Neler oluyor
- avantaj bilişim (1)
- weble gelsin zetta (4)
- mehduh bayraktara göre , ysk üyelerinin müebbet ile yargılanma ihtimali (14)
- grand ısias otel (6)
- ali babacan (11)
- fenerbahçe en son şampiyonlar ligi'ne katıldığında... (1)
- mcdonald's da patates dürüm satılması (5)
- karnesini öğretmeninin önünde yırtan öğrenci kimin eseri (24)
- altılı masa'da seçimin kaybedilmesine sebep olabilecek 3 temel sorun ne olabilir. (8)
- haluk pekşen'in göz göre göre ölüme gidişi (9)
- uı/ux alanında kendimi nasıl geliştirdim (3)
- atilla taşın cumhurbaşkanı adayı (12)
- 1 papua yeni gine kinası kaç tl (8)
- şirketlerde eğitim ve kurumsallaşmaya dair (4)
- çetin emeç (5)
- karanlıkların lordu inan kıraç (9)
- barış için müzik vakfındaki taciz skandalı (5)
- hastanelerden alınamayan randevu (1)
- gece yatmadan zeytinyağı içmek (1)
- sabah aç karna türk kahvesi tüketmek (2)
- benzinin 30 tl ye dayanması (1)
- açlık ve yoksulluk sınırı (2)
- uzun bacaklı ingiliz (1)
- abd'nin karanlık tarihinin bir parçası (1)
- 5 haziran dünya çevre günü (1)
- hurma çekirdeğinden türk kahvesi (1)
- bu güne kadar izlediğiniz en iyi belgeseller (2)
- eğitimde fırsat eşitliği (1)
- yağ yakmanıza yardımcı ara öğün kereviz sapı detoksu (1)
- dili doğru kullanmak 3 (2)
- okuma vakti (2)
- incir uyutması (6)
- bu garibin derdi varmış (1)
- ahmed el belhi (1)
- kış geliyor doğalgaz fiyatları uçtu (3)
- antalya seo (2)
- 850’li numaralardan bıktık (14)
adiloldunya neler yazmış
Günlerdir monuşulan şu kanal neydi argumanı Montrö boğarlar sözleşmesini abd için bay-pass etmek için falandı.. hükümettekiler ne dedi yok öle bir şey şimdi görüyoruz ki bu ara dünyada her inşaat projesine salça olan çinliler ki ellerinde bol para var ve bunu kendi politikaları için kullanmak istiyorlar. çünkü orta vade de istanbul ve türkiyeye en az 8 10 milyon çinli getirmeyi planlıyorlar.. diğeride bir kaç gün önce konuşulan abd li firma. hemen nasıl da çıktı ortaya..
Kamunun gururla anlattığı ve yap işlet devret modeli kapsamında limak vs.. grubuna verilmiş. Garanti geçiş sayısı yakalanamadığı içinde geçen yıl hazineden vatandaş için harcanması gereken 500 milyon doları adamara vermişler..
Yazıklar olsun..adaletiniz bu işte.
Avustralya'nın kontrol altına alınamayan yangınlardan ve kuraklık sebebiyle, su kaynaklarını tükettiği gerekçesiyle yaklaşık 10 bin yabani devenin helikopterlerden ateş edilerek itlaf edilecekmiş.
Avustralya basınında yer alan haberlerde, eyaletin kuzeybatısındaki Anangu Pitjantjatjara Yankunytjatjara (APY) bölgesinde yerel yöneticiler, su kaynaklarına akın ederek yerleşim yerlerine zarar verdikleri için yabani develerin toplu halde itlaf edilmesine onay verdi.
APY yetkililerinden Marita Baker, gazeteye yaptığı açıklamada, "Sıcağa ve rahatsızlık verici koşullara hapsolmuş durumdayız. İyi hissetmiyoruz, çünkü develer geliyor ve çitleri aşarak evlerin etrafında dolanıyor, klimaların bile suyunu içmeye çalışıyor." dedi.
Bölgede artan yabani deve nüfusunu kontrol altına almak için yarın başlayacak ve 5 gün sürmesi beklenen itlaf operasyonunda, keskin nişancılar helikopterlerden ateş ederek 10 bin civarındaki hayvanı itlaf edecek.
Avustralya'da yabani deve sayısının 1,2 milyondan fazla olduğu belirtiliyor.
Güney Avustralya Çevre ve Su Departmanı (DEW) tarafından, yaklaşık 10 bin yabani devenin bölgedeki tanklar ve musluklar dahil su kaynaklarına akın ettiği tahmininde bulunuldu.
