01muhammet01 neler yazmış

Yazar takip için üye girişi yap. Bu yazarı 2 kişi takip ediyor

Masal gibi bir aşkmış sevdası 

İyi Gün geçene kadar yâr varmış

Aşk imiş mecnuna Leylası 

Duydum bu garibin derdi varmış


Gül teninde kokusu yarin

Bitti takatim, kalmadı halim.

Ne olur bilinmez benim ahvalim.

Dediler bu garibin derdi varmış.


Bindi sırtımıza hayat çilesi.

Var benim ömrümün çok acelesi 

Nasip olmaz niye, kader böylesi.

Duydum, bu garibin derdi varmış.


Uzaklardan Esen zemheri ayazı

Bu nasıl sevda, yutkundurur boğazı.

Ben dertli dertli çalayım sazı.

Dediler o garibin derdi varmış.


Elleri kirlenmiş, sararmış yüzü

Kalmış yollarda iki gözü

Benden olsun cihana, delikanlı sözü.

Duydum garibin derdi varmış.


Boynunu bükmüş, haller garibin.

yakasını tutmuş, kimler garibin 

ne bilsin halini, eller garibin 

duydum garibin derdi varmış.


Muhammedim öleyim yoluna 

can Ahmedim gelebilsem yanına.

kapılmış dünyanın rüzgarına

duydum garibin derdi varmış.











Ne bayram değil mi, bir yanda hüzünlerin mirası var, bir yanda umutların devri.

Ne bayram ama değil mi, bir yanda hayal tüccarlarınin en adi işleri var, bir yanda derdi yaşamak olanların umutsuz hikayeleri.

Dedim ya dünya kavanoz dipli diye, 

Ne yana çevirsen aynı bu geçmişine yandığımın dünyası.

Boyalı gülüşler, kalp usandıran yalandan sevisler, 

Ne bayram değil mi, caddelerde bekleyen kalabalıklar ordusu, katil zanlısı kim bu hayatların. 

Kim bu kadar vahşi ve acımasız olan.

Derken Radyoda çalan şarkı sözü ilisiyor kulağıma söylesene fani dünya gam yükümüsün diyor sanatçı. Bende diyorum Ey dünya elbet biter bu macera.Diner garip yüreklerde ki sancı.

Ne bayram ama değil mi, yalan kokan sosyal medya kurbanlarının kurbanı olduk. Cam şişelerde kaldı çocukluk. Samimiyet, dostluk, cana canlık.

Lüx arabaların dikiz aynalarinda kaldı bize ait olan ne varsa.

Dedim ya ne bayram ama değil mi, umut fakiri bedenlerin, yoksul gönül muhaliflerinin sarhoşluk naralarindan başka birşey yok görüp göreceğimiz.

Pencere camlarında kaldı hayaller, kapı duvarlarında kaldı mutluluklar, sokaklar alabildiğine yalnızlık, sokaklar bir lale devri sarhoşluğunda.

Ne bayram ama değil mi, belediye otobüsünde oturduğu koltukta uyuya kalanlar, diğer tarafta yan yolda lüx ciplerinin içinde dünyadan bir haber olanlar.

İnsanlık faturalandırılmıs bizlerin haberi yok, merhamet, sevgi, saygı açık satışa sunulmuş.

Herkes borçlu, herkes esiri birilerinin. 

Ne vatandaş olabildik adam akıllı, nede insan kalabildik şöyle göğsümüzü gerecek kadar.

Neyse yinede bayram değilmi.

Hayırlı bayramlar olsun benden o zaman.

Sevgiyle kalın, sağlıklı kalın,

Siyaset, bir ülkenin yönetim mekanizmasının belirli bir oylaşı gözetilerek işlendiği genel alanın adıdır. 

Siyasal birliktelik sağlayan bir siyasa uzun dönemler boyunca meşruiyetini koruyacaktır.

