yasinbey79 neler yazmış

Yazar takip için üye girişi yap. Bu yazarı 0 kişi takip ediyor

Bugün 17 Ağustos 2020 

Tarihler  17 Ağustos 1999 u saatler 03:02 yi gösterdiğinde  Resmi rakamlara göre 18 bin küsür ama gerçek rakamıyla 48 bin küsür kişinin öldüğü söylenen o acı olayın  depremin yaşandığı günün 21.yıldönümü ... Bırakalım bir kenara deprem vergileri ne olmuş toplanan paralar nerelere gitmişi çünkü var ise  yanlışı  yapan ALLAH katında da kul gözünde de layığını bulacaktır.

    Önemli olan geçen 21 yılda ülkemizin gerçeği olan deprem ile ile ilgili ne önlem aldık. Biz vatandaş olarak üzerimize düşen bir görev  var ise yerine getirdik mi...yapılaşma ilgili yanlış gördüğümüzde sesimizi yükselttik mi yoksa böyle gelmiş böyle gider alışkanlığına devam mı ettik.

 Bize Rabbim tarafından bu konuda bir ikazlar verildi ama anlayabildik mi şüpheli bunlar ne idi.

  • Van depremi
  • Elazığ depremi 

 İnşALLAH bir gün bir şeyler den ders alır.verilen ikazları fark ederiz.

Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler 

VESSELAM

Ataist ünlüler diye google a yaptığınız araştırmada adı çıkan deprem profösörü , olup olmadığı ALLAH ile kendi arasında ... içi dolu veya boş sorusuna verilecek cevap ; yorumsuz

Vücutta ana damar olarak 2 adet damar çeşidi vardır.

ATARDAMAR;

Kanı kalpten alıp vücudun farklı bölümlerine taşır.

TOPLARDAMAR;

Vücudun farklı bölümlerinden kanı kalbe taşırlar 


NOT:Vücuttaki en büyük damar kanın kendisi aracılığıyla tüm vücuda doğru pompalandığı aort atardamarıdır. 

Vücudumuzdaki görev yapan damarları bir araya getirir isek ortalama 100.000 km'dir..Ortalama 40.075 km olan dünyanın çevresini 2,5 defa dolaşmaktadır.

 2019-2020 cemil usta sezonunda Şampiyon Başakşehir spor olmuş idi kendilerini kutluyoruz. Kayserispor , Ankaragücü Malatya spor ligden düşmüş idi Ağustos ayı başında yapılan TFF toplantı kararı ile bu sene süper  lig ,1,2,3 ligde  düşme olayının olmayacağı kararı alınmıştır.isabetli bir karar olmuştur. Çünkü pandemi sebebi ile çok sağlıklı bir lig geçirilememiştir.

      Gelelim bam teli konusuna ligden düşme durumunun bu sene kaldırılması bein sports kuruluşunu germiş, ki bu kurumun gerilmesi hiç önemli mevzu değildir.Türk futbolu bein sports kurumunun tekelinde değildir. eğer ki bu ihaleyi almış isen şartname gereğini harfiyen yapmak zorundasın.bu 18 takım olur 21 takım olur hiç farketmez. eğer beceremiyor isen defolup gidersİn bu  vatandan.bu işi becerecek bir babayiğit firma çıkar

VESSELAM 

demokrasi :

siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi. 

gibi görünsede anlamı

 şuan Türkiye Cumhuriyeti devletimizde tabiri caizse en dibindeyiz. ve çok değil azcık yükselmemiz bile çok yıllar alacaktır.çünkü epey bir zedelendi demokrasimiz.....detaylarına inmeye gerek yok çünkü yaşayarak görüyoruz.