Susuzluktan binlerce hayvanın alyapıya zarar verdiği ve birbirini ezip öldürdüğüde söylendi..
Peki anlamadığım en küçük hayvan hakları ihlalinde dünyayı ayağa kaldıran dünya bakalım 10 bin can için ne diyecek merakla bekliyorum..
Beş kıbrıs adası büyüklüğünde alan yanmış.. ama Avustralya hükümeti 4 yangın söndürme aracı kiralayacakmış. kıta hükümetinin neden bu kadar aciz kaldığını yada neden böyle davrandığını anlamıyorum.. endini bir çok açıdan dünyanın geri kalanından izole etmiş bir toplum ama 20 eylülden beri yaklaşık 17 gündür aralıksız devm eden yangın nasıl söndürülemez gerekirse BM duruma el atmalıydı ve yardım istenmeliydi..
Bir kasıt olabilir mi?
Bazı bilimsel çalışmaların yorumlarını paylaşmak istiyorum;
–25m. derinlik çok yetersiz. Tankerlerin büyük kısmının minimum 20 m. su kesimine sahip (suya gömülü kısım), 35 m. olanlar da var. Tehlikeli madde taşımacılığı da bu gemilerle yapılıyor. Boğazda tehlike yaratacak gemiler de bunlar. Kısaca bu tankerlerin buradan geçişi mümkün değil!
–Karadeniz Marmara’ya göre daha yüksek rakımda. Dolayısıyla kanaldaki az tuzlu Karadeniz suyu olacak. Dolayısıyla suyun kaldırma gücü daha zayıf olacak. Böyle bir suda gemiler daha fazla suya gömülür. Ağır yük gemilerinin geçişi bu anlamda da zor!
-Ağır yük taşıyan gemilerin boyları 245 ila 415 m. arasında değişiyor. Bir kaza anında genişliği 200 m. civarında olan kanal kapanır.
–İstanbul Boğazı’nda Karadeniz’den Marmara’ya doğru akıntı hızı fazla olup genelde 3-4 knot civarındadır. Kuvvetli poyraz fırtınalarında 7-8 knota çıkar. Kaptanlar Karadeniz’den Marmara’ya dönüşü sevmezler. Dönüş yüklü olduğu için gemiyi kontrol daha da zorlaşır. Kanalda ise akıntı hızı daha da fazla olup yaklaşık 10 knot civarında olacak. Hiçbir gemi kaptanı bu süratle aşağı doğru inmek istemez. Çok tehlikelidir. Gemiyi kontrol altında tutamazsınız.1
Bizzat gemi kaptanlarının söyledikleri bunlar.
Ayrıca;
Projenin maliyetinin 20 milyar dolar yani yaklaşık 120 milyar TL olacağı ifade ediliyor. Ki kesinlikle bu kadarla kalmayacağı öngörülebilir. Çok kırılgan ekonomiye sahip bir ülke için iyi para sanırım.
Bu para, başlangıçta yap-işlet-devret kapsamında bir yüklenici vasıtasıyla karşılanacak. Anlaşma kaç yıllık ise yüklenici firma, o süre içinde kanaldan geçişi ücretlendirerek alacağını tahsil edecek. Peki, yeterince geçiş olmazsa ki önceki yazımda da belirttiğim gibi buradan ticari gemilerin geçmesi çok mümkün görünmüyor. Bu durumda hayatında İstanbul’a gitmemiş Kırşehirli Hasan, Trabzonlu Temel Reis, Amasyalı Ayşe Teyze bu parayı ödeyecek. Yani vergi yükü daha da artacak.
Hazırlanan ÇED raporuna göre, bu projeyle İstanbul yıllık ortalama 32,7 milyon metreküp su kaybına uğrayacakmış. 46 km. uzunluğundaki kanal gerçekleşirse Sazlıdere barajı yok olacak. Terkos barajı çok büyük olasılık tuzlanacak. İstanbul, bu anlamda önemli su kaynaklarından mahrum kalacak (Bu iki baraj İstanbul suyunun yaklaşık %40’ını karşılıyor).
Çünkü bu projeyle, İstanbul nüfusuna eklenecek 2 ila 3 milyon nüfustan bahsediliyor. İstanbul, mevcut durumda dahi su ihtiyacını karşılamakta güçlük çekerken, azalacak su kaynaklarıyla böylesi bir yükü kaldırabilir mi? Kaldıramayacağı çok açık!
Sudan bahsetmişken hemen ekleyelim, Küçükçekmece gölü de bu projeyle tarihe karışacak.
