz adalar yani birbirinden farklı.

İstanbul ve Ankara nasıl farklı şehirler ise bu adalarda işte öyle farklı adalar. Belli ki Yunan işgali İzmir’e dayanmış durumda ve bu kamuoyundan bir şekilde gizleniyor..

İşgali reddediyoruz ve TANIMIYORUZ.

Ulusal egemenlik ve güvenliğimiz aleni tehdit altındadır Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanlığımıza kamu adına ihbar olunur ...

Az önce başkan ne dedi.. "plan barışa hizmet etmeyecek, Kudüs İsrail'e verilemez"    

Yalnız atı alan üsküdar'ı geçti bilmem farında mısınız..

Abd başkanı trump muhtemelen tek taraflı olarak israil ile planladığı bu anlaşma kapsamında kudüsü israilin başkenti yaparak tamamiyle müslümanların elinden alarak bir yahudi kenti haline getirmeyi düşünmüş ve uygulamıştır.. 

Ve müslüman ülkelerden de değişik ve cılız açıklamalar geliyor.. örneğin katar başbakanı "Filistin halkının başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarında bağımsız Filistin Devleti'ni kurma hakkı korunmadığı sürece barışın kalıcı olmayacağına" dair fikirlerini beyan ediyor.. bizim başkandan da buna yakın bir açıklama var o kadar.. zaten iranın durumu ortada halbuki bir çok konuda dost olmadığımız ama bu konuda yanımızda olacak iran ırak suriye parkistan afganistan ayrıca türki cumhuriyetler vs..  gibi devletlerle hareket edilebilir.. diye düşünüyorum..  

İsrail aslında çok korkak bir ülke abd olmasa sinek kadar canları yok.. ancak zaten abd ve israili ayrı düşünmemek gerek çünkü abd yi kuran yahudi asıllılar.. 

Sözün özü iran cumhur başkanı Ruhaninin dediği gibi abd tarihinin en kötü ve dengesiz başkanı olan trumpa cevap verilmeli ve politikalarına göz yumulmamalıdır..

Az önce başkan ne dedi.. "plan barışa hizmet etmeyecek, Kudüs İsrail'e verilemez"    

Yalnız atı alan üsküdar'ı geçti bilmem farında mısınız..

2004 yılından bu yana Yunanistan’ın bilfiil işgal ettiği ve siyasi iradenin de sesiz kaldığı 18 ada ve 1 kayalık hakkında ahkâm kesenler sözde güvenlik uzmanı ve stratejist, özel kuvvetler komutanlığından binbaşı rütbesiyle emekli olmuş ve ne hikmettir emekli olduğu yılda 2004.. yani adaların verildiği tarih..

Şuan Yunanistan yönetimindeki bir kaç adanın adı şu;  İzmir Koyun Adası, Aydın Eşek Adası, Muğla Keçi Adası, Aysın Hurşit Adası ve Kardak kayalıkları vs..

 Bu adalardan Hurşit Adası’nın İstanbul’daki Büyükada’nın beş katı, Eşek Adası’nın üç katı, Bulamaç Adası’nın ise Büyükada büyüklüğünde olduğu bilindiği halde Güvenlik Uzmanı sıfatıyla 2017'de  CNN TÜRK'te yayınında  Mete Yarar’ın, “Ada demeyelim onlara kaya parçası.. Adaların ihtilaflı ve kaya parçası olduğu, kime ait olduğunun belirlenmediği, çıkılıp inildiği, bayrak çekilip indirildiği, 18 Ada sorununun son iki yılda yaşandığı" gibi abuk subuk konuşup durdu kendisi..

Mete Yarar’ın akıl ve mantıkla uymayan, tarihi ve coğrafi gerçeklerle de uyuşmayan bu sözleri yetmiyormuş gibi bu seferde geçen akşam “Türkiye’nin Nabzı” programına katılan Nagehan Alçı, yüzü hiç kızarmadan işgal altındaki adalarımız için, “Keçilerin otladığı 18 kaya parçası” tanımlaması yapmış ve akabinde “Keçilerin otladığı kaya parçaları için savaş mı çıkaralım” demiştir eyy milliyetçiler... 

1996 yılında Kardak Kayalıkları krizi sonrası Ege ve Akdeniz’de 150’nin üzerinde Türk egemenliğinin altında bulunan Ada, Adacık ve Kayalıklar var idi.