Siyasal birliktelik sağlanması için vatandaşların istek ve talepleri birinci derecede önem taşımaktadır. Vatandaşların isteklerine ve taleplerine duyarlı olan siyasa yönetimsel olarak kolay bir etki alanının idaresini güdecektir.

Demem o ki, uzun yıllar ülkenin yönetim mekanizmasını kullanmak için milletin istek ve talepleri oldukça elzemdir.

Bir kalbiniz mi var yoksa bir yüreğiniz mi?

Şaşırmayın böyle yazdım diye. Doğru birşeyi yazıyorum, bakmayın bizim jargonda kalp ve yürek ayrı ayrı var tanım olarak. Biraz batı mutfağına gidersek orada yürek diye bir tanımlama yok. Kalp tanımlanır sadece, tamam kalpte önemlidir ama yürek bir başkadır, anlatmak gerekir tekrar tekrar önemini.


Dedim ya yürek Bir başkadır diye, 

Bugün sosyal medyada bir kaz videosunu izledim, kaz tek başına bir sürü öküze meydan okuyor ve kendini savunuyordu, dikkatimi çeken öküzlerden herhangi biri bir darbesiyle kazı öldürebilirdi lakin hiçbiri buna yapamadı çünkü kaz kararlı ve yürekliydi. Bu on saniyelik bir videoydu ve inanın bütün bir hayatı özetlemeye yeter bu video.

Şimdi düşünmeliyiz kaçımız kaz kadar yürekli olabiliriz cevabını ben bilmiyorum yorumlara yazabilirsiniz.

Siz medya patronu olabilirsiniz, çok uluslu bir şirket sahibi olabilirsiniz, yeryüzü kıta topraklarının tamamına sahip de olabilirsiniz, peki soruyorum siz o kaz gibi yürekli olabilir misiniz?

Batıdan beklemiyorum yürekli olmasını çünkü adamların yürekten haberi yok. Lakin kendi milletimden bekliyorum, en az o kaz kadar yürekli olmalarını. 

Çok izledik biz İstanbulun meşhur kabadayı rollerini, tuzsuz Deli bekirleri, ipsiz rızaları çok okuduk gazete küpürlerinde. 

Mahallemizdeki manav Osmanları, bakkal erdalları, berber hasanları hani o göğsümüzü kabartan mahalle rollerini ne çok izlettiler bize.

Bakıyorum da kendi rolllerimizle alakası yok, hiçbirinin. 

Ayni bizler kabuğuna çekilmiş istiridye gibiyiz. Bir tehlike anında hemen kafasını kabuğuna çeken kaplumbaga Anadolu diliyle tospa gibiyiz. 

Nasıl öldürdüler bizleri bizden habersiz, içimizde bir yıkım başlattılar bir o kadar da sessiz.

Haksızlığa karşı durmaktır yürekli olmak, size bir masal anlatayım ve yazımı bitireyim.

Bir gün ormanlar kralı aslan hastalanır, ve yerine geçecek biri aranır, fil hemen atlar ve hayvanlara neler neler vadeder ve bütün kileri doldurur. 

Ve fil ormanlar kralı olur buna aslanda itiraz edemez. Gel zaman git zaman, ormandaki bütün kuralları fil koyar, aile ilişkilerine karışır, hatta kaç çocuk yaptıklarına kadar. Zaman gelir filden habersiz kuş uçmaz hale gelir her yer, kimse filin bu zorbalığına, zalimligine ses çıkartamaz çünkü kiler doludur nede olsa. Fil hiddetle yürürken bir karınca yuvası görür, ve hortumuyla yuvayı dağıtır çünkü ondan habersiz yapılmıştır o yuva, bir zaman sonra hortumuna bir karınca girer ve yuva yapar, filin hortumu kaşınmaya başlar giderek artar bu kaşınma, büyük bir kaya bulur ve hortumunu vurdukça vurur, ve yığılıp kalır olduğu yere. Bir karınca bir fili alt eder, masal da burada biter. 