Uzatmadan projeyle ilgili bilim insanlarından derlediğim diğer verileri de paylaşayım. Bu kanalın yapımıyla;
-200 binden fazla ağaç kesilecek. Yeni havaalanı için kesildi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü için kesildi. Üstüne de buradaki ağaç katliamı. Bu alanlar İstanbul’a oksijen sağlayan yerler. Bu projelerle İstanbul’un akciğerlerine bıçak saplanıyor. Bu devasa şehir nasıl hava alacak?
-Hesaplanabilir rakamlara göre 2 milyar metreküp civarında hafriyat çıkacak. Bu miktar, İstanbul’da 50 yılda çıkacak hafriyat toplamıdır. Nereye dökülecek?
-Bu projeyle, söz konusu bölgenin depreme daha hassas hale geleceği, tüm uzmanlar tarafından altı çizilerek belirtiliyor.
– İstanbul kanalı ile İstanbul Boğazı’nın Trakya ile kara ulaşım bağlantısı kesilecek. Kanalın batısına yapılacak bir düşman saldırısında batıdan askeri birlik kaydırmak köprülere tabi olacak. Savaş anında köprüler bombalanacağı için bu imkân kalmayacak.
-Kanalla 8 milyonluk bir ada yaratılacak. Savaş sırasında yapılacak düşman saldırısı veya bir doğal afet sırasında bu devasa ve yoğun nüfusun tahliyesinin hemen hemen imkân dâhilinde olmadığı görülmüyor mu?
Bu işin alevlenmesinin CB’nin ABD’ye gidişinden sonra olduğunu unutmayalım.
Peki, bu Kanal İstanbul projesi, içeride, dışarıda pek çok çetrefilli sorun yumağıyla boğuşurken, neden bugün yeniden alevlendirilip gündeme alındı..
problemlere çözüm getirmeden, yangından mal kaçırır gibi “kim ne derse desin yaparız”ın asıl nedenini kim açıklayabilir?
Ülkenin değil ama bu projenin birilerinin faydasına olduğunu düşünüyorum. Kimlere mi?
Sayayım;
1 ) Karadeniz’de donanma bulundurmasının tek engeli Montrö’yü, kanalın yapımından sonra, “Şartlar değişince, hukuk yeniden gözden geçirilir” prensibini ileri sürerek tartışmaya açan ABD’ye,
2 ) Megalo İdea kapsamında, ne tesadüf, tam da kanal yapılması planlanan hatta kadar olan bölgeyi kendi topraklarında gösteren, söz konusu projeyle büyük hayallerinin gerçekleşebileceğine olan inançlarının artacağını düşündüğüm Yunanistan’a,
3 ) Tarım ve Hayvancılığın yoğun yapıldığı kanal çevresindeki 30 milyon metrekarelik araziyi yıllar öncesinden köylülerden çok ucuza satın alarak kapatan Arap rantiyecilere ve onlara bu tüyoları veren işbirlikçilerine,
4 ) Çölde yaşamaktan bıkan, suya ve yeşile hasret, asgari 250 bin doları bulunan, bu sayede başka bir bedel ödemeden TC vatandaşı olabilen ve burada yapılacak konutlara yerleşerek rahat bir hayat süreceğini düşünen birkaç milyonluk Arap’a,
5 ) Kanal üzerinden elde edilecek ranta dayalı gelir ve kanal etrafında inşa edilecek devasa şehir nedeniyle inşaat sektöründeki canlılık sayesinde ekonomiyi yapay olarak düzeltip, en az 10 yıl daha iktidarını sürdüreceğini düşünen hükümete.
Net olarak ifade edeyim ki; bu kanal, Türk Milleti’nin böğrüne sokulan bir hançerdir. Hükümet, gerçekten yerli ve milli ise, gelecek nesilleri düşünüyorum lafzında samimiyse, bu projeden iş daha fazla uzamadan vazgeçer.
Süleymani, Trump'ın Temmuz 2018'de İran'a yönelik savaş tehditlerine ilişkin yaptığı bir konuşmada, "Bizi dünyada 'benzeri görülmemiş' bir eylemle tehdit ediyorsunuz. Savaşı başlatabilirsiniz ancak onu bitirecek olan biziz." ifadelerini kullanmıştı.
Süleymani, savaş sırasında Saddam Hüseyin'e karşı mücadele eden Iraklı Kürt liderlerle iyi ilişkiler kurdu. 1991'deki Körfez Savaşı'nda silahlı Şii gruplar ile ilişkiler geliştiren Süleymani, bu grupların ayaklanmalarını organize etti.
