BinbirGeceMasalları neler yazmış

Yazar takip için üye girişi yap. Bu yazarı 1 kişi takip ediyor

Ülkemin gündemindekiler;

MHP kapatılsın

Kadın cinayetleri

Boğaziçi Üni'si

Rasim Öztekin Usta

Yine Kartal İmam Hatip Lisesi

Diyanet işleri başkanlığı (kim bilir yine ne dediler)

Kemal Kılıçdarooğlu

Selahattin Demirtaş

Resmi Gazete

Falan filan.. bakını inceleyin tek tek ülkenin gerçek sorununu içinde barındıran kaç konu var.. daha dün yapılan bir araştırma memleket insanı en çok işsizlikten, açlıktan, adaletsizlikten yakınırken, ülke gündemi çoooooooooook güzel manipüle ediliyor.. 

Saygılar. 

Memleket olmuş fırsatçılar ve ikiyüzlüler diyarı, kimi kime bildirelim.. bakanlıklarda buna çanak tutuyor.

Ömer faruk adamım yaa.. adam bir masal kahramanı misali tüm mazlumların yanında beliriyor.. siyasi ideolojisi taraftarı değilim ama mazlumların ve ezilmiş, itelenen, ötekileştirilen herkesin yanında olması takdire şayan.. 

Hele hele bir kürt vatandaşı olarak bugün yerli ve mili siyasi iradenin aksine Çin'in zulmü altındaki uygur konusundaki hassasiyetini görünce tüm ikiyüzlülere lanet ettim.. eğer onların ki müslümanlıksa ben budist olayım ama biliyorum ki sonsuz rahmet, merhamet ve hikmet sahibi ALLAH bu siyasetten razı değil. ve bunun hesabını o büyük gün geldiğinde soracaktır.. Tüm münafıkların yeri bellidir. 

Herkesin vardır bir hikayesi, ben denizinde vardı bir hikayesi..

Aslında çok meyilli değildim kızlara karşı ve bereceriklide sayılmam ve hala da beceriksizimdir.. Birinci sınıfta okulun futbol  takımında oynuyorum, dolayısı ile beni tanıyanların sayısı az değil ve okulda belli bir kitlemiz var idi ama derslerimde çok iyi değildi.. ve yaş olarakta ilk okulda sağlık sorunları nedeniyle sene kaybım vardı ve yaşım akranlarımdan büyüktü. o sene sınıfta kaldım.. ikinci yılımda sınıfın yaş ortalaması düşünce çok çekindim ve hatta okulu bırakmaya karar vermiştim, belkide hayılı olan o olacaktı ama vardı bir nedeni deyip ikinci yılın ikinci haftası sınıftaki tanıdık arkadaşların ısrarı ile tekrar başladık okula.. 

o sene okul yenilenmişti bizde küçük bir sınıfa denk gelmiştik.. yaşım büyük olduğu için yanıma önce kimseyi almadım tek oturdum ama okulun 3. haftası sınıfa bir iki ek yapıldı ve Berna da o gelenler içinde idi.. sınıfa daha girer girmez gözüm takıldı, yanım boştu ama yanıma almaya çekindim ve nasıl oldu bilinmez hemen önüme oturdu.. kısa bir süre yanımda da oturmuştu. ve aslında beni ona doğru iten şey onu zamanla tanımamdı, Berna o kadar naif ve zarif bir kızdı ki ona doğru akmamak elde değil. kimseye yukarıdan bakmaz ve bile isteye kimseyi kırmaz idi ama muhtemelen yapısı gereği herkesle çok samimi olmaz ve bir iki istisna haricinde herkesle belli bir seviyede olurdu.. onun bu zarif duruşu ve naifliği her geçen gün bende derin düşünceler oluşturdu, tabi önümde oturduğu için ara ara sohbetler ediyoruz, her konuştuğumuzda ona daha bir başka başka bakmaya başladığımı hissettim. sınıfımda lakayit ve yaramaz çocuklarda vardı ve bazen maksadını aşan şaka ve esprilerde yaparlardı bu durumlarda eğer şaka bernaya yapılırsa tavır alır onu uzaktanda olsa korumaya çalışırdım, tabi o bilmezdi.. hatta bir keresinde biri hayırdır neden onu koruyorsun dediğinde duygularımı belli etmeden "o diğer kızlardan farklı her şakayı kaldıramaz" dedim..  ve bir gün sınıf olarak sene sonu bir yerlere gidelim dedik. benim çok gidesim yoktu ama berna gelip sende geliyormusun dediğinde tereddütsüz tamam dedim, aslında çok yakın veya kanka boyutunda değildik ama aramızda bir güven durumuda vardı ve ortamda yaramaz çocuklar olduğundan belkide gevenebileceği biri olsun istedi.. 