Burada iki örnek verdim ilk kazı anlattım, sonrada fili, siz hangisi olmak isterdiniz, ya da ne olmak isterdiniz? Seçim sizlerin olsun. Sizden bir isteğim olsun, haksızlığa boyun egmeyelim, sırf kiler dolacak diye bunu yapmayalım.

Unutmayın kiler illaki dolar, ama zor ama kolay dolar.

Hadi bunu bir düşünün siz, benden bu kadar bugünlük.

Esen kalın sevgiyle kalın sağlıklı kalın

Hepimiz okumuşuzdur, kibritçi kızı, belki ilk okuduğumuz kitaptı kendisi.

Ne anlatıyordu hatirlayanınız var mı, yoruma yazabilirsiniz aklınıza gelenleri.

Kibritçi kız benim için özlemi, hasreti, hayalleri ve umutları tasvir eden bir anı.

Nasıl bitiyordu kitap, bir anda her yer aydınlandı diyerek. Ve o kaçınılmaz sonun gelişiyle birlikte tabii.

Aslında kitapta sadece dünya hali değildi anlatılan, yazar karanlık betimlemesi yaparken okuyucuya mesaj veriyordu adeta. 

Her birimiz için her okuduğumuzda damağımızda hiç eskimeyen bir tadı hissedeceğimize eminim ben. 

Hayatımız bir filmden ibaret sanki, hatta büyük bir kaza yada şok geçirenlerin ilk ifadesidir bu, bütün hayatım bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.

Hepimiz her gün kendi filmimizin rollerini oynuyoruz, fark etmesi güç elbette, hayat bilgisi öğrenmeye başladık çünkü.

Bir gün bu filmin süresi bitecek ve kibritçi kızda anlatıldığı gibi her yer aydınlanacak.

Korkularımız ile birlikte yaşıyoruz ve pişmanlıklarimiz bizi asla terk etmiyor, hayatın uzun uzadıya giden bir merdiven olduğunu farzedelim hangimiz bilebiliyor kaçıncı basamakta olduğunu. 

Öz eleştiri yapabilir miyiz şöyle cesurca. En son ne zaman konuştuk kendimizle, iç Sesimizi ne zaman duyduk en son. Hani o filmlerde hiç eksik olmayan ses, medya dizilerinde sürekli başrol olan ses, bizlerin kafa sesleri yani.

Bana göre herşeyin en doğrusunu söylüyor, asıl söylemek istediğimiz bu işte lakin biz onu akıl süzgecinden geçirip bambaşka bir şekle dönüştürüp söylüyoruz. Desenize ne çok söyleyemediklerimiz var bizim. Her biri ayrı bir pişmanlık ayrı bir özlem.

Geceleri yastığa başını koyup dakikasında uyuyan insanlara hayranım, onlar kendileriyle barışık, çevreleriyle barışık insanlardır ve kafa seslerini en çok dinleyenlerdir, onlar pek fark etmezler bunu ama.

Kendimizle barışalım, özlemlerimiz ile kavusalım, iç Sesimizi çokça duyalım. İçimizde bir ben taşıyoruz farkına varalım. Bırakalım ruhumuzun ezgisine kendimizi ve fark edelim o merdivende kaçıncı basamaktayız biz. 

Eğer okumayanlar varsa kibritçi kızı, vakit kaybetmeden okuyun derim ben. Bir gün hava aydınlanacak unutmayın.

Esen kalın, sağlıklı kalın

Evet ülkece üzgünüz, derin bir burukluk var içimizde lakin metin olmalıyız. Ülke olarak başımız sağolsun, bu vatan her birimiz için ana, baba ve yâr oldu. Olmayada devam ediyor sonsuza kadar da edecek. 