Saddam'ın 2003'te ABD'nin Irak'ı işgali sonucu devrilmesinden sonra ABD ordusuna karşı savaşan Şiileri perde arkasından yöneten Süleymani, bazı Sünni grupların da eğitim ve silahlandırılmasında rol üstlendi.
Süleymani, bir yandan ABD ile savaşan grupları komuta ederken bir yandan da Irak'ta ABD ve İran arasındaki pazarlıklarda en önemli söz sahiplerindendi. Bu nedenle Süleymani, askeri kimliğinin yanında diplomat kimliğine de sahip bir komutan olarak öne çıktı.
Kasım Süleymani Irak'ta sadece Şiilerle değil Sünni liderlerle de iyi ilişkiler geliştirdi. Eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani başta olmak üzere bir dizi siyasetçiyle yakın ilişkileri bulunan Süleymani, Şii lider Mukteda el Sadr'ın diğer siyasi gruplarla uzlaşmasına da yardımcı oldu.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail arasında imzalanan Eastmed Doğu Akdeniz doğalgaz boru hattı projesi
başka bir kaynakta 11.84 olarak açıklandı. hangisi doğru..
Gerçi ne fark eder ikiside doğru değil.. devletler ki özellikle bizim gibi olanlar her zaman daha düşük açıklar.
Piyasanın reel enflasyonu en az %20 nin üzerinde olduğunu düşünüyorum ki mutfakta bu oran daha fazladır..
Kurumlara alım yapılırken öncelik puan ve liyakata bakılır ya, memlekette son yıllarda ayaklar altına alınan emekler var.
Aynen şöyle yazmış bir kardeşimiz;
mülakat ile mağdur edildik. mağduriyetimizin gündeme getirmesini istiyoruz. lütfen paylaşarak gündeme gelmesine yardımcı olalım.
olay 26.12.2019 da açıklanan sonuçlara göre ceza ve tevkif evleri genel müdürlüğü görevde yükselme sınavında gerçekleşmiştir.
müdür olabilmek için yazılı sınavda derece yapan adaylar sözlü sınav ile elenmiş ve 75 kişilik kadroda kendilerine yer bulamamıştır.
1.aday: 100 puan (başarısız ilan edildi)
2.aday: 99 puan (başarısız ilan edildi)
3.aday: 97 puan (başarısız ilan edildi)
4.aday: 96 puan (başarısız ilan edildi)
5.aday: 96 puan (başarısız ilan edildi)
6.aday: 96 puan (kazandı)
7.aday: 95 puan (başarısız ilan edildi)
8.aday: 95 puan (başarısız ilan edildi)
bu adaylar başarısız ilan edilirken, yazılı sınavda 60,1 puan alarak barajı zor aşan onlarca aday sözlü sınav neticesinde başarılı sayıldı. liyakat kavrami ayaklar altına alındı. mülakat bazı unvanlar için gerekli olabilecek bir müessese olsa da, ülkemiz de isletilemedigi icin mülakatları kaldırılmak gerek.
sonuçlar açıklanırken puanlar gizlenerek açıklandı.
(bkz: https://www.memurlar.net/…av-notlarini-gizledi.html)
diğer seçenek, mülakatı değil, yazılı sınavı kaldırmak. en azından emekler çalınmamis olur
bir iddia var ancak eğer gerçekse, süper bir ayar olmuş.
Trabzonspor'un, Denizlispor'a 2-1 yenildiği maçın ardından berat albayrak, Ünal Karaman’a "bu nasıl futbol hoca" diye sordu, karaman ise "bu nasıl ekonomi diye biz size soruyor muyuz" yanıtını verdi. istifaya giden sürecin bu diyalogla başladığı düşünülüyor... ulan damat yine eline yüzüne bulaştırdın mevzuyu..
Bu halife Hayfer ABD de sürgünde olduğu sürece CIA binasına yakın bir yerde yaşamış 20 yıl boyunca demek ki abd bu adamı bunun için yıllarca beslemiş demek. o yüzden daha kaddafinin gözdesiyken çat ile girişilen şavaşta malup edilip 300 askeri ile esir alındı ve gözden düşürüldü sonra da malum sürgün süreci başladı..
Kanal Çanakkale , Kanal İstanbul’un olmazsa olmazıdır. ABD'nin talebi üzerine Marmara denizini bay-pas etmek ve Montrö’yü delmek, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki uluslararası “askeri” bariyeri yıkmak için sanırım çok gerekli. Gerçekleşirse, geçilmezliği “uluslararası teminat” altında olan Çanakkale, geçilebilecektir.