işte film o gün koptu ve herşey aşikar oluverdi bir anda.. içimdekinin ne olduğunu ve adını koymaktan çekindiğim duygunun "AŞK" olduğunu anladım.. o ana kadar basit bir hoşlanma gibi düşünüp dahasından korktuğum için kendime bile itiraf edemiyordum ama o gün yaydan çıkan okun kalbe saplandığı gündü. ama adına aşk dediğim bu duygu platonik olmaktan öteye gitmedi ne o yıllarda kendimi ona layık gördüm nede ona cesaret edip açılabildim.. çünkü her güzel kız gibi daha popüler erkekler vardı ve onlarla olmayı düşünüyorlardı. onlarla kıyaslandığında benim rengim daha soluk ve sade idi. yani resimlerde arkada kalan idim.. 

Bir dönem sıra arkadaşım olan biri sanki biraz anladı ama bana defalarca söyletmek istemesine rağmen ben söyleyemedim. ergenlik gururumu nedir bilemedim ama hayatımda genel olarakta çok cesaretli biri değilimdir o günlerde de değildim.. 

ve yıllarca kalbimi işgal eden bu kız sonunda evlendi ve birbirinden güzel sanırım iki çocuğu  var.. şahsen liseden sonra hiç görüşmedik bir kaç kere sosyal medya üzerinden selamlaştık ve içimde eski tatlı bir anı olarak kaldı.. ve her zaman özel kalacak..


Benden bir oda istedin ama sen dünyam olmuşsun haberin yok..

Sokak satıcılarının bir gün olsun evlerine rahat ekmek götürebilmelerini sağlamak adına güzel bir akım başlamı. :))  Böyle güzel bir davranışın durumu daha iyi ve zenginler arasında artması ve örnek olması dileğiyle... 

merak edenler için izleyin

Hasan kaz dağları eteklerinde, ova da yaşayan bir delikanlı ve Emine de kaz dağları zirvelerine yakın bir yerde yaşayan bir dağ kızı olduğu bilinir. 

Hikayemiz esasen Sabahattin Ali'nin hikayesi olup bir türkmen kızını anlatır..

Hasan bir gün eşşeğine pazarda satmak üzere heybesini yükler, heybesinde patlıcan, domates vs vardır ve pazara doğru yola koyulur, o sıra da yolda Emine ile karşılaşır onunda eline pazarda satmak üzere değişik bitkilerden sümbül, anemon, lavanta ve çıra vardır.. Hasan ile tanışır beraberce pazara doğru giderler yolda hasan utanır eşşeğinden iner ve Emineye binmesini söyle oda "düz yolda binersem sonra dağa nasıl çıkarımm" der, beraberce pazara gider yüklerini satar ve dönerler. 

Dönüş yolunda Emine eve götürmek üzere 30 kilo tuz ve gaz alır. artık dağa gazla ve tuzla çıkar ama artık aşk ta vardır, Hasan ile birbirlerine aşık olurlar. 

Fakat Emine'nin annesi bu işin olamayacağını Hasan bir ova çocuğu sense bir dağ kızısın nasıl yaşarsın oralarda der.. Hasanın ailesi de aynı şekilde sen bir ova çocuğusun Emine ise bir dağ kızıdır nasıl yaşarsın dağlarda der.. 