Aslında hepimizin iyi bildiği birşeyi yazmak istiyorum, hani küçüklükten öğrendiğimiz hayat bilgisi dersinden birkaç alıntı yapmak istiyorum, 

Özellikle 1980 li yıllara kadar uzanan trajedik bir hikaye bu, bahsedeceğim konu sizlere bir tekerleme,

 komşu hu / Oğlun geldi mi / Geldi / Ne getirdi / İncik Boncuk / Kime kime / Sana bana / Başka kime / Kara kediye / Kara kedi nerde / Ağaca çıktı / Ağaç nerde / Balta kesti / Balta nerde / Suya düştü / Su nerde / İnek İçti / İnek nerde / Dağa kaçtı / Dağ nerde / Yandı bitti kül oldu…”

Evet gerçekten böylesi bir durum, yazması benden yorumlamak sizden, yorumlarınızı bekliyorum,

Gel gelelim yurt içi ve yurt dışına yapılan sevkiyatlara, sizce ne kadar başarılıyız bu konuda, eskilerin bir lafı vardır, kara düzen diye, 

Nedir kara düzen, ben size anlatayım, kara düzen elinde bulunan şeyi gelişigüzel alma, satma, kiraya verme ve kullanma gibi tanımlarla anlatılır. 

Ekonomiyi canlandırmak için Kara düzen içinde yürüyen saç ayaklarını kontrol altına alıp birer hareketli mekanizma haline dönüştürmek gerekir. 

Bu dönüşüm için de gerekli olan elbette ki sistemsel olanı kullanmak olacaktır.

Bugünlerde en çok dikkatimi çeken e ticaret, sosyal medya üzerinden yapılan bir ticaretin bu denli başarılı olması mükemmel bir farkındalık, sosyal medya biz kullanıcıları markaların ara yüzlerine müşteri olarak eklemek konusunda çok başarılı, günde neredeyse saatlerimizi alan bu sosyal medya çılgınlığı aslında bir ticaret projesinin ilk aşaması, ve sosyal medya e ticaretin kalbi durumunda, 

Her seferinde söylemek isteriz, dünya için iyi dileklerimizi, bugün Dünya basın günü bu vesileyle bütün basın emektarlarinin gününü kutluyorum, daha güzel daha neşe dolu bir dünya için beraber omuz omuza mücadele vererek aydınlık yarınlara ulasacagimiza inanıyorum,

Asırlardan beri Çukurova'nın bereketli topraklarını sulayan iki büyük nehir, biri Seyhan biri Ceyhan,

Tarihte Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasında kalan bölgeye maveraunnehir adı verilmiş, bu bölge birçok medeniyetin beşiği olarak bilinen bir yerdir, verimli toprakları ve boylu boyunca uzayan su kaynakları ile medeniyetlerin hep ilgi odağı olmuştur, 

Tarihte baktığımızda büyük imparatorluklar verimli tarım havzalarında ve büyük sulak arazilerde kurulmuslardir, bunun temel sebebi yerleşik hayata geçtikten sonra anlaşılmıştır, bir inceleme yaparsak verimli tarım arazileri tarımın gelişmesini tarımın gelişmesi de tarıma dayalı sanayinin oluşmasını sağlamıştır, böylelikle kalkınma faaliyetleri daha kolay ilerlemiştir, 

Seyhan ve Ceyhan işte bu kadar verimli bir alan, Ülkemizin en güzel şehirlerinden biri olan Adana'nın kolları da diyebiliriz onlara, halen üzerinde türküler yakılan çeşitli sevdalara konuk olan eşsiz bir muhabbetin adıdır onlar, bu güzelliği daha yakından görmek isterseniz Adana'ya bekleriz,

Yalnız sana özlemdi bu, mor siyah bulutlara matemdi senden bıraktığım.

Üşümüş topraklara sıcaktın sen.

Yetim dualara ocaktım ben. Kızıl saçlı geceye benzeyen benliğini alda git, bu saatler nefreti uyandırır bende

Şimdi çalarım ben şiire gazele. O hülyaları nasıl da yitirdik  biz. Oysa nede yakışıyorduk birbirimize, sen benim şiirimdin yüregimden okudugum sendin o sessiz.