Şimdi o nagehan ve mete izlesin bakalım adada kimler geziniyor 

Yani çok enteresan şekilde 1996 yılından sonra ortalama her 4 yılda bir adaların statüsü değişmiş ve yunanistan Türkiyedeki siyasi iradeninde bilgisi dahilinde egedeki başka adalarına işgal etmiştir.. tüm bunları bir haber sitesinde okudum ancak hepsini yazamıyorum lütfen detaylarını okuyun hak vereceksiniz..

Vayy damat berat paşa da buralardan arazi almış.. nasıl bir memleket yaa.. resmen 1947 de ırak ve suriyede kurulmuş Baas rejimi burada yeni hayata geçirilmiş. bizde izliyoruz.. 


halepçe katliamı zamanında kürtlerin katline de dahil olmuş. iran devletinin politikalarını uygulayan biri olarak irandaki kürtlere de çok çektirdi. Allah adil olandır ve her zülmün hesabı vardır..

İran politikalarını uygulayanlardan biri olan bu adam karabağ soykırımının yaşandığı dönemde ermenistana destek vermiş ve yapılan soykırıma bulaşmıştır. o yüzden rahmet bulamayacaktır..

bu kasıım süleymani 15 temmuzda Türkiye için neler yapmış çok merak ediyorum.. dünden beri bayağı konusu oldu ama tam içeriği bilen ve anlatan yok

ABD Haarp tenolojisinin devreye soktu diyorlar.. amaç zaten muhtemelen bu yeni silahı kullanmak olmalı.. 

Dün iranda ukrayna dan gelen uçak düştü kurtulan yok. iki ayrı deprem oldu vs.. 

Ayrıca abd bu silahın başarılı gözükmesi için muhtemelen hiç askerimiz ölmedi yalanına sarılacaklardır.. 

Bakalım bu haarp teknolojisinin kapsamı ne kadar göreceğiz..

Malum Komşumuz  İran'da rejimin işleri yolunda gitmiyordu ekonomik durum halkın hala ambargo altında yaşıyor olması dünyanın özgürlük alanı genişlerken İran'da kadınların 4.sınıf varlık olarak görünmeleri aslında rejimin tehlike altına girdiği veya gireceği en azından sorgulanmaya başlayacağı bir duruma doğru giderken bir sarı kafalı deli kuyuya taşı bıraktı ve Pandoranın kutusu kimileri için iyi kimileri için kötü olmak üzere açıldı İran'da sorgulanmaya başlayan herşey halı altına süpürüldü Amerika'da askıya alınması düşünülen Başganlık bir anda unutuldu ve ortalık bir toz bulutuna büründü,İran Irak'ta bulunan Amerikan üslerini vurduğunu açıkladı hemde 80 personel öldüğünü yazdı (sanki saymışlar gibi) Amerika henüz kabul etmedi ve muhtemelen etmeyecekte. Kim bilebilir ki kapalı kapılar ardında koltuklarına daha fazla sahip çıkmak adına iki lider bozmasının masum insanların canını hiçe saymadan onların ölümüne müsaade edip etmediklerini? Bıraksınlar bu işleri devlet su işleri bu daha çok su götürür durum uzun zaman sonra iki tarafa da iyi gelmiştir Malum koltukta kalmak önemli 

 

adamın cenazesinde bile 50 kişinin üzerinde ölüm var. nasıl bir izdiham olduysa artık.. ama dün gece geç saatlerde iranın abd üslerine 15 e yakın balistik füze gönderdiği ve 80 abd askerini öldürüp intikamını alıp gömdüler kasım süleymaniyi.. 


İran abd üslerini vurmuş ve 80 asker yaşamını yitirmiş. sonumuz hayrolsun bakalım ortadoğu da neler olacak ve bizi neler bekliyor.. umarım doğrudan bizi etkiyen bir süreç yaşanmaz.. 

İranı ve abd hiç sevmem ama abd nin hep yaptığı gibi bırakalım birbirlerini yesinler bizde izleyelim.. çok zevkli olur

Bazı bilimsel çalışmaların yorumlarını paylaşmak istiyorum;

25m. derinlik çok yetersiz. Tankerlerin büyük kısmının minimum 20 m. su kesimine sahip (suya gömülü kısım), 35 m. olanlar da var. Tehlikeli madde taşımacılığı da bu gemilerle yapılıyor. Boğazda tehlike yaratacak gemiler de bunlar. Kısaca bu tankerlerin buradan geçişi mümkün değil!