VESSELAM

24.temmuz 1923 Lozan antlaşması nın 97.yılı ve siyaseten mi yoksa gerçektende iyi niyet gösterge-simi bilinmez ama 24. Temmuz 2020 tarihinde AYASOFYA Camii açılıyor niçin bu tarihe tesadüf ettirildi. Cuma günü olması hasebiyle mi yoksa siyasi bir planmı bunu zamanla göreceğiz 

Gerçeklerin konu ne olursa olsun gün yüzüne çıkma gibi bir huyu var.

Zamanla göreceğiz 

VESSELAM 

Hatayspor'un yeni teknik direktörü belli oldu

Süper Lig'e yükselen Hatayspor'da Mehmet Altıparmak'tan boşalan teknik direktörlük görevine Samet Aybaba getirildi.

TFF 1.Ligde mücadele ederken şampiyon olan Hatayspor ve ligi 2. bitiren B.B. Erzurumspora Süper Ligde başarılar dileriz.

*MÂNEVİ VİRÜS RİSKİNE KARŞI 14 KURAL*


1. Sabah akşam sık sık, ağzınızı *istiğfâr* ile en az 70 veya 100 kere iyice *çalkalayınız*.


2. Mânevî virüs belirtileri gösteren kişilerle aranıza en az 3-4 adım *mesafe* koyun.


3. Aklınıza ve içinize kötü duygu ve düşünceler geldiği anda “*lâ havle ve lâ kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l-azîm*” deyin. Bilmiyorsanız *salât u selâm* getirin.


4. İnsanlarla karşılaştığınızda temas etmeden *tebessüm ederek selâm* verip geçin.


5. *Haram* şeylerden uzak durun, elinize almayın, bakmayın, dokunmayın.


6. Nefis ve şeytânın çağırdığı yerlere *gitmeyin*, gitmek için karar vermişseniz *iptâl edin.*


7. Eğer yakın zamanda nefis ve şeytâna uyarak günah işlemişseniz, evinize giderek *odanıza çekilin ve 14 gün tevbe-istiğfâr edin*.


8. Oturduğunuz odayı *Kur’ânı Kerim* okuyarak, tesbih çekerek, tefekkür ederek sık sık havalandırın.


9. Rûhunuzu ve kalbinizi *farz, sünnet ve nâfile* gibi temizleyicilerle sık sık yıkayın.


10. El, ayak, göz, kulak gibi sık kullandığınız âzâlarınızı her gün *abdest* alarak temiz tutun.


11. Mânevî virüs belirtiniz varsa îmân bakımından zayıf kimselerle temâs etmeyin, *abdestsiz ve besmelesiz* dışarı çıkmayın.


12. Kur’ân-ı Kerim’i *kendiniz* okuyun, bol bol *hayır işleri* yapın.


13. Kur’ân ve Sünnet’in istediği *dengeli Müslüman* olun, ibâdetlerinizi aksatmayın.


14. Eğer nefsî arzu ve isteklerden, şeytânın vesveselerinden dolayı içiniz aşırı daralıyorsa, sıkışıyor, rahatsız oluyorsa hemen bir *âlim veya ârife* başvurun.!


*UNUTMAYALIM; NE NEFİS, NE ŞEYTAN, NE DE KÖTÜ ARKADAŞ ALACAĞIMIZ MANEVİ TEDBİRLERDEN DAHA GÜÇLÜ DEĞİLDİR !!!*

(Alıntı)

SİZDE KARPUZ ÇEKİRDEKLERİNİ ÇÖPE ATANLARDANSANIZ BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN DERİM

Karpuzu yaz aylarında ferahlatıcı etkisi nedeniyle çok sever çok tüketiriz tabi çekirdeklerini de genelde çöpe atarız bu yazıyı okuyunca çekirdeklerini çöpe atma konusundaki fikirlerimiz değişebilir..

Karpuz çekirdeği İçerdiği zengin lifler, proteinler ve magnezyum ile tam bir fitleşme besinidir. Kurutulmuş karpuz çekirdekleri dövülerek toz haline getirilebilir. Protein açısından çok zengin bu toz; özellikle sporcular ve zayıflamak isteyenler için tüketilebilir.