Akşamları zor eder olmuşum, yarım yamalak bir beden taşıdıgım altı üstü.

Ruhumun harabe görüntüsü.

Islıklayan bir ben miyim hayatın düzenini, gökyüzü gibi yalın tüm umutlarım.

Oysa, aynı bedende bir can olabilmiştik seninle.

Ben kainatı seyrederdim senin gözlerinde.

Şimdi alabora bütün mutluluklarım.

Hep uzak diyarlara heveskar yolculuklarım.

Yüregine saglık olsun ey hayat.

Bir gülüşü vardı, zannederdim ki okyanuslar kabardı.

Geceler zindana mahkum, gündüzler tabutsuz birer mezardı.

Şair yüregimin en yangınıdır bu.

Mavi gözlerimin sevda andıdır bu.

Beni söyleten, dilimi kalbimi heceleten

Ey Sevdam, senin adındır bu.

Elbet her yüregi söyleten bir gönül vardır.

Ey gönüller yürekleri söyletmeyin.

Mutluluk sadece bir anlık, deneyin

Sevgilerle Esen kalın.

Günlerden biri daha geçip gidiyor, güneş tüm hayranlıgıyla çepeçevre sarmış dünyayı.

Bulutlar özlemle tutuşuyor, güneşin ardından dünyayı sarmayı bekleyen gece yeniden alevlendiriyor yıldızları.

Ve bir gökyüzü altında milyarlarca insan hep aynı şeyleri söylüyor ve aynı işleri yapmaya devam ediyor

Öyle güzel bir ahenk ki herşey yerli yerinde, eksik olan en ufak bir parça yok.

Bir gün biterken başka bir gün başlıyor. Birileri hayata veda ederken başka birileri dünyaya merhaba diyor.

Atmak ne zor geliyor insana sırtındaki kamburu.

Umut dolu sevgi dolu barış dolu yarınlar için.

Ve derken bir kuş kanat çırpıyor coşkuyla

Ve demlikte çay fokurduyor usulca

İşte yaşıyorum diyor insan. 

Uzaktan agaçların hışırtısıyla kulaklara eşsiz bir senfoniyi sunan rüzgar adeta bedenimizi okşuyor ve derin bir sessizlik çöküyor her akşam. 

Çalakalem bir mutluluk var kalemimim ucunda. Mürekkebim biraz dargın yazmadıgımdan. Yürek öyle şişmiş ki sanki koca bir dagı kökünden dinamitleyip içine basmışlar gibi bir acı ıslık duyuyorum saat gece yarısı ve bir dertli agıt geliyor kulaklarıma. 

Üşüyor bedenim agustosta, terliyor ellerim

Dalıyor gözlerim bir mazinin içinde kayboluyorum. 

Hafif bir gülümseme karanlıktan şimşek gibi seçilen gözler, bir an gözlerimi kapatıp öylece bekliyorum. 

Ruhuma sarılan bir ben var sanki, içimde ürperen bir ben var. 

Şükrü saadetin en onulmaz anını yaşıyorum. Herşeyin sahibine gönül açıyorum. 

Herşeyi bırakıp, varıp seccademe sarılıyorum. 

Başımı secdeye her koydugumda, dünyadan uzaklaşıyorum. 

Ve bana sonsuz rahmetin kapılarını açan rabbime sıgınıyorum. 

Kurumuş bir gül suya kavuşunca nasıl canlanıyorsa, susuzluktan çatlayan toprak su ile buluşunca nasıl tazeleniyorsa, Rabbine kavuşan ruh da işte öyle canlanır ve tazelenir. 

Gönüllerimizi Rahman ve rahim olan yüce Yüce Allah C.C Esmaül Hüsnasının aşkıyla doldurmak dilegiyle. 