Sonra aileler Hasanı bir imtihana tabi tutarlar, ve 40 okka yük ile ovadan dağa çıkmasını söylerler, bir heyecan ile Hasan yükü alır ve yola çıkar, Emine de kendisine eşlik eder. Emine o kadar çok sever ki Hasana hep moral verir ve onu destekler, ancak belli bir mesafeden sonra Hasan çok yorulmuştur ve sırtında ki yükten sebep sırtı yanmaya başlamıştır bir süre daha devam eder ancak bir yerde kalır ve Emine ye "hadi gel bur da bitsin ben çok yoruldum ve daha gelemiyorum" der, Emine de ailesine söz verdiği için olmaz der ve gider ama arkasından geleceğini düşünür. Fakat Hasan tükenmiştir ve orada yığılır. 

Emine dağdaki ailesinin yanına varır ve annesine hasanın yolda olduğunu söyle, beklerler ama gelmez. Bir an Emine Hasanın sesini duyar gibi olur ama annesi bir ses işitmez ve Emineye unutmasını söyler.

Emine bir hışımla Hasandan ayrıldığı yere gider ancak Hasan yoktur, hemen yandaki dereye düşmüş, boğulmuş ve oradan denize karışmıştır, O sebepledir ki o bölgeye "Hasan Boğuldu" derler ki Hasandan bir daha haber alınamaz. Buna dayanamayan Emine de dağlarda kaybolur ve o güzel Türkmen kızını bir daha gören olmaz..

Hasan Boğuldu bugün balıkesir Edremit ilçesinde Akçaya bağlı Beyoba köyünde küçük bir gölete sahip bir mekan ve her yıl büyük sayıda ziyaretçisi olan turistik bir yer halini almıştır.. mutlaka görülmeli.. 

Anadoluda bir zamanlar bir gezgün varmış, aslında Anadoluda bu insanlar aynı zamanda ulak olarak da adlandırılırmış.

Bir gün yine ulak bir köye uğrar, malum bu kişilerin işleri çocukları etraflarına toplayıp hikayer anlatmak, ve ulak yine başlamış hikayenin orta yerinden...

Bir zaman bir kasabada bir çoban yaşar, bu çoban çalışkan ve elinden her iş gelen bir tüccar imiş. köy köy  gezer peynirdir, yoğurttur, zahiredir toplar ve gider başka köylerde ve kasabalarda satar geçimini bu yolla sağlarmış.

Yine bir gün  bir kasabaya yolu düşer, kisabanın pazarına gider malının bir çoğunu satar ve burada zengin bir ailenin konağına uğrar elinde kalan son malzemeyide burada satar, öğleden sonra yola koyulacakken evde yemek saatidir ve evin hanımı bu çalışkan ve mert tüccarı evine yemeğe davet eder. yemektede tevafüken sanki bir misafir gelecekmiş gibi çok güzel yemekler hazırlanmıştır. leziz pilavlar, yumuşak ve lokum gibi etler, en meşhur çorbalar, tatlılar ve salatalarla bezenmiş sofrayı gören tüccar başka bir misafir geleceğini düşünerek "size zahmet vermiyim benim yemeğim var hem de en güzel kuzuya değişmem" der. 

Tabi evin hanımı merak eder ve bu arada kendisi hamiledir. Tüccara "yahu en güzel yemekler hazırlanmış gel soframıza ortak ol evimize bereket getir" diye ikramda bulunur ama tüccarın yemeğini de merak eder ve göster bakim yemeğini nedir der..

Tüccar atından heybesini indirir ve içinden beze sarılmış şekilde yiyeceklerini indirir ve açar, kadın ne görsün... ekmek, köy peyniri ve taze soğan.. evin hanımı sorar sen bunlar için mi öyle dedin diye, evet dedi bizim tüccar, "hele bir lokma ye" dedi ve bir parça ekmeğe otlu köy peynirinden ve taze yeşil soğan koyar ve evin hanımına ikram eder. Kadın bir lokma alır ve o kadar beğenir ki "gel yemekleri değişelim" der. Kadın o varlık içinde böyle bir keyiften mahrum olduğunun farkına varır ve o günden sonra çevresinde ki aileler için evinde yemek yaptırır ve bol bol ikram eder kendi de sık sık ekmek arası köy peyiniri ve taze soğan yer...