20 gram kurutulmuş karpuz çekirdeği günlük protein ihtiyacının % 10’unu karşılayabilir. Yani protein içeriği çok yüksek bir besindir. Ayrıca içerisinde sporcuların kullandığı arginin adlı protein bulunmaktadır. Bu protein genelde kas yapmak için tercih edilir. Büyüme hormonlarını tetikleyen özellikleri vardır. Glukamik asit kas ve kemik yapısının oluşumu için önemli olan lizinin adlı protein yapı taşlarını içermektedir. Vücut Geliştirme sporuyla uğraşanlar için yapay protein tozlarından kat kat faydalıdır.

Karpuz çekirdekleri içeriğinde fosfor, demir, potasyum, sodyum, bakır, manganez ve çinko gibi önemli mineraller bulunmaktadır. Bir fincan kurutulmuş karpuz çekirdeği günlük magnezyum tamamına yakınını karşılayabilir. Ayrıca magnezyum, kan basıncını ve kan şekerini düzenleyen bir etkiye sahiptir.

Karpuz çekirdeklerinde bol miktarda B vitamini de bulunmaktadır. Bir fincan karpuz çekirdeği günlük niasin ihtiyacının % 19’unu karşılar

Karpuz çekirdeğinde mono ve çoklu doymamış yağlar ve omega-6 içermektedir. Bu yağların yeteri kadar alınması kalp sağlığının korunması açısından oldukça önemlidir.
Belki de karpuz çekirdeği yağının en popüler faydaları saça ve cilde olan faydalarıdır. İçeriği tamamen vücutla uyumlu protein ve yağlardan oluştuğu için kolayca emilir. Saçlara canlılık vermek için masaj şeklinde uygulanırsa kısa zamanda faydası görülebilmektedir. Önemli oranda folat bulunur.

100 gram karpuz çekirdeği yaklaşık olarak 570 kaloridir. Günlük yetişkin bir insanın tüketebileceği miktar 10-20 gram arası değişebilir.


ZÜLFÜ LİVANELİ'NİN, DENİZ BAYKAL'IN ERDOĞANLA GİZLİ GÖRÜŞMESİNİ ELEŞTİREN 13 YIL ÖNCEKİ YAZISI,PAYLAŞIM 

Livaneli’nin 13 yıl önceki o mektubu neden paylaşım rekorları kırıyor?
Zülfü Livaneli 2007 yılında bir yazı kaleme aldı. Yazı Vatan gazetesinde yayınlandı. Çok çarpıcı iddialarda bulunulan yazıda Livaneli, Deniz Baykal’a hitaben yazılmış bir mektup aslında.

25 Nisan 2020 Cumartesi 21:56
Livaneli’nin 13 yıl önceki o mektubu neden paylaşım rekorları kırıyor?
"Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!” başlıklı son günlerde whatsapp gruplarında, sosyal medya hesaplarında ve gruplarında paylaşım rekorları kırıyor. Neden ve ne için bu mektup yeni gündeme getirildi bilinmez ama mektup o döneme tam anlamıyla ışık tutuyor.

İşte "Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!” başlıklı o yazı;

"Seçimler öncesi CHP'ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.

Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.

Bunu bir borç olarak görüyorum:

Deniz Bey lütfen hatırlayın:

19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen'in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.

Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan'ın ise Meclis'e girme umudu kalmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili olmadan başbakan olma" önerisini reddetmişti.

Türkiye'nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz "Tayyip Erdoğan başbakan olacak!" diye tutturdunuz.

Sizi "Çok tehlikeli bir oyun bu!" diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, "Hayır!" dediniz "İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz."

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: "Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan'ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye'yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek."

İki ay dayanamaz iddianızı, "görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar." tezine oturttunuz.

Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan'la seçim öncesinde Beylerbeyi'nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: "Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?"

Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.