Esen kalın

Yumurta fiyatı 2 TL oldu, zam en küçük gıdada dahil mevcut, hey gidi ülkem hey, 

İçeriğinin ne olduğunu bilmediğimiz bir aşıyı kullanmak tedavi için ne kadar ciddi olabilir, ve Covid 19 için aşı konusunda bitirilen prototip çalışmalar ne zaman açıklanacak kamu oyuna 

Aslında hepimiz biliriz ve her birimiz bunun için bir yaşam alanı kurarak ilerleriz.

Bir insan bir ömür içinde neleri başarabilir?

Peki nasıl başarabiliriz bu başarıyı kazanmayı, eminim çok ta yerinde bir soru oldu,

Bizi hayatta kalma mücadelesi içine iten farklı sebebler vardır, bu yazıyı onlarca insanın hayatını gözeterek yazıyorum, her konuştuğum insanda hayata dair aldığım bilgiler beni oldukça üzdü.

Gelin başlayalım isterseniz, hayat amacı ile tanışmaya.

Çevrenizde bulunan insanlara iyi bakın, çoğu tutkusunu ve hayat amacını kaybettiği için sürekli mutsuzdur, peki neden kaybettik tutkumuzu, ne kadar da zor bir soru,

İnsanlar için yaşamak gayesi yani hayat amacı pek bilinen bir gerçek değildir, çoğu insan bundan bir haber yaşamaktadır, 

Sosyal şartlar, çevresel faktörler, bireyin dünyasında oluşan farklılıklar bizlerin hayata bakışını anlatır,

Lakin herkesin bir hayat amacı vardır, ve bunu tutkuyla yapanlar gerçek mutluluk sahipleridir.

Hayat amacı bir fabrika sahibi için, dünyada kendi alanında faaliyet gösteren  fabrikaların en iyisi olmak gibi birşey değildir, hayat amacı bir hedef değildir, gerçekleşmesi beklenen birşey de degildir aslında, kendi öz benliklerini saklayan insanlar için hayat amacı hedefle aynıdır, onlara hayat amacınız nedir diye sorduğumuzda bize hedeflerinin ne olduğunu söylerler, bu biçimde ifade edilen bir hayat amacı hedefin gerçekleşmesi durumunda son erecektir ve bu ifade hayat amacı ile uyuşmaz çünkü hayat amacı hiçbir zaman sona ermeyecek birseydir, bir ağacı düşünün, ve yahut bir kayayı, ya da toprağı  hepsinde bulacağımız şey aynıdır, bir hayat amaçları var ve bu amaç için varlar,

Hayat amacı zamandan ve mekandan bağımsız bir şekilde ilerler, hayat amacı olan bir insan için yaşamak zorunda olmak demek değildir hayat, yeni bir güne başlarken bizimle beraber milyarlarca canlı da yeni bir güne başlıyor,  herşey o kadar güzel ki, geriye çekilip izlersek bu güzelliğin farkına varabiliriz,

Çoğu insan için hayat amacı, yapacagı iş anlamina geliyor, bulunduğumuz konum bizlerin hayat amacı değildir, hayat amacı insan için keşfedilmesi oldukça zor bir konudur, bunun üzerine yüzlerce kitap yazılmış, konferanslar ve seminerler yapılmıştır, güney Afrika'da yeni doğan bir bebek ile ığdır da yeni doğan bir bebek hayat amaçları ne olabilir, hayat amacı toplumsal yapının planına dahil değildir, bir kilise papazı ve bir cami imamı hayat amaçları ne olabilir? Bu soruyu cevaplamak için bir kilise papazı ve bir cami imamı olmamız gerekiyor, lakin biliyorum ki hayat amacı hepsinden farklı bir şey,

Bugün hayat amacı hakkında konuştuk, bir sonraki yazımda görüşmek üzere, Bu süre zarfında gelin beraber düşünelim, bizler bir hayat amacına sahip miyiz?

Esen kalın, sağlıkla kalın

Uzaydan bakıldığında bir zerreden daha küçük bir canlıyız insan olarak, kainatın eşsiz bucaksız yolculuğunda bizim yolumuz nereye gidiyor biliyor muyuz?

