tarihçi neler yazmış

Yazar takip için üye girişi yap. Bu yazarı 1 kişi takip ediyor

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun gençler.

Atamız bu günü bize armağan etti. ne büyüksün Atam

Babacan aklımı karıştırmıyor değil.. ama oyum taşıdığım ideolojiyi kenara bırakıp memleketin hayrını düşünürsem bu işin matematiği chp diyor. 

Tüm İslam aleminin ve Müslümanların bu mübarek gecesi hayırlı olsun..

Dünyanın bir çok yerinde Müslümanlar zulüm altında.. ama bir olamıyoruz.. tek ses olamıyoruz.. demek ki iyi Müslümanlar değiliz..

Rabbim zulüm altında ki tüm Müslüman ve mazlumların yar ve yardımcısı olsun.. onlara güç kuvvet ve muzafferiyetler ihsan etsin, sabır versin ve kimseye muhtaç etmesin.. 

Geceniz bereketli olsun.. Müslümanlar için dua etmeyi unutmayalım.. 

Mısır, Türkiye'nin açıkladığı deniz yetki alanlarına saygı duyarak yeni bir sondaj ihalesi başlattı. 

Tabi Yunanlılar çılgına döndü.

Hakikaten iyi oyuncular ama asrın oyuncusu falan söylemi fazla megolamanca.. ne gereksiz bir harekettir bir kişinin kendini övmesi

Anadoludaki ilk dini-ayrılıkçı bir isyandır.

İsyanın baş müsebbibi olan Bedrettin, Yunanistan'da küçük bir kasaba olan Simavna'da (Kiprinos) kadılık yapan bir zatın oğlu olarak dünyaya geldi (1359). İlginçtir ki; kadı olan babasının adı İsrail'dir. Franz Babinger'in tespitine göre 2. İzzeddin Keykavus'un kardeşi Abdülaziz'in Musevi asıllı hanımından olan İsrail, Dimekota kalesinin Rum beyinin kızıyla evlenmiş, bu evlilikten Bedrettin dünyaya gelmiştir.

Bedrettin, çocuk yaşta başladığı din eğitimi ile önce Bursa'ya gelmiş, ardından eğitim hayatı kademe kademe yükselerek önce Konya, ardından Suriye ve Kahire'de yüksek eğitim görmüştür. Kahire'de ki hocası Hüseyin Ahlati'nin tavsiyesi üzerine Tebriz ve Kazvin'e giderek burada Batıniliği öğrenir. Batınilik, Kur-an'ın derin anlamlarının olduğunu, bu anlamların ise yalnızca "masûm" zatlarca anlaşılabileceğini, harflerin rakamlara dönüştürülerek yapılan bir takım hesaplamalar ile (Ebced) gizemli bilgiler edinilebileceğini, bunun yanında antik İsrailiyat'ta da geçen kabalistik bir takım görüş ve fikirleri benimseyen ve henüz ortaya çıkmış sıradışı bir inanıştı. Bu inanışın kökenleri Alamut Kalesine ve Hasan Sabbah'a kadar kadar dayanıyordu. Bu akım zamanla Ahmet Yesevi'nin öğretisi olan Bektaşiliğe nüfuz edecek, önce Bektaşiliği Batınilikle harmanlayacak, ardından Şii'lik ve Alevilik gibi farklı akımların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.

Bedrettin, ileride başlatacağı isyanda en yakınında olacak isimlerle tanışacağı bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuğun ilk durağı olan Karamanoğlu topraklarında fikirlerini benimseyen insanlar bulmayı başardı. Buradan Germiyanoğlu topraklarına gitti ve ileride isyanın baş aktörlerinden biri olacak "Börklüce Mustafa" ile tanıştı. Ardından Bursa'ya geldi. Burada da yine en yakın dostlarından biri olacak "Torlak Kemal" ile tanıştı. Bedrettin'in sonraki durağı Edirne hayatının dönüm noktası olacaktır.

Bedrettin'in Edirne'ye yerleşmesi ve burada da sevenlerinin artması Fetret Devrine tekabül eder. Hükümdarlık makamını ele geçirmiş olan Musa Çelebi, Bedrettin'e büyük hürmet göstererek kendisini kazasker (Kadı Asker) olarak vazifelendirir (1411).