Asla kabul edilemez!
Şimdi seyredin oradan da dubaililer, katarlılar, şeyhler ve hertürlü şerefsizler arsa toplamaya başlar.
Sözüm ona BM nin karanlık yüzü, batılı askerler gittikleri her yerde bu rezaleti yaşatıyor ama BM nin diğer üyelerinden ses çıkmıyor. alın size kan donduran bir haber daha.
Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü askerlerinin Haiti'de görev yaptıkları dönemde yüzlerce genç kızı ve çocuğu hamile bırakıp yoksulluk içinde tek başlarına çocuk büyütmek zorunda bıraktığı belirtildi.
Akademisyenlerin yaptığı araştırma, hamile kalan kızların birçoğunun 18 yaşından küçük olduğunu ve temel ihtiyaçlarını karşılamak için para karşılığı seks yaptığını ortaya koydu.
The Conversation adlı akademik sitede yayımlanan araştırmaya göre, "11 yaşındaki kız çocukları bile cinsel istismara uğramış, barış gücü askerleri tarafından hamile bırakılmış, sefalet içinde tek başlarına çocuk büyütmek zorunda bırakılmıştı".
Birmingham ve Ontario üniversitelerinden araştırmacılar, Haiti'de 2.500 kişi ile konuşup BM barış gücü misyonunun etkilerini inceledi. 265 kişi BM askerlerinin genç kızları hamile bırakmasından söz etti.
Hamileliğin ortaya çıkması ile bundan sorumlu olan askerlerin kendi ülkesine geri gönderildiği, böylece Haitili genç kızların kendi başına bırakıldığı ifade edildi.
Kripto para, takas işlemlerinde kullanılabilen, tamamen dijital, şifrelenmiş, sanal para birimi. Kimilerine göreyse geleceğin para birimi.
Günümüzde kripto para birimleri pek çok kişi tarafından duyulmuş, devlet başkanlarından dev şirketlere kadar herkesin çok fazla dikkatini çekmiş durumda. Takas işlemlerini doğrulamak ve güvenli şekilde gerçekleştirmek için kriptografi kullanılır. Herhangi bir fiziksel karşılığa sahip değildir.
İlk kripto para olan Bitcoin, 2009 yılının başlarında Satoshi Nakamoto kod adıyla ortaya çıkan kişi ya da kişiler tarafından geliştirildi. Satoshi Nakamato tarafından geliştirildiği söylenmesine rağmen kim ya da kimler olduğu belli olmayan kişi(ler) tarafından açık kaynak kodlu yazılım olarak paylaşıldı.
Nikola Tesla, Sırp kökenli Amerikalı mucit, elektrik mühendisi, makine mühendisi ve fütürist. Günümüzde alternatif akım elektrik kaynağı sistemine verdiği katkılarla tanınmaktadır. Fizikçi ve elektrofizik uzmanı.
Doğum tarihi: 10 Temmuz 1856 Hırvatistan
Ölüm tarihi ve yeri: 7 Ocak 1943 ABD
Tesla'nın Milca, Angelina ve Marica isimli üç kız kardeşi vardı. Tesla hiç evlenmedi. Kolay öfkelenen bir yapıya sahipti.
Tesla annesinin desteği ile fizik ve matematik alanında bilgisini ilerletti. Avusturya Prag Politeknik Üniversitesi'nin Graz'daki okulunda okudu. Almanca, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca öğrendi.
Babasının ölümü üzerine okulu bırakan Tesla, Paris'te bir telefon şirketinde çalışmaya başladı. Burada doğru akım motorları ve dinamolar konusunda önemli tecrübeler edindi. Bu dönemde firmada döner makinelerini korumak için regülatör benzeri kontrol cihazları icat etti.
Nikola Tesla, dünya bilim tarihini etkileyen ve değiştiren deneylere ve icatlara imza attı. En önemli buluşu elektriğin kablosuz olarak taşınabileceğinin deneysel olarak Londra fuarını aydınlatarak ispatlamasıdır. Bugün bilinen tüm iletişim sistemlerinin, uzay teknolojilerinin ve kablosuz iletişimin temelini attı.