Kâinatta var oluş sebebimizin ne olduğunu biliyor muyuz?

İnsan doğar, büyür ve ölür, asırlar boyunca bu böyle devam etmiştir, her birimiz dünyaya ilahi bir amacı gerçekleştirmek için geliyoruz, peki nedir bu ilahi amaç? 

Bilim adamları insan hücrelerini incelediklerinde kendilerini oldukça şaşırtan bir benzerlik ile karşılaşmıştırlar, kainat ile hücrelerimiz birbirine bağlı bir haldeler, kainatın görüntüsü ile hücrelerimizin görüntüsü neredeyse aynı, bilim adamlarını şaşkına çeviren bu şey aslında ilahi bir mesajın da ipucudur, işte asıl gizem bizim içimizde gizlidir, asıl gizem insanın yaratılışında gizlidir. 

İnsan gizemli olmak için, kalabalıklar arasında kaybolacak kadar yalnız olmalıdır

Türk siyasal tarihi yakından incelendiğinde öyle kırılma noktaları vardır ki bu noktalardan hareketle bir yoruma ulaşmak mümkündür, tek partili dönemden çok partili döneme kadar geçen süreçte yaşanılanlar Bir ulusun temsiliyet kabiliyetini gösterir niteliktedir 1923'te cumhuriyetin ilanından tutalım 1945 yılına kadar süregelen bir hegomonya hakimiyetinin olduğunu söylemek ne kadar mümkün olur siyah sen karar alıcıların o dönem boyunca uyguladıkları açık oy gizli sayım politikası aslında bu baskı eserinin bir yansımasıdır ve akabinde gelişen Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak sunulan taşlı sopalı seçimler olarak da Türk siyasal tarihinde bilinen vedikte edilerek bir başarı kazanılmış olan bir siyasal tarihinde sahipleri yiz tabii buradan hareketle aslında tarihimiz darbelerin neticesinde de şekillenmiştir her yapılan darbe ülkemizi onlarca yıl geriye götürmüştür buraya dikkat çekelim 1950 yılında demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ile siyasal hayatta bir çeşitlenme meydana geldi, demokrat Parti'nin 10 senelik süren Bir siyasal ömrü oldu ve arkasına 1961 anayasası bir darbe ile yapılmış oldu ve gerçekten ülke siyasal buhranın eşiğine geldi ve tabii 1980 darbesi de ülkenin siyasal tarihini eklenince ülkeyi iyice karanlık bir hale doğru evrildi, tabii 1980 sürecinden sonra 2000'li yıllara kadar süren koalisyon dönemi de bizler için önemli ani burada tarihin en fazla başbakanlık yapmış insanı ile karşı karşıyayız kendisine barajlar imparatoru benim lan sayın Süleyman Demirel hatta adına şarkılar ve yazılmıştır,

burayı Ben kısa geçmek istiyorum özellikle günümüz türkiye'si siyasal hareketini anlatmak istiyorum bilindiği üzere 2001 yılında AK parti iktidara gelmiştir ve genel başkanı sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olarak belirlenmiştir AK parti dönemini ele aldığımızda 2001 yılı ile 2020 yılı arasında ülkenin siyasal ekonomik sosyolojik jeopolitik konumları üzerinde bir konuşma yaparsak gerçekten başarılı olduğunu söyleyebiliriz,

siyasal başarının ölçütlerini sadece ekonomi sadece uluslararası politikalarda oynadığımız roller sadece ülkeler arası kurduğumuz ilişkiler sadece yapmış olduğumuz projeler olarak değerlendirmek imkânsızdır siyasal başarının ölçütü bir ülkede yaşayan insanların karar vericiler tarafından bir oylaşma eşliğinde kabul edilen ölçütlerdir, 

Tabii aslında burada asıl önemli olan konu dış politikadaki ya da iç politikadaki başarıların büyüklüğü değildir asıl mesele kendi sınırları içerisinde yaşam faaliyetini devam ettiren vatandaşları üzerindeki düşünce ve emellerinin ne derecede politika uygulayıcıları tarafından karar mekanizması oluşturulurken dikkate alındığıdır. 