Bedrettin, öğretileriyle Musa Çelebi'yi de etkilemeyi başarmıştır. Ancak Mehmed Çelebi'nin hükümdarlığa geçmesi üzerine vazifesinden alınarak kendisine hatırı sayılır bir maaş bağlanır ve İznik'e yerleştirilir. 

Bedrettin bu yıllar içerisinde yakın dostları olan Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa öğretilerini geniş kitlelere yaymaktaydı. Sevenlerinin her geçen gün arttığını gören Bedrettin, elde ettiği bu kudreti hükümdarlığı ele geçirmek için kullanmaya tevessül etti. Önce Karadeniz'e, oradan da Eflak'a geçti. Eflak voyvodası Mirça'dan aldığı destek ile birlikte Silistire, Dobluca ve Deliorman bölgesine yerleşerek bu bölgeyi isyanın merkezi olarak tayin etti. Börklüce Mustafa, devlete küskün olan bir takım köylüleri bir araya getirerek yaklaşık 5 Bin kişilik bir kuvvet meydana getirir. İsyanın ilk ateşini Karaburun Yarımadasında (Aydın) yakar. Börklüce Mustafa önderliğindeki isyancılar, isyanı bastırmak için görevlendirilen Saruhan Bey komutasındaki küçük bir birliği mağlup etmeyi başarır ancak ardından Mehmed Çelebi'nin oğlu Murad Bey komutasındaki birliğin ulaşması üzerine mukavemet gösteremezler. Nihayetinde isyan bastırılır ve Murad, Börklüce'yi çarmıha gererek cezalandırır. Anlaşılan o ki; Bedrettin isyanı gayri İslâmi olarak görünmüş, cezası da ibret olması amacıyla gayrimüslimlerin adetlerine göre tertip edilmiştir. Diğer taraftan nispeten daha zayıf bir teşebbüste bulunan Torlak Kemal'in isyanı süratle bastırılır. O da isyancılarıyla birlikte öldürülür.

Nihayetinde şeyhlerinde keramet arayan müritleri, Bedrettin'de o ümitle bekledikleri kerameti görememiş olacaklar ki, doğrudan kendileri zapt edip Mehmed Çelebi'nin huzuruna getirirler. Katli vacip ilan edilmiş olan Bedrettin, Deliorman'da kurulan bir mahkemede Kadı Mevlana Haydar tarafından suçlu bulunup idama mahkum edilir.

Müritleri, Bedrettinin ölü bedenini pazardaki bir dükkanın önünden alarak yakınlarda ki bir mezarlığa defnettiler. Mezarından geriye kalan kemikleri 1924 yılında Yunanistan ile yapılan mübadelede Türkiye'ye getirilmiş, bir süre muhtelif yerlerde muhafaza edildikten sonra 2. Murad'ın türbesinde bir yer ayrılarak buraya nakledilmiştir.

Kösedağ Savaşı, Anadolu Selçuklu Devletinin Anadoluya gelen Moğol ordularına yenilmesiyle sonuçlanmıştır. 

Türk-İslâm tarihinde fevkalade öneme sahip olan bu savaş sonrasında Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılma süreci başlamıştır. 

Moğollar, Anadolu Selçuklu Devletinin güçlü hükümdarı Alaeddin Keykubat’dan çekiniyorlardı ve bu sebeple Anadolu coğrafyasına giremiyorlardı. Alaeddin Keykubat’dan sonra Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdarlığını devralan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Babai ayaklanması meydana gelmişti. Selçuklu ordusu, bu isyan sonucunda oldukça yıpranmış durumdaydı. Moğollar, Anadolu Selçuklularının içine düştüğü bu zor durumdan istifade ederek Anadolu İçlerine doğru sefere çıkmak üzere İran’da bulunan Moğol ordularının komutanı Baycu Noyan’ı başa getirdiler. 

Babai (baba ilyas) İsyanından sonra patlak veren Baba İshak isyanını fırsat görerek 1242 senesinde Erzurum’a ilk saldırısını gerçekleştirdi. Büyük zulümler ve katliamlar yaparak Müslüman halkın mallarını gaspedip yağmaladılar. 