Ve düşünün; Meclis grubunda "Erdoğan'ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!" diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Erdoğan'la Beylerbeyi'nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan'ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP'nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.

Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa'yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan'ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.

Size o gün söylediğim gibi, Türkiye'nin kaderini değiştirdiniz.

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. "Öyle değildi. Böyle konuşmadık." deyin.

Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.

Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.

Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

Tayyip Erdoğan'ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.

Daha önce Refah Partisi'nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti..

Tayyip Erdoğan'ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek'lerin en büyük şansı sizdiniz.

CHP'nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP'lileri, eski ANAP'lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca "Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!" dememize rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis'e sokarken, İsmet Paşa'nın Avrupa Konseyi'nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan'ı Meclis dışında bıraktınız.

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.

Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.

Bad-el harab-ül Basra!"


Vel hasıl Kelam 

siyasette neler olur bilinmez KILIÇDAROĞLU şuan normal gibi görünsede yarının ne getireceği bilinmez 

VESSELAM

LOZAN ANTLAŞMASI

Lozan Antlaşması (veya yapıldığı dönem Türkçesi ile Lozan Sulh Muahedenamesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış barış antlaşması. 

Görüşülen konular ve alınan kararlar

  • Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.
  • Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda Birleşik Krallık ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. Bu anlaşmazlık Musul Sorunu'na dönüşmüştür.
  • Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan'ın Batı Anadolu'da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verildi.
  • Adalar: Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları üzerinde Yunan hakimiyeti hususunda Osmanlı Devleti'nin imzalamış olduğu 1913 tarihli Londra Antlaşması ve 1913 tarihli Atina Antlaşması'nın adalar hakkındaki hükümleri ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunanistan'a bildirilen karar, adaların askeri gayelerle kullanılmaması şartıyla aynen kabul edilmiştir. Anadolu kıyısına 3 milden az mesafede bulunan adaların ve Bozcaada, Gökçeada ile Tavşan Adaları üzerindeki Türk hakimiyeti kabul edilmiştir.[8]

Osmanlı Devleti tarafından Uşi Antlaşması ile 1912 yılında İtalya'ya geçici olarak bırakılan On İki Ada üzerindeki bütün haklardan on beşinci maddeyle İtalya lehine feragat edilmiştir.[9]

  • Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir.
  • Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.
  • Azınlıklar: Lozan Barış Antlaşması'nda azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Antlaşmanın 40. maddesinde şu hüküm yer almıştır: "Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır."[10] Batı Trakya'daki Türklerle, İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler'in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.
  • Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Türkiye, tamirat bedeli olarak Yunanistan'dan 4 milyon altın talep etti[11] ancak bu istek kabul edilmedi. Bunun üzerine 59. maddeyle Yunanistan savaş suçu işlediğini kabul etti ve Türkiye tazminat hakkından feragat etti ve sadece savaş tazminatı olarak Yunanistan, Karaağaç bölgesini verdi.[12]
  • Osmanlı'nın borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. Türkiye'ye düşen bölümün taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye idare heyetinde bulunan yenik Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinin temsilcileri idare kurulundan çıkartılmış ve kurumun faaliyeti devam ettirilerek antlaşmayla birlikte yeni görevler verilmiştir. (Lozan Barış Antlaşması madde 45,46,47...55, 56).
  • Boğazlar: Boğazlar, görüşmeler boyunca üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.[13]
  • Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.
  • Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin Osmanlı Devleti zamanındaki bütün ayrıcalıklarının kaldırılarak sadece dinî işleri yerine getirmek şartıyla ve bu hususta verilen sözlere güvenilerek İstanbul'da kalmasına izin verildi. Ancak antlaşma metnine patrikhanenin statüsü hususunda tek bir hüküm konulmadı.[14]
  • Kıbrıs: Osmanlı Devleti Ruslara karşı İngilizleri yanına çekebilmek için 1878 yılında Kıbrıs'taki hakları saklı olmak şartıyla geçici olarak Kıbrıs'ı Birleşik Krallık idaresine vermişti. Birleşik Krallık I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı topraklarına kattığını resmen açıkladı. Osmanlı Devleti bu kararı tanımadı. Türkiye Lozan Antlaşması'nın 20. maddesiyle Kıbrıs'taki Birleşik Krallık egemenliğini kabul etti