Bütün dünyada kardeşlik mesajları verilirken iç siyasal dinamiklerimizde neden bu mesajları ortak bir şekilde veremiyoruz bir ideolojik yanılsama bunların sebebi, seçim dönemlerinde farklı mecralarda farklı ideolojilerde elbette ki yarışa biliriz yalnız seçimlerden sonra siyasal iktidar belirlendikten sonra neden bütün partiler ortak bir kararda buluşamıyoruz eğer bir ülkenin gelecek hayalindeki alınan kararlar ortak oylaşma ile alınamazsa o ülkedeki vatandaşların devlet tahayyülünde ki bakışlarını değiştirecektir muhalefet olarak iktidar olarak ve mecliste temsil edilen diğer bütün parçaları olarak bilmeliyiz ki farklılıklarımız bizlerin zenginliğidir ortak akıl bizlerin silah olmalıdır aynı yargıda birleşmek ülkedeki iç huzur için olmazsa olmazdır aslında bu yazıda siyasal tarihten yola çıkarak dan günümüz türkiye'sinde ki muhalefet iktidar ve diğer partiler arasındaki zıtlıkları da neden zenginlik olarak göremiyoruz onun yakınmaları ile devam eden bir söyleşi halinde devam ettik gerçekten birliğe beraberliğe ihtiyacımız var vatandaşlarımızın politikacılardan bekledikleri en güzel davranış bu.

Esen kalın


Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum ben, sahi sizlerin arasında bunun sebebini anlayacak yahut anlatacak birileri var mıdır.? Herşeyden önemlisi bir insan hayatı birtakım sebebler bahane edilerek sonlandırılabilir mi.? Bu cümleyi hepimiz çok duyarız, hangi çağda yaşıyoruz biz, gerçekten biz hangi çağda yaşıyoruz, o beğenilmeyen ilk çağ dönemlerinde dahi hiç böylesine bir vahşeti okuyanınız varmıdır.? Modern dönemde insan iyice yalnizlaştı, modern hayatın insanın üzerine oynadığı rollerin etkisiyle insanlar kendilerini ifade etmekte zorlandı, ve aidiyetlik duygularını kaybettiler, kimliksiz birer birey haline geldiler, yani tabir yerindeyse, denizden çıkmış balık gibi oldular, geçmiş dönemlerden günümüze kadar uzanan zaman yolculuğunda hiç bu kadar daralan bir sevgi çemberi göreniniz var mı.? Peki ne oldu da kadına yönelik şiddet bu kadar ünlendi, ne oldu da kadına şiddet uygulamak marifet haline geldi, her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde bir kadın ya katlediliyor ya darbediliyor yada istismar edilerek susturuluyor manşetlerini okumak istemiyoruz artık.B

Birçocuğun anne lütfen ölme diyerek annesini gözlerinin önünde öldüren cani bir kişinin o çocuğun annesine atmış olduğu her bıçak darbesi aslında bizlerin de vicdanında bir ömür kalacak olan derin bir iz değilde nedir, bu soru her birimizin cevaplaması gereken bir soru, ve doğru cevabı verecek çok fazla kişi olduğunu sanmıyorum doğrusu.

Evde kahvaltı yaparken sabah haberlerinde veyahut akşam yemeğinde akşam haberlerinde kadınlarımız sessiz çığlıklar atarak başkalarının karanlığında boğuluyorlar ve biz ne yazık ki her seferinde bu kaçıncı diyerek sitem ediyor bir nevi vicdanımızı besliyoruz, lakin mağazalarda vitrinlerde gösterilen giysiler gibi kadınlarımızın vahşet içindeki hallerini izlemekten öteye gidemiyoruz, işte cevaplanması gereken bir soru daha bizler bu kaçıncı demeye daha ne kadar devam edeceğiz.?