Gıyaseddin Keyhüsrev, bunu haber alınca 80 Bin kişilik bir orduyla Sivas’ın 80 Km. doğusunda Kösedağ mevkiinde sulak ve otlak bir alana yerleşti. Bu alan askeri teknikler açısından oldukça dez avantajlıydı. Zira Moğol taarruzlarına karşı savunma hatları nizami değildi ve düzen bozabilecek taarruzlara karşı yeteri kadar güvenli bir bölge niteliği taşımıyordu. 

Gıyaseddin Keyhüsrev, babası Alaeddin Keykubat kadar tecrübeli ve kudretli bir hükümdar değildi. Yeteri kadar savaş tecrübesi olmaması sebebiyle önemli kararları ordu komutanlarının kararlarıyla verebiliyordu. Moğolların harekete geçtiğini öğrenince komutanlarına danışarak ikmal imkanları hasebiyle Sivas’da yerleşip buradan savunma yapmaları telkinini aldı. Ancak devlet erkanının tavsiyeleri taarruz etmek yönündeydi.

Gıyaseddin Han, stratejik noktalardaki hazırlıklarını tamamlayıp savunma yapar halde Moğol ordusunu beklemeye koyuldu. Ancak ordusunun gücüne güvenen ve zafere kesin gözüyle bakan devlet erkanı, kendisine taarruz etmeyi tavsiye edince, yeterli savaş tecrübesi bulunmayan Sultan, tedbir ve askeri nizam kurallarını çiğneyerek düşmanı taarruz ederek karşılamaya karar verdi. Moğol ordusunun kadim Türk Savaş Taktiği olan Turan Taktiğini kullanarak geri çekilmesiyle Moğol öncü güçlerinin peşinden gitmeye başladılar. Bu stratejik bir hamleydi ve Kösedağ Savaşı'nın sonucunu etkileyen büyük bir hata olmuştur. 

Daha önce savaş yönetmemiş olan Gıyaseddin Keyhüsrev, öncü kuvvetlerin bozguna uğradığını ve mağlub olunduğunu zannederek otağını ve hazinelerini bile yanına almadan geri çekildi. Oysa ordu yenilmemişti ve halen savaşa devam etmekteydi. 

Seçuklu Ordusu Gıyaseddin Keyhüsrev’in kaçmasından haberi olmadan hava kararana dek Moğol ordusu ile çarpışmaya devam etti. Hava kararınca geri dönen ordu, Sultan’ın kaçtığını görünce askerlerde otağlarını bırakarak ani şekilde cepheyi terk edip döndüler. Gün aydınlandığında Selçuklu askerlerinin ortadan kaybolduğunu ve çadırlarını terk ettiğini gören Moğollar, önce bunun bir hile olduğunu sanıp iki gün boyunca bekleyip taarruz etmediler. 

Nihayetinde sonuç almak isteyen Moğollar, çadırların bulunduğu alana kadar ilerlediğinde Selçuklu ordusunun tamamen geri çekildiğini şaşkınlıkla görmüş ve Selçuklular için utanç verici, Moğollar içinse kolayca kazanılan bu savaş sonrasında Erzincan, Sivas ve Kayseri’ye kadar ilerlemiş oldular. (3 Temmuz 1243).

Bu Savaş Sonucunda

Bu utanç verici bir mağlubiyet sonrası Anadolu içlerine kadar ilerleyen Moğollar, istila ettikleri şehirleri yağmalayıp halk üzerinde büyük zulümler gerçekleştirdiler. Tam anlamıyla bir basiretsizlik sergileyen Gıyaseddin Keyhüsrev’in veziri Mühezzibüddin Ali, Moğol Başkumandanı Baycu Noyan’la görüşerek daha fazla ilerlememesi için tavsiyeler, hediyeler ve siyasi eylemlerde bulunarak Moğolların daha fazla ilerlemesine engel oldu. 

17 Eylül 1176 da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında, Denizli ilimiz sınırları içinde gerçekleşmiş, Anadolu Selçuklu Devletinin kazandığı bu savaşla Türklerin Anadolu’daki hakimiyetini kesinleştirmiştir. 

Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan, stratejik avantajlarını ortadan kaldırıp ağır hasarlar verdiği Bizans ordusunu tam manasıyla sindirmiş ve üstünlüğü ele geçirmişti ancak savunma yaparak daha az kayıp veren Bizans ordusunu tamamen yok etmenin kolay olmayacağını görüp İmparator Manuel’e barış yapmayı tercih etti. Sultanı 2. Kılıç Arslan Elçisini, bir İran savaş atı ve bir kılıç hediyesiyle birlikte barış şartlarını müzakere etmek için Bizans İmparatoru Manuel’e gönderdi. Yapılan müzakere de Eskişehir ve Gümüşsu kalelerinin yıkılması şartıyla Bizans ordusuna saldırı olmadan geri çekilebileceğini teklif edince Manuel, çaresizliğin verdiği tesir ile barış teklifini derhal kabul etmiştir. 

Nihayetinde Miryokeflon Savaşı Bizans için bir hezimet, Selçuklular için ise Anadolu’nun hâkimiyetini kesinleştirdiği mühim bir başarı olmuştur. 

Miryokefalon Savaşı ile Selçuklular, Anadolu üzerindeki hakimiyetlerini kesinleştirmiş, Bizans bu tarihten sonra Anadolu üzerindeki emellerinden vazgeçmek zorunda kalmıştır.

Home office çalışma düzenin belli avantajları olduğu gibi dezavantajlarıda olabilir. Tabi ne iş yaptığımızla da ilgili. belli bir saatten PC başında olmayı gerektiren bir işiniz varsa planlı ve programlı ilerlene biliyor ama daha free çalışıyorsanız odaklanma ve konsatre olmakta sorun yaşaya bilirsiniz.

Ama mutlaka herkes Home Office çalışmak ister yeter ki masa başı ne yapacağını bilsin.

Bilmeyenler yada merak edenler her zaman sorgulamıştır gece ve gündüz süreleri neden hep değişir ve hem kuzey hemde güney yarım kürelerde farklı tarihlerde gerçekleşir..

Bu tamamen dünyanın güneş etrafındaki pozisyonundan ve eğik olan ekseninden kaynaklanıyor. 

Eksen eğikliği 23 derece 27 dk'dır

Yıl içindeki gece ve gündüz süreleri dünya güneş etrafında dönerken EKSEN EĞİKLİĞİ'ne bağlı olarak değişir. Gece ve gündüzün oluşması dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesine bağlıdır fakat gece gündüz sürelerinin uzunluğunu eksen eğikliği ve dünyanın güneşin etrafındaki pozisyonu yani dönmesi belirler. 

Bu açıklama ışığında 21 Aralık en uzun gece ve en kısa gündüz iken 21 Haziran en uzun gün gündüz ve en kısa gece anlamına gelir..

Yine de bu sene şampiyonuz.. Umut bitmez cimbom'da  

Darısı Çin'li koministlerin ve tüm İsrail'in başına..

Alçak ABD, hem ellerinde ki silahları yok ettiriyor.. hemde yedek parçasız bir şekilde silah satışını yapıyor.. keşke çin ile beraber yıkılıp yok olsalar..

Son Dakika gelişmesi: daha önce söylendiği gibi 31 Aralık Perşembe - 4 Ocak Pazartesi tarihleri arasında kesintisiz sokağa çıkma yasağı olacak.

Siyaseten ve sadece politik nedenlerle de gidilse Allah mehmetçiğimize zeval vermesin.. ölen her can unutulmasın ki bir ananın evladı.. Bu millete barış ve huzur diliyorum..

Google harita da yok.. adres bulmaya çalışan teslimatçılar ve kargocular yolda kalır artık.. bu da ne demek acil durumlar için alternatif yöntemler geliştirilmeli..

Osmanlı Devleti’nin 14. yüz yıldan itibaren Rumeli’ye geçmesinin ardından Katolik dünyasının öncüsü olarak Macarlar, Osmanlılarla iirili ufaklı yapılan savaşlardan  hep yenilgiyle çıktı. Özellikle, 1440 ve 1456’da iki defa kuşatıldığı halde alınamayan Belgrad’ın 1521’de Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilmesi, Macar Krallığı için büyük bir şok oldu. 