–Karadeniz Marmara’ya göre daha yüksek rakımda. Dolayısıyla kanaldaki az tuzlu Karadeniz suyu olacak. Dolayısıyla suyun kaldırma gücü daha zayıf olacak. Böyle bir suda gemiler daha fazla suya gömülür. Ağır yük gemilerinin geçişi bu anlamda da zor!

-Ağır yük taşıyan gemilerin boyları 245 ila 415 m. arasında değişiyor. Bir kaza anında genişliği 200 m. civarında olan kanal kapanır.

–İstanbul Boğazı’nda Karadeniz’den Marmara’ya doğru akıntı hızı fazla olup genelde 3-4 knot civarındadır. Kuvvetli poyraz fırtınalarında 7-8 knota çıkar. Kaptanlar Karadeniz’den Marmara’ya dönüşü sevmezler. Dönüş yüklü olduğu için gemiyi kontrol daha da zorlaşır. Kanalda ise akıntı hızı daha da fazla olup yaklaşık 10 knot civarında olacak. Hiçbir gemi kaptanı bu süratle aşağı doğru inmek istemez. Çok tehlikelidir. Gemiyi kontrol altında tutamazsınız.1

Bizzat gemi kaptanlarının söyledikleri bunlar.

Ayrıca;

Projenin maliyetinin 20 milyar dolar yani yaklaşık 120 milyar TL olacağı ifade ediliyor. Ki kesinlikle bu kadarla kalmayacağı öngörülebilir. Çok kırılgan ekonomiye sahip bir ülke için iyi para sanırım.

Bu para, başlangıçta yap-işlet-devret kapsamında bir yüklenici vasıtasıyla karşılanacak. Anlaşma kaç yıllık ise yüklenici firma, o süre içinde kanaldan geçişi ücretlendirerek alacağını tahsil edecek. Peki, yeterince geçiş olmazsa ki önceki yazımda da belirttiğim gibi buradan ticari gemilerin geçmesi çok mümkün görünmüyor. Bu durumda hayatında İstanbul’a gitmemiş Kırşehirli Hasan, Trabzonlu Temel Reis, Amasyalı Ayşe Teyze bu parayı ödeyecek. Yani vergi yükü daha da artacak.

Hazırlanan ÇED raporuna göre, bu projeyle İstanbul yıllık ortalama 32,7 milyon metreküp su kaybına uğrayacakmış. 46 km. uzunluğundaki kanal gerçekleşirse Sazlıdere barajı yok olacak. Terkos barajı çok büyük olasılık tuzlanacak. İstanbul, bu anlamda önemli su kaynaklarından mahrum kalacak (Bu iki baraj İstanbul suyunun yaklaşık %40’ını karşılıyor).

Çünkü bu projeyle, İstanbul nüfusuna eklenecek 2 ila 3 milyon nüfustan bahsediliyor. İstanbul, mevcut durumda dahi su ihtiyacını karşılamakta güçlük çekerken, azalacak su kaynaklarıyla böylesi bir yükü kaldırabilir mi? Kaldıramayacağı çok açık!

Sudan bahsetmişken hemen ekleyelim, Küçükçekmece gölü de bu projeyle tarihe karışacak.

Uzatmadan projeyle ilgili bilim insanlarından derlediğim diğer verileri de paylaşayım. Bu kanalın yapımıyla;

-200 binden fazla ağaç kesilecek. Yeni havaalanı için kesildi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü için kesildi. Üstüne de buradaki ağaç katliamı. Bu alanlar İstanbul’a oksijen sağlayan yerler. Bu projelerle İstanbul’un akciğerlerine bıçak saplanıyor. Bu devasa şehir nasıl hava alacak?

-Hesaplanabilir rakamlara göre 2 milyar metreküp civarında hafriyat çıkacak. Bu miktar, İstanbul’da 50 yılda çıkacak hafriyat toplamıdır. Nereye dökülecek?

-Bu projeyle, söz konusu bölgenin depreme daha hassas hale geleceği, tüm uzmanlar tarafından altı çizilerek belirtiliyor.

 İstanbul kanalı ile İstanbul Boğazı’nın Trakya ile kara ulaşım bağlantısı kesilecek. Kanalın batısına yapılacak bir düşman saldırısında batıdan askeri birlik kaydırmak köprülere tabi olacak. Savaş anında köprüler bombalanacağı için bu imkân kalmayacak.

-Kanalla 8 milyonluk bir ada yaratılacak. Savaş sırasında yapılacak düşman saldırısı veya bir doğal afet sırasında bu devasa ve yoğun nüfusun tahliyesinin hemen hemen imkân dâhilinde olmadığı görülmüyor mu?