Sayın Milletvekillerine ithaf olunur- Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti.
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi.
Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım. Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken -birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.
Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.
Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alınteriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.
Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.
Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum.


demekki siyasette böyle güzel insanlar varmış ... VESSELAM  


NUR İÇİNDE UYU SAYIN HASAN CELAL GÜZEL

AÇIK ÖĞRETİM VE PSİKOLOJİ

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde psikoloji açık öğretim lisans programı kurulması kararı ile ilgili görüşlerimi aşağıda kısaca özetlemek istiyorum. Bu yazımın alınan kararın değişmesiyle ilgili bir etkisi olacağını pek sanmıyorum; ama tarihe bir not düşmek adına yazmayı görev bildim.

İstanbul Üniversitesinin bu kararı maalesef toplumumuzun hâkim eğitim anlayışı olan “malumat ezberleme ve sınavda hatırlayarak doğru cevabı verme” görüşü ile uyumlu görünmektedir. Psikoloji eğitimi de genel anlayışa uygun olarak “birikmiş olan malumatı ezberlemek ve sınavda hatırlayarak doğru cevabı vermekten” ibaret görülüyorsa Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde psikoloji açık öğretim lisans programı açılabilir. Ama psikoloji eğitim anlayışı bilgi edinme, gözlem yapma, sorunu görme, araştırma, teşhis koyma ve çözüm yöntemlerini geliştirip uygulama, alanda deneyim kazanmayı kapsıyorsa, malumatı ezberlemek yetmez, sınıf ortamında yoğun bir öğrenci-akademisyen etkileşimi ile süpervizyon gerektirir.

Ülkemizde psikoloji eğitimi ve çalışma alanı temelde 2 sebeple sorunludur:

Psikologların çalışma esaslarına dair bir yasa (klinik psikologların hastanelerde çalışabilmelerine dair yasal düzenleme dışında) bulunmamaktadır.

Ayrıca halen örgün öğretimdeki 102 psikoloji lisans programından sadece 12’si YÖKAK ( Yükseköğretim Kalite Kurulu) tarafından yetkilendirilen Türk Psikologlar Derneği Akreditasyon Üst Kurulunca akreditasyon almış durumdadır.

Dolayısıyla bence öncelik psikoloji eğitiminin Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde açılmasındansa, psikologların çalışma esaslarını düzenleyen yasanın çıkarılmasına ve halen akreditasyon alamamış ancak öğrenci eğitmeye devam eden 90 psikoloji lisans programının akreditasyon alabilir duruma getirilmesine verilmelidir. Benzer uygulamalar psikoloji yüksek lisans programları açısından da yapılmalıdır.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Açık öğretim Türkiye’de pek çok kişiyi eğitimle buluşturuyor. Bu pek çok kişi için güzel bir olanak, alkışlıyorum. Açık öğretimle psikoloji okuyanlardan yaşam deneyimi yüksek olan, az sayıda yetenekli ve kendini geliştirmeye önem veren, başarılı “psikologlar” da çıkabilir. Ancak konunun bütününe bakıldığında, alanın bu kadar kolay ulaşılabilir ve kontrolsüz olması, psikolojinin ve bu mesleği icra edenlerin saygınlığını azaltacak ve ülkemizde ruh sağlığını riske atacaktır.

Bilime, insana, kaliteye, liyakata önem veren bir toplum olmamızı dileyen ve o yönde çabalayan bir Doğan Cüceloğlu olarak İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi bünyesinde psikoloji açık öğretim lisans programı kurulması kararına olumlu bakamıyorum; hayır diyorum.