Sultan Süleyman, 10 Mart 1526’da Rumeli komutanlarına, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa’ya, Bosna Beylerbeyi’ne ve Kırım Hanı’na sefere hazırlanmaları için emir verdi. Sefere Kapıkulu askerleri, Suriye ve Mısır vilayetlerinin askerleri de katıldı. Osmanlı Sultanı I. Süleyman, 23 Nisan 1526’da 60.000 kişilik ordu ve 300 top ile sefere çıktı. Rumeli beylerinin kuvvetleri de bu orduya katıldı. Hiçbir direnişle karşılaşmadan Macar topraklarına giren ve kalelerini fetheden Osmanlı ordusu, ardından Drava Nehri’ni aştı ve ordu Mohaç Ovası’na yaklaştı. Bu sırada Macar kralı II. Lajos ve başkumandan Nodor Bathory’ın başında bulunduğu Macar ordusu Osmanlı ordusunu karşılamak üzere, Mohaç Ovası’na ordugâh kurdu.

Taaruza Macarlar başladı

Macar ordusu, kendi savaş planı gereğince iki safa ayrıldı. İlk saf, merkez, sağ ve sol olmak üzere kurulurken, ikinci saf ise dört koldan meydana geliyordu. Kral II. Lajos bu safta yer alırken, Macarlar 29 Ağustos’ta taarruza başladı. Mohaç Ovası’nın bir yanı bataklık, öteki yanı tepelikti. Osmanlı ordusu ise, arka arkaya üç saf hâlinde düzene girdi. Ön safta veziriâzam İbrahim Paşa komutasında Rumeli ordusu, ikinci safta Behram Paşa kumandasında Anadolu ordusu, üçüncü safta ise yeniçerilerin komutanı olarak Kanuni bulunuyordu.

Kanunî Sultan Süleyman, çevreye gönderdiği akıncılarla, Macar ordusunun yardım almasını önledi. Osmanlı ordusu, 28 Ağustos 1526'da Mohaç ovasına geldi. Başta Kanunî, veziriâzam İbrahim Paşa olmak üzere ordunun bütün komutanlarıyla, eski ve tecrübeli askerlerinin katıldığı bir savaş meclisi toplandı. Bu mecliste Yahyapaşazade Malkoçoğlu Bali Bey, birbirlerine zincirlerle bağlı zırhlı Macar süvarilerinin çok tehlikeli olduğunu ve kitle halinde saldırının sakıncalı olacağını, düşmanın yan ve gerilerine yapılacak saldırıların daha çok yarar sağlayacağını söyledi; teklifi, padişah ve mecliste hazır bulunanlarca kabul edildi. Macar ordusu, kendi savaş planı gereğince iki safa ayrıldı. İlk saf, merkez, sağ ve sol olmak üzere kuruldu. İkinci saf ise dört koldan meydana geliyordu; II. Lajos da bu safta bulunuyordu. Macar ordusu, 29 Ağustos'ta taarruza başladı.

Mohaç ovasının bir yanı bataklık (Karasu bataklığı), öteki yanı tepelikti. Osmanlı ordusu, Bâli Bey'in teklifi üzerine, arka arkaya üç saf hâlinde düzene girdi. Ön safta veziriâzam İbrahim Paşa komutasında Rumeli Ordusu, ikinci safta Behram Paşa kumandasında Anadolu Ordusu, üçüncü safta ise yeniçerilerin komutanı olarak padişah bulunuyordu. Savaş planı gereğince, Macar saldırısı beklenecek, saldırılar Osmanlı ordusunun merkezine yönelince, Osmanlı kuvvetleri yanlara doğru açılarak, Macar süvarisini topların karşısında bırakacaktı.

Savaş, Macarların sağ kuvvetlerinin ani saldırısıyla başladı. Bu kuvvetlerin karşısındaki sol yanda bulunan Rumeli Ordusu, bir süre çarpıştıktan sonra geriye dönünce, onları iten Macar zırhlı süvarileri Osmanlı topçusunun etkili menziline girdi; daha önce topçu isabet sağlayamamış, atışlar süvarilerin üzerinden geçmiştir. Topçu ateşi devam ederken arkadan ikinci Macar safı ilerlemiş ve Türklerin ordugahına giren bu Macar piyadesi yağmaya girişmiştir. 15-20 dakika sonra Türk ordusunun merkezi ve yeniçeriler Macarlar üzerine yoğun bir ateş açmışlardır. Açılan bu ateş oldukça tesirli olmuş ve Macarlar ateş altında büyük zayiat vererek ezilmiştir. Osmanlı kaynakları Süleyman Ruznamesi ve Kemalpaşazade ile Peçevi yeniçerilerin yoğun ateşinde Macarların telef olduğunu doğrular.