Bu işin alevlenmesinin CB’nin ABD’ye gidişinden sonra olduğunu unutmayalım.

Peki, bu Kanal İstanbul projesi, içeride, dışarıda pek çok çetrefilli sorun yumağıyla boğuşurken, neden bugün yeniden alevlendirilip gündeme alındı..

problemlere çözüm getirmeden, yangından mal kaçırır gibi “kim ne derse desin yaparız”ın asıl nedenini kim açıklayabilir? 

Ülkenin değil ama bu projenin birilerinin faydasına olduğunu düşünüyorum. Kimlere mi?

Sayayım;

1 ) Karadeniz’de donanma bulundurmasının tek engeli Montrö’yü, kanalın yapımından sonra, “Şartlar değişince, hukuk yeniden gözden geçirilir” prensibini ileri sürerek tartışmaya açan ABD’ye,

2 ) Megalo İdea kapsamında, ne tesadüf, tam da kanal yapılması planlanan hatta kadar olan bölgeyi kendi topraklarında gösteren, söz konusu projeyle büyük hayallerinin gerçekleşebileceğine olan inançlarının artacağını düşündüğüm Yunanistan’a, 

3 ) Tarım ve Hayvancılığın yoğun yapıldığı kanal çevresindeki 30 milyon metrekarelik araziyi yıllar öncesinden köylülerden çok ucuza satın alarak kapatan Arap rantiyecilere ve onlara bu tüyoları veren işbirlikçilerine,

4 ) Çölde yaşamaktan bıkan, suya ve yeşile hasret, asgari 250 bin doları bulunan, bu sayede başka bir bedel ödemeden TC vatandaşı olabilen ve burada yapılacak konutlara yerleşerek rahat bir hayat süreceğini düşünen birkaç milyonluk Arap’a,

5 ) Kanal üzerinden elde edilecek ranta dayalı gelir ve kanal etrafında inşa edilecek devasa şehir nedeniyle inşaat sektöründeki canlılık sayesinde ekonomiyi yapay olarak düzeltip, en az 10 yıl daha iktidarını sürdüreceğini düşünen hükümete.

Net olarak ifade edeyim ki; bu kanal, Türk Milleti’nin böğrüne sokulan bir hançerdir. Hükümet, gerçekten yerli ve milli ise, gelecek nesilleri düşünüyorum lafzında samimiyse, bu projeden iş daha fazla uzamadan vazgeçer.


Bu arada israil ve abd güdümlü İŞİD veya nam-ı diğer DEAŞ a karşı savaşmış ve onların etkinliğini azaltmıştır. 

Ve muhtemelen bu yüzden son dönemde özellikle abd nin gözü üzerindeydi. 

Dediğim gibi iran umurumda olmaz ama abd ve israil her zaman ki gibi onursuzca be korkakça davrandı. 

Süleymani, Trump'ın Temmuz 2018'de İran'a yönelik savaş tehditlerine ilişkin yaptığı bir konuşmada, "Bizi dünyada 'benzeri görülmemiş' bir eylemle tehdit ediyorsunuz. Savaşı başlatabilirsiniz ancak onu bitirecek olan biziz." ifadelerini kullanmıştı. 

Süleymani, savaş sırasında Saddam Hüseyin'e karşı mücadele eden Iraklı Kürt liderlerle iyi ilişkiler kurdu. 1991'deki Körfez Savaşı'nda silahlı Şii gruplar ile ilişkiler geliştiren Süleymani, bu grupların ayaklanmalarını organize etti.

Saddam'ın 2003'te ABD'nin Irak'ı işgali sonucu devrilmesinden sonra ABD ordusuna karşı savaşan Şiileri perde arkasından yöneten Süleymani, bazı Sünni grupların da eğitim ve silahlandırılmasında rol üstlendi.

Süleymani, bir yandan ABD ile savaşan grupları komuta ederken bir yandan da Irak'ta ABD ve İran arasındaki pazarlıklarda en önemli söz sahiplerindendi. Bu nedenle Süleymani, askeri kimliğinin yanında diplomat kimliğine de sahip bir komutan olarak öne çıktı.

Kasım Süleymani Irak'ta sadece Şiilerle değil Sünni liderlerle de iyi ilişkiler geliştirdi. Eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani başta olmak üzere bir dizi siyasetçiyle yakın ilişkileri bulunan Süleymani, Şii lider Mukteda el Sadr'ın diğer siyasi gruplarla uzlaşmasına da yardımcı oldu.

1 2 3 4 57 8 9