ALINTI....

BAYRAM TESBHLERİ

ZİLHİCCE AYININ İLK ON GÜNÜN ZİKİRLERİ:

1.GÜNÜ
SUBBUHUN GUDDUSUN RABBUNA RABBUL MELÂIKETI VERRUH 100 DEFA

2.GÜNÜ
SUBHANALLÂHİ VE Bİ HAMDİHİ SUBHANALLÂHIL AZİM 100 DEFA

3.GÜNÜ
LÂ HAVLE VELÂ GUVVETE ILLÂ BILLÂHİL ALIYYİL AZIM 100 DEFA

4.GÜNÜ
HASBİYALLÂHU LÂ ILÂHE İLLÂLLÂHU ALEYHİ TEVEKKELTÜ VE HÜVE RABBÜL ARŞİL AZİM 100 DEFA

5.GÜNÜ
ALLAHÜMME INNEKE AFÜVVÜN KERİMUN TUHİBBUL AFFE FAĞFU ANNİ 100 DEFA

6.GÜNÜ
LÂ ILÂHE ILLÂ ENTE SUBHANEKE İNNİ KÜNTÜ MINEZ ZALİMİN 100 DEFA

7.GÜNÜ
RABBİ İNNİ MESSENIYEDDURRU VE ENTE ERHAMURRAHİMİN 100 DEFA

8.GÜNÜ
HASBUNALLÂH VE NIĞMEL VEKİL 100 DEFA

9.GÜNÜ 🌹AREFE ; 1000 DEFA IHLÂS

10.GÜNÜ 🌹BAYRAM: 300 DEFA SUBHANALLÂHİ VE BI HAMDİHİ ÖLMÜŞLERIMIZE OKUNUR.

BAYRAM GÜNÜ ALLAHÜMME HABBIBI ILEYNEL IMÂNE VE ZEYYINHU Fİ GULUBİNA VE KERRİH ILEYNA KÜFRA VEL FUSUGA VEL İSYÂNE VEC' ALNA MINER RAŞİDİN 100 DEFA.okunur.


HAYIRLI BAYRAMLAR


ŞİMDİDEN ALLAH KABUL EYLESİN 







merhaba ey dostlar bugün sabah yemekte bana PATSOYUM adını verdikleri bir yemek yedirdiler. 


Sahi PATSOYUM NE DEMEK 

ABD Ticaret Bakanlığı, Sincan Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türkleri'ne yönelik insan hakları ihlallerinde pay sahibi olduğu gerekçesiyle 11 Çinli şirketi kara listeye aldı. Business Insider'da yer alan habere göre bölgedeki müslüman azınlığa yönelik ‘baskı, zorla çalıştırma, geniş çaplı tutuklama, biyometrik verilerin izinsiz toplanması ve genetik analizi' gibi uygulamalar nedeniyle bu firmalara yaptırım uygulanacak.

DÜNYAYA CORONA VİRÜSÜ TESTİ DAĞITAN BGI DA LİSTEDE

Kara listeye eklenen şirketler arasında en dikkat çekenlerden biri BGI. Gen konusunda önde gelen biyoteknoloji firmalarından biri olan BGI, salgın sırasında dünyaya on milyonlarca corona virüsü testi dağıtmıştı.

TOPLAM SAYI 20 OLDU

ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross, “Bu kararla, Amerikan malları ve teknolojisinin, Çin Komünist Partisi'nin savunmasız Müslüman azınlıklara yönelik alçak saldırılarda kullanılmamasını sağladık” ifadelerini kullandı. Bu 11 şirket, ABD tarafından yaptırım uygulanan ilk firmalar değil. Daha önce da mayıs ayında 9 Çinli kuruluş kara listeye alınmıştı.


Acaba yönetimler KORONAYI koz olarak kullanarak hedef mi saptırıyor.Acaba AMERİKA şu sıralar seçim gündemi varken Uygur TÜRKLER ini düşünüyor edasıyla algı mı oluşturmaya çalışıyor.