Tesla'ya göre doğru akımı kullanmak sistem olarak yanlıştı. Alternatif akımı kullanarak jeneratör ve motordaki komütatörü ortadan kaldırmak gerektiğini düşündü. Ancak alternatif akım ile çalışacak bir motor bulunamadığından işi kolay olmadı. Sınıf arkadaşı Szigetti elektrik endüstrisinde devrim yaratacak dönen manyetik alanı keşif etti. Böylece komütatör ortadan kalkmış oldu. O da alternatif akım elektrik sistemini baştan sona tasarladı. Enerjinin ekonomik iletimi için yükseltici ve alçaltıcı, transformatörler ve motordan mekanik güç elde etmek için alternatif akım motorları onun tarafından bulundu.
Nikola Tesla, uzaktan kumanda sistemini bir araca uygulayan ilk kişidir. 1 metrelik bir tekneyi uzaktan kumanda ile yüzdürdü. Uzaya ses dalgaları gönderen ilk kişi oldu.
Not alma alışkanlığı yoktu. Her şeyi aklında tutuyor ve uyguluyordu.
Nikola Tesla, 7 Ocak 1943 tarihinde 86 yaşındayken New Yorker Oteli'nin 33. katında ölü olarak bulundu.
Asistan Doktor H.W. Wembly teşhisine göre Tesla, koroner damarların kan pıhtılaşması ile tıkanması sonucu hayatını kaybetti. Ölmeden önce teleforce silahı adını verdiği bir çalışma yürütmekte olan Tesla'nın bütün dokümanlarına ABD hükümeti tarafından el konuldu.
Ve yerli oto tanıtıldı, devlet 30bin alım garantisi verdi, yerli ve milli denen araç italya da tasarlanıp yapıldı. 50 60 yıldır montaj sanayi ve teknolojisi olan bir ülkeyiz ve çok ciddi bir birikime sahibiz ancak bir aracı protatip bile olsa burada yapamadık. önemli değil. Ancak bakalım önümüzdeki iki yılda hangi aşamaya geleceğiz göreceğiz.
Umarım ilki gibi bir hayal kırıklığı yaşatmaz ve inş başarılı olunur..
OPPO'nun 48 MP arka kameraya, 16 MP ön kameraya sahip yeni telefonu A9 2020 için piyasaya çıktı.
Kamera: kamera konusunda biraz endişem vardı ama hiç öyle olmadı. gayet iyi bir kamerası var. 48 mp arka, 16 mp ön kamera. arka tarafta aynı zamanda 8 mp'lik ultra geniş açılı kamerası ve 2 tane 2 mp'lik kamerası var. geniş açı fotoğraf sevenler için iyi bir özellik. video performansını da beğendim; hareketliyken görüntüyü mümkün oldukça sabit tutuyor.
İşlemci: Ben ram olarak 8 gb'lık olanı aldım ve snapdragon 665 işlemciyi tam performans kullanabilmek için 8'i tavsiye ederim. donma, uygulama kapanması, aşırı ısınma gibi şeyleri yaşamadım. ayrıca telefon default 128 gb ile geliyor. 128 yetmez diyenler için harici hafıza desteği var.
Ekran: Ekranı 6.5 inç. ekran kasa oranı yüksek. yukarıda anlattığım kamera deneyimini yükseltmek için güzel ve şık bi tasarım yapmışlar. parlak gün ışığında rahat okunan bi ekranı ve arka tarafta parmak izi sensörü mevcut.
Batarya: Bence en önemli konu telefonun bataryası; 5000 mah.olarak tasarlanmış, telefonu alırken baktığım detaylardan biri de buydu. her gün telefon şarj etmekten baymış biri olarak ilacım oldu bu devasa batarya. 2 gün rahat ettiriyor. bu konuda tek eksi şey hızlı şarjı desteklememesi. hızlı şarj da olsaydı harika olurdu.
Alınır mı derseniz şahsen alınır derim... tercih sizin..
ee bi zahmet.. ülkede 2018 de 378bin oto satışı yapıldı ki 800bin ve 1milyon rakamlarını hatırlıyoruz.
Çok temel bir matemetik, fransızların yaptığı gibi en azından kamu da yerli kullanımı zorunlu olsa 10bin lerce araç yapar geçen gün taksiciler odası sanırım 17bin sipariş veririz demiş. birde bunun dış pazarını oluşturusan ki devlet desteğiyle her türlü yaparsın. yüzbinlerce araç yapar. birazda türk işi olmaktan çıkarır kaliteli bir şey olursa bence kötü sonuç vermez..
Çok bilinen sözdür. Zannedilir ki İtalya'nın başkenti Roma için söylenmiştir.
Ama kastedilen Roma, "Nouva", yani "Yeni Roma", yani "Konstantinople", yani "İstanbul"dur.