Terihin en kısa savaşlarından biri olan Mohaç muharebesi Avrupada ve Müslüman aleminde çok yankı bulan bir savaş olmuş ve İslam devletleri Osmanlıyı tebrik etmişlerdir.

Mohaç yenilgisi, neticeleri bakımından Macar milletinin asırlarca ızdırabını çektiği bir olay olmuştur, ancak Macar Krallığı'nın kısıtlı ordusu ve bozuk ekonomisine rağmen Macar ordusu başkomutanı Tomori'nin bütün çarelere başvurduğu ve takdir edilecek bir muharebe planı hazırladığı değerlendirilir.

Savaştan sonra altı gün dinlenen Osmanlı ordusu, daha sonra Macar Krallığı'nın başkenti Budin'e ilerlemeye başlar. Başta kraliçe Maria olmak üzere soylular, devlet adamları ve tüm Macar halk kaçtığı için, şehirde yalnızca Yahudiler kalmıştı. Yahudilerin başkanı Salamon'un başında bulunduğu bir heyet, Foeldward kasabasında, Budin kalesinin anahtarlarını Kanunî Sultan Süleyman'a teslim etti.

1978'de Zonguldak'ta doğdu. Ortaokul ile liseyi TED Zonguldak Koleji'nde okuduktan sonra üniversite için İstanbul'a yerleşti. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde bir yıl eğitim gördükten sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü oyunculuk ana sanat dalı giriş sınavlarına girdi ve kazandı. Konservatuvardayken "Alman Satrancı" adlı kendi oyununu yazdı.

Okul sonrası , bağımsız ekiplerle Yurt içi ve Yurt dışında çeşitli uluslararası Tiyatro festivallerine katıldı. "Bakırköy Belediye Tiyatroları" ve "Devlet Tiyatroları'nda görev aldı. BBT'de, Yaşar Kemal'in yazdığı, Müşfik Kenter'in yönettiği, görev aldığı son oyun olan "Tenekede başrolü üstlendi.

2008 yılında çarpık kentleşme üstüne "Neden Böyle" isimli bir kısa belgesel çeken ve birçok konsept kitapta öyküleriyle yer alan sanatçının 2013 yılında ilk kitabı "Nevrotik" okuyucuyla buluştu.

Son günlerde takip ettiğim kadarı ile kısa videolar çekip gündemdeki konulara kinayeli bir bakış açısı ile bakıp takipçileri tarafından ilgi ile izleniyor..

Evet çok alçakça bir yaklaşım ve insanlıktan nasibini almayan bir anlayış.. 

Ne ilginçtir ki dünyada futbolun çok daha gelişmiş ve büyük bir ekonomik değer olduğu Avrupa ülkelerinde her yıl yüzlerce maçta ırkçılık vakaları meydana geliyor..

Sadece 2019 da İngiltere'de polis kayıtlarına göre 150'nin üzerinde maçta ırkçı olaylar yaşanmış.. 

Peral Harbour Saldırısı, 7 Aralık 1941 tarihinde Japon deniz kuvvetleri tarafından, Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Okyanus’ta bulunan askerî gemilerinden gelecek olası bir saldırısını önlemek için düzenlenmiştir. Bu saldırı ile Hawaii’nin Oahu adası, beklenmedik bir şekilde büyük bir bombardımana maruz kaldı.. 

İkinci Dünya Savaşı’na yaklaşıldığı dönemde Japonya, en az Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri kadar dünya ekonomisinde söz sahibi olmak istediğini izlediği siyaseti itibariyle açıkça ortaya koymuştu. Japonya’nın hedefi dünyanın önemli topraklarını ve doğal kaynakları ele  geçirmek, dünyanın yeni süper gücü olmaktı.  Japon güçleri, bu  amaçla 19. Yüzyılın sonlarına doğru Çin'i işgale başlamış ve 20. yüzyılın başında ise kendisini, Rusya ile büyük bir savaşın ortasında  bulmuştur. Bu tarihten 1930’lara kadar ise Japonya, askerî anlamda büyük bir güç ve donanıma  sahip olmuştur.  