Zamanla göreceğiz işin içerisinde neler var !!!!!!


VESSELAM 

Baba oğluna dedi ki:
Liseden üstün başarı ile mezun oldun Mike, işte yıllar önce senin için alıp garajda sakladığım arabanın anahtarları burada...

Ama sana vermeden önce onu şehir merkezindeki kullanılmış araç parkına götür ve onlara satmak istediğini söyle ve sana ne kadar teklif edeceklerini öğren.

Mike kullanılmış araba parkına gitti, babasına geri döndü ve dedi ki: " Bana 1000 $ teklif ettiler çünkü araç çok yorgun görünüyormuş."

Baba dedi ki: " Şimdi onu rehin dükkanına götür."

Mike rehin dükkanına gitti, babasına geri döndü ve dedi ki: " Rehin dükkanı 100 $ teklif etti çünkü çok eski bir araba olduğunu söylediler."

Baba bu kez oğlundan şehir merkezindeki araba kulübüne gidip onlara arabayı göstermesini istedi.

Mike arabayı kulübe götürdü, geri döndü ve babasına dedi ki:

Baba buna çok şaşıracaksın, kulüpteki bazı insanlar araba için 100.000 $ teklif etti, çünkü bu bir Nissan Skyline R34 müş, dünyada sadece 27 tane kalmış ve kolleksiyonerler bu araca çok değer veriyormuş

Baba oğluna dönüp dedi ki: " Doğru yerin seni doğru şekilde değerlendireceğini görmeni istedim."..

Takdir edilmiyorsan sakın üzülme, bu sadece yanlış yerde ve yanlış insanların arasında olduğun anlamına gelir.

Değerini bilen, seni anlayan ve fikirlerine önem veren kişiler varsa doğru yerdesin demektir, asla kimsenin değerini anlayamadığı bir yerde gereğinden fazla zaman geçirme...❗

VESSELAM

HERKESİN EN KISA ZAMANDA KURALLARINA UYMASI GEREKEN BİR KANUN...

ALLAH utandırmasın inş. Çıktğınız yolda yeni ufuklar yeni projeler seninle olsun inş. BAŞARILAR 

Ayasofya'nın camiye çevrilmesine ilk kez bir müslüman ülkeden tepki geldi. Mısır Müftüsü Şevki Allam, "Kiliseler olduğu gibi korunmalı ve camiye dönüştürülmemeli, aynı şekilde camiler de kiliseye dönüştürülmemeli. Mısır tarihinde böyle bir şey hiç olmadı. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi kabul edilemez" diye konuştu.


Acaba kaç müslüman ülke daha tepki verecek ?

Ayasofyanın açılmasında siyasi oy amacı varmıdır?

Ayasofya nın açılmasında tarih olarak manidar bir durum varmıdır.


BUNLARIN HEPSİNİ ZAMANLA GÖRECEĞİZ


MADIMAKIN PERDE ARKASINDA NELER GİZLİ

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente geldi. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.

Binlerce kişiden oluşan karşıt grup, Kültür Merkezinden yeniden Hükûmet Meydanı'na geldi. Hükûmet Konağını taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak Oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdivendeki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan karşıt görüşlü kalabalığa doğru itildi.Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç girişiminden araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürüldü.

Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ve 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.

Bir iddiaya göre Sivas Katliamı, Özel Harp Dairesi tarafından planlanmıştı

Arif Sağ ve 42 kişi Madımak Oteli'nin arka sokağında bulunan BBP'ye sığınarak hayatta kalırlar. Olaylardan sonra Alevi dedeleri Muhsin Yazıcıoğlu'na teşekkür ziyareti gerçekleştirirler ve vedalaşırlarken 'bir istekleri' vardır; "Sana teşekkür etmeye geldiğimizi kimse bilmesin"

2