Hikayesi ise şöyledir:
Bizans İmparatoru Büyük Konstantin (272- 337), sadece beş bin kişinin yaşadığı Byzantium'u, Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapmak ve yeni bir şehir yaratmak için 324 yılında kolları sıvar ve yedi tepeli şehri 14 bölgeye ayırarak işe koyulur.
Büyük bir saray (İmparatorluk Sarayı), Senato Sarayı, Aya İrini Kilisesi, Kutsal Havariler Kilisesi (bugün yerinde Fatih Camisi vardır), Ayasofya (başlar ama bitiremez), 33 bin kişilik bir Hipodrom, su kemeri, kendi adını taşıyan heykellerle süslü bir meydan (Çemberlitaş), annesi Augusteum adına bir meydan inşa edilir ve şehir ülkenin her tarafından getirilen antik sanat eserleri ile süslenir.
Şehrin korunması için eski surlar yıkılır ve yerlerine bugün hiçbir izi kalmayan Konstantin Surları inşa edilir.
Ayrıca Ayasofya'nın önünden başlayarak "Meşe" adıyla büyük bir bulvar (bugünkü Divanyolu Caddesi) açılır.
Altı yıl süren faaliyet sonunda ortaya muhteşem ve modern bir şehir çıkar.
11 Mayıs 330 Pazartesi günü geldiğinde yapılan büyük bir törenle Byzantium, Roma İmparatorluğu'nun Başkenti olur ve şehre senatonun da kararıyla Nuova Roma (Yeni Roma) adı verilir.
Büyük törenlerle kutlama yapılır.
İki yıl kadar geriye döndüğümüzde, yani inşaatın devam ettiği sırada bir gün baş mimar Leontius, İmparator Konstantin'e şöyle der;
- Majeste! İmparatorluk ailesi yakınlarının, senatörlerin ve devlet ileri gelenlerinin oturması için Kutsal Havariler Kilisesi'nin olduğu bölgeyi ayırdık. Halk için ayrılan bölge ise küçük limanla büyük liman arası. Gerek küçük liman ve gerekse büyük limanın etrafı ticaret erbabına ve denizcilere ayrılmıştır. Daha sonraki yıllarda yerleşim kendi mecrası içinde devam edecektir. Ancak bir noktaya daha işaret etmem gerekecektir. Bizim kanımıza göre Byzantium dünyanın merkezi haline getirilmelidir. Bunun için önce, halen Kudüs'te muhafaza edilen ve İsa tarafından dokunulduğu için kutsal sayılan "Milion" isimli bir taş vardır. Bu taşın getirilip yıkıntı halinde bulunan tapınağın (O sırada henüz Ayasofya yoktur) karşısına yerleştirilmesi uygun olur. Taşın olduğu yer dünyada (0/ Sıfır) noktası sayılmalı ve bütün mesafeler bu noktadan itibaren ölçülmelidir. Eğer bu gerçekleşirse, taşın hemen yanına bir büro inşa edilecektir. Bu büronun görevi, başvuranlara o noktadan itibaren uzaklığı ve yolları gösteren haritalar satmak olacaktır. Bir örnek vermem gerekirse, Byzantium'dan Antakya'ya gidecek yolcular ve kervanlar buradan gelip harita satın alacaklar ve Antakya'ya kadar nasıl, hangi yolu takip ederek kaç günde gideceklerini bileceklerdir. Ayrıca yollar üzerinde konaklama yerleri de işaret edilecektir. Böylece Byzantium dünyanın merkezi haline gelecektir...
Gerçekten de aynen öyle olur.
Milion taşı Kudüs'ten getirilir.
Ayasofya'nın karşısına yerleştirilir.
1453 yılına kadar o taşın bulunduğu yer artık dünyada (0/Sıfır) noktasıdır.
Onun için, "Bütün Yollar Roma'ya çıkar" sözü, Nouva Roma (Yeni Roma), yani Konstantinople, yani İstanbul için söylenmiştir.
Başka bir ülkede olsa, ışıklarla aydınlatılan, özel önem verilen bir müthiş turizm cazibesi ve para basma makinesi haline getirilecek olan "Milion Taşı", Ayasofya'nın karşısında pek de fark edilmeden, 1683 yılından beri durmaktadır. Üstelik ismi yanlış yazılan tabelasıyla...
Projeye malum bakanlık ve başkanın müdehalesi ile ÇED raporu verildi. Allah akıl fikir versin. ulan çed'i kabaca tanımı ile bilmeme rağmen istanbul haritası gözümün önünde ve istanbulun nufus yoğunluğu göz önüne alındığında verilmesi mümkün olmayan bir rapor ile onay verildi.