Pearl Harbor saldırısı, 12 adet Amerikan savaş gemisini ciddi şekilde hasara uğratmış veya batırmış, 188 savaş uçağını imha etmiş, 1.178 kişi yaralanmasına ve 2,403 Amerikan askeri ile 68 sivilin ölümüne neden olmuştur. Bu saldırı Amerika’yı donanma açısından bir yıl geriye götürmüştür.

Bu olayın sonucunda ABD, Japonya’ya savaş ilan etmiş ve II. Dünya savaşına resmen dahil olmuştur. ABD, bu olayın intikamını ise insanlık dışı bir şekilde büyük ölçüde sivilleri hedef alarak almıştır.  

6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya 3 gün sonra ise Nagazaki’ye attığı atom bombalarıyla yüz binlerce kişinin hayatını yitirmesine sebebiyet vermiş ve izlerini günümüze kadar taşıyan radyoaktif etkiler bırakmıştır.

Siirt bölgesi Doğu Anadolu fay hattı içerisinde ve her zaman deprem riski olan bölgelerden.. keşke ona göre planlama yapılsa da insanlar zarar görmese.. çok şükür ki çok şiddetli bir deprem olmadı.. inş kimseye zeval gelmemiştir.. geçmiş olsun Siirt

İçine biraz sarımsakta ekleyebilirsiniz, malum çok güçlü bir antioksidan ve doğal antibiyotik.. 

Ama arkadaşlar eğer kanserden korunmaksa niyetiniz, şekerden ve yanmış ürünlerden uzak durun, direk kanseri besleyen ürünlerdir..

1992 yılında Hocalı katliamı ile Ermenistan tarafından ele geçirilen Azerbaycan topraklarıdır. 

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmaları, Temmuz ayında Tovuz çevresinde yaşananlarda olduğu gibi Ermenistan’ın saldırılarıyla başladı. 27 Eylül 06.00 civarında Ermenistan ordusu, Azerbaycan sınır hattı boyunca birçok noktaya saldırıda bulundu. Öncekilerin aksine yoğun olarak devam eden çatışmalar sonrasında Ermenistan seferberlik ilan ederken, Azerbaycan sınır hattında ‘savaş hali’ ilan etti, başkent Bakü ve diğer illerde de bazı saatler için sokağa çıkma yasağının başladığını duyurdu.

Azerbaycan, işgal altındaki 7 rayonundan 4’ünü savaşarak, 3’ünü de Ermenilerin yenilgiyi kabul edip teslim etmesiyle özgürlüğüne kavuşturmuş oldu.

Ermeniler savaşı sürdüremeyeceklerini anlayıp barış istemek ve karadağ'ı terk etmek zorunda kaldılar.

Anlaşma detayları:

Kelbecer 15 Kasım’da, Ağdam 20 Kasım’da, Laçin koridorunun 5 KM’lik hattı hariç Laçin şehri ise 1 Aralık’ta Azerbaycan’a teslim edilecek.

Karabağ ve Laçin’deki temas hattına 1960 asker, 90 zırhlı ve 380 araç ve özel teçhizattan oluşan Rus barış gücü konuşlanacak. 5 yıl görev yapacak olan Rus askerleri, Ermenistan ve Azerbaycan’ın kararına göre görev süresi uzatılabilecek.

Azerbaycan ile Nahçıvan arasında koridor oluşturulacak. Sınır güvenliği Rus sınır muhafızlarının kontrolünde olacak. Böylece Türkiye ile Azerbaycan kara yoluyla bağlanmış olacak.

Dağlık Karabağ’ın sözde başkenti Hankendi, Hocalı ve Hocavend ile ilgili herhangi bir maddenin anlaşmada yer almaması dikkat çekti.

Türkiyenin ve Anadolunun tarihini ve kazanımlarını düşününce bir çok kaynağın ve emeğin maalesef heba edildiğini görmekteyiz.. imkan yok mu? çook.

Pikgames örneğinde gördüğümüz üzere milyar dolarlık star-up lar çıkaracak üstün kaynaklara sahibiz, yeter ki devlet gerekli ve reel düzenlemeleri yapısal anlamda doğru zemine oturtsun. 

Tabi el oğlu zeki bizi bizim paramızla yıkıyorlar. savaşmalarına gerek yok, ülke ekonomisi büyüklüğünde firmaları buraya gelir ve bizleri sömürür ve bizde kendi paramızla adamlara rezil olduğumuzla kalırız.. yazık

2