Tam bir rans projesi ve müşterisi çıkmazsa biz yaparız diyecek kadar gözü dönmüş.
Almanya da bir tv kanalında röportaj veren ibrahim kalın şahsen tanık olduğum o düzgün ingilizcesiyle savunduğu ve kanımca birçok yalanı barındıran konuları çokta ezilmeden ve karşısındaki moderotörün her türlü kışkırtmasına rağmen iyi idare etti denebilir.
Ancak zaman gazetesinde yazıyorken orada çalışmıyorum demek ne demek aklımızla dalga geçiyor kamil..
Ayrıca devletin İŞİD ve başka örgütlerle mücadelesini anlatırken kamuoyunu inandığı yalanlarla kandırmak meslek haline gelmiş bunlarda ki bugün bu ülkenin en az yarısı o İŞİD i batı devletleriyle beraber büyüttüklerini biliyor... ve hatta onlarla petrol ve tarihi eser kaçakçılığı yapıldığınıda birçok kaynakta okuduk.
KHK ile işten atılan ve mahkemece suçsuz bulunan bir çok kişiyi neden işlerine iade edilmiyor sorusunu cevaplamadı bile..
Ama bazı maduriyetler var dedi allah için. kusurlarımız olabilir dedi allah için. tabi yersen...
Geçirdiği seçim dönemini hepimizi bildiği ekrem başkan teke tekte ki muhabbetini dinledim. ulan ülkeyi yönetenlere tek tek ayar verdi ve nasıl haksızlıklara uğradığını ve milyonlarca insann hakkını hukukunu nasıl çiğnendiğini anlattı.
kamu bankaları kredi vermedi ve yurtdışından kredi kaynağı buldu. belediyeyi milyarlarca dolar borcun altına sokmuş haramzadeler ve diyorlar ki sen borçları öde yeter başka bişey yapma yatırım yapma ve mümkünse çok konuşma.
Adamın yetki sahasındaki konular için bile fikrini sormayan soysuzlar birde adama her türlü trolluk yapıp laf ediyorlar..
bekarlığa veda vergisi ;) namı diğer bekarlık vergisi
Son günlerde malum konuşlan bir konu "bekarlık vergisi" bir kere insan haklarına aykırı bir durum çünkü bazı insanlar gerçekten evlenmek istemez çünkü yaşadığı deneyimler onu soğutmuş ve bir kadını sevmeden evlenip onu üzmek istememesi olabilir..
Ayrıca tamamiyle maddi sorunlar ve güvensizlik olaiblir..
Sonrasında malum adetler gelenekler diyip bir ev fiyatına düğün yapan yada sartları zorlayıp 4 5 sene sadece borç ödeyecekleri bir tablo yaratırlar kendilerine özellikle görgüsüzlük boyutuna gelmiş genç kız ve onları çok sevdiklerini iddaa eden ailelerin istekleri..
Şimdi burdan "ama hayatımızda bir kere evleniyoruz oda eksik mi olsun" dediklerini duyar gibiyim..
Ah be ablacım bunlar hep tuzak diyesim var ama anlamaycaksın.. yani hakkaten gelenek kısmını hiç düşünmüyorum çünkü çoook önemsiz ancak elinizi vicdanınıza koyun yani millet erkek kız fark etmez evlenmeden önce 2 3 yıl birikim yapar ne bilim çeyiz hazırlanır sonra düğün dönemi birbirinden gereksiz bir dünya harcama ile en az 2 3 yıl daha ki daha da uzun olabilir önemli miktarda borç ödersiniz ve hayatınızın en güzel günleri hep sıkıntı içinde geçer..
Osmanlıda bu vergi varmış vs.. abi zaman o zaman mı.. peki o zaman devlette bu toplayacağı vergiyi yeni evlenenlere faizsiz bir şekilde başvuru yapan herkese vermek kaidesi ile vereceğini bildirsin o zaman sorun yok derim ama merkez bankasının kaynaklarını savurgan bir eda ile tüketen bir hükümet hiç güven vermiyor açıkçası...
Tabi bu durum ülkenin genel politikaları ve ekonomisiyle de ilgili.. eğer ortan güvenli değilse ve adalet aksarsa insanlar evlenmekten ve bu güvensiz ve adil olmayan ortamda birinin sorumluluğunu almak ve bu düzenin ortasında çocuk sahibi olmak istemez..
Ama bu düzeni işletenler kendilerine yakın olanlara durmadan üremeleri konusunda telkinlerde